• BIST 10158.67
  • Altın 2391.91
  • Dolar 32.3216
  • Euro 34.6843
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 22 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 28 °C

Musul’dan sonrası tufan

Günay Aslan

Irak-Şam İslam Devleti; IŞİD’in Musul’u alması ve ardından Bağdat’ın kapısına dayanması Ortadoğu’da geniş çaplı ve şiddetli yeni kırılmalar yaratacağa benziyor!

Bu gelişme bölgedeki güç savaşında oldukça karmaşık yeni bir aşamaya işaret ediyor.

Herkesin kendi sınırlarına çekileceği; çekilirken de 'ötekini' ya öldürmek ya da sürmek suretiyle etnik veya dini temizlik gerçekleştireceği, ülkelerin ve halkların kendi içlerinde yeniden bölüneceği; sınırların yeniden çizileceği ve kimlik eksenli yeni devletlerin ilan edileceği yeni aşamanın 'final aşaması' olacağı anlaşıyor.

IŞİD’le birlikte Ortadoğu’nun hücrelerine kadar bölünmesi ve Irak’la başlayan yeni sürecin de Suriye, Libya, Yemen ve Afganistan’ı içine alarak genişlemesi; Ortadoğu, Afrika ve Asya’da birbiri ardına yeni devletlerin ilan edilmesi hedefleniyor.

Ulusal, dinsel, mezhepsel ve kültürel kimlikler ekseninde inşa edilen yeni güçler arasındaki çatışmaların bir kimlikler ve kültürler denizi olan bu coğrafyayı kan gölüne çevirmesi de kaçınılmaz görünüyor. Bu bölgeleri deyim yerindeyse şimdi tufan bekliyor.

Ne yazıkki bu bölgelerde farklı etnik, dini, mezhepsel ve kültürel kimlikleri demokratik bir sistem etrafında birleştirmek, kimlikler üstü özgürlükçü bir sistem inşa etmek mümkün olmuyor.

Buna fırsatta verilmiyor. Herkes öncelikli olarak kendini güvende hissedeceği bir egemenlik sahasına sığınmak; bir devlete sahip olmak zorunda bırakılıyor.

Küresel ve bölgesel gericilik bölgedeki toplumlara bunun dışında bir yol bırakmıyor.

Musul'dan sonra Ortadoğu’yu ilk elden şiddetli ve yaygın bir Şii-Sünni savaşı bekliyor. Bununla Tahran-Bağdat-Şam ekseninin geriletilmesi, Suriye savaşında yıpranan Sünni eksenin yeniden tahkim edilerek güçlendirilmesi amaçlanıyor.

Bu yaz bizi bu amaca hizmet edeceği anlaşılan 'Bağdat savaşları' bekliyor. Savaşın İran’ı içine alacak şekilde yayılması riski de bulunuyor.

Kaldı ki İran askerlerini şimdiden Bağdat'a göndermiş de bulunuyor. Tahran yönetimi Bahreyn’den Yemen’e kadar uzanan Şii ekseni elde tutmanın yolunun Bağdat’tan geçtiğini görüyor.

Ancak işi bu kez zor görünüyor. İran’ın Bağdat’ı ayakta tutması bu koşullarda mümkün görünmüyor. Şehrin düşmesi, düşmese de bölünmesi olasılığı yüksek görünüyor.

IŞİD’in Viyana’da başlayacak olan Amerika-İran görüşmeleri öncesi sahneye çıktığını da unutmamak gerekiyor. Nükleer görüşmelere bir de IŞİD meselesi eklenmiş bulunuyor. Ancak tarafların bu konuda uzlaşmaları imkansız görünüyor.

Ayrıca Amerika’nın derinden işleyen Türkiye-İran işbirliğinden rahatsız olduğu da biliniyor. Yeni durumu bunu bozmak için kullanacağı da anlaşılıyor.

Musul sonrası Türkiye’nin de işi çok zor görünüyor. Türkiye olaya müdahale ederse İran’ı, etmese Amerika’yı karşısına alacağından IŞİD bombasının her halükarda Türkiye’nin eline verilmesi; Türkiye-IŞİD ilişkilerinin deşifre edilmesi ihtimali yüksek görünüyor.

Dolayısıyla yeni dönemde zora giren İran ve Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde ciddi sarsıntılar beklemek gerekiyor.

Şimdiye kadar savaşı sınırlarının dışında tutmaya başaran İran, IŞİD'le savaşına Kürtleri de katmaya; bir Kürt-Arap savaşı çıkarmaya çalışıyor.

Kürt yönetimiyse Şii-Sünni savaşında taraf olmak istemiyor. İran buna kızdığı içindirki, 'Kürdistan’ı işgal ederim' tehdidini savuruyor.

Öte yandan Musul’un IŞİD’in eline geçmesiyle Kürtler arasında bozulmaya yüz tutan ilişkilerin yeniden düzelmeye başladığı da gözleniyor. Yükselen tehdit Kürtleri birleşmeye zorluyor. Kürtler arasındaki birliğin ve dayanışmanın da güçlenmesi kaçınılmaz görünüyor.

Kerkük’ün ve tartışmalı bölgelerin peşmergenin denetimine geçmesiyle birlikte bağımsızlığa giden yol da açılmış bulunuyor. Fakat bağımsızlık ister ilan edilsin, ister edilmesin yeni dönemde Kerkük’ten Afrin’e uzanan hatta Kürtleri de yeni savaşlar bekliyor.

Son gelişmeler bir yanıyla özgür Kürdistan özleminin gerçekleşmesine hizmet ediyor ama, öbür yanıyla da ortaya yeni riskler ve engeller de çıkarıyor. Bütün bunlar Kürtleri birlikte hareket etmeye, Kürt siyasetini ortak çözümler üretmeye mecbur ediyor.

Son olarak; yeni durum Kürt-Türk ittifakının da hayati öneme sahip olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Ancak Türkiye’nin izlediği siyaset yeterince güven vermiyor. Dolayısıyla hükümeti ve devletiyle Türkiye’nin Türk-Kürt ittifakını güçlendirecek adımları gecikmeden atması gerekiyor.

Zira, Ortadoğu’da kesin bir şey söylemek zor olduğundan Türk-Kürt barışı gibi Türk-Kürt savaşı ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Savaş ihtimalini ortadan kaldırmanın yoluysa Ankara’dan geçiyor. Ankara’nın Çözüm Süreci’ni açık ve şeffaf bir biçimde ilerletmesi ve Rojava’yı da içine alacak şekilde genişletmesi gerekiyor.

Aksi durumda onun da tufana kapılması mukadder görünüyor…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89