"Menderes 'Bu mahkemeyi tanımıyorum' derse ne yapacağız?" diye kara kara düşünüyorlardı. Menderes o gayri meşru ihtilal mahkemesine saygılarını sununca rahatladılar. Öyle bir rahatladılar ki, o rahatlıkla 2007'ye kadar geldiler.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'de milli iradeye vurdukları darbelere cihet-i siyasiyeden kayda değer bir tepki yükselmedi. 28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında topa tuttukları hükümet de kendilerine "Haddinizi bilin!" demedi. Hal böyle olunca, 27 Nisan 2007 muhtırası da kaçınılmaz oldu tabii. Fakat... O da ne?... Hükümet Sözcüsü çıkıp 'Asker hükümete bağlıdır, haddini bilsin!' mealinde bir açıklama yapmasın mı?
AK Parti Hükümeti 28 Nisan 2007'de büyüyü bozdu. 27 Mayıs'lar, 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler, 28 Şubat'lar Türkiye'si o gün itibarı ile tarihe karışmaya başladı. Televizyonlarda akıl almaz bir cüretle, akıl almaz bir pervasızlıkla, akıl almaz bir utanmazlıkla "Ordunun ülke yönetimine el koyması için şartlar oluşmuştur. Ordu göreve!" deyip duranların fiyakaları bozuldu, sesleri kesildi. Ayaklanma hazırlıklarına, askeri darbe teşebbüslerine, millete karşı komplolara isimleri karışan subayların -anlı şanlı generallerin bile- mahkemede hesap vermek zorunda kaldıkları yeni bir gün doğdu. Başbakan Recep Tayyip= Erdoğan'ın son Yüksek Askeri Şura'daki esaslı duruşu, bu yeni günü iyice aydınlatmıştır. Esaslı duruş, evet! Artık esas duruş yok, esaslı duruş var!
Hükümete karşı yıkıcı faaliyetlerde bulundukları iddia edilen generallere tavır koyan Erdoğan'ın mesajı gayet açık ve net: Milleti temsil eden Meclis'e ve Meclis'ten çıkan Hükümet'e sadakat ordunun şerefidir; bu şerefi layıkıyla taşıyacak generaller isteriz!
YAŞ'ta nahoş kararlar da çıkmadı mı? Çıktı, ama Erdoğan'ın YAŞ'a vurduğu milli irade damgasını gölgeleyecek kadar önemli değil bunlar. Neticede, Yeni Ankara'nın inşası sürecinde tarihî bir adım daha atılmış oldu. Zamanla bu esaslı duruş gelişecek ve demokratik dönüşüm tam olacaktır inşaallah.
2 Temmuz 2008'de bu köşede çıkan yazımda "Yeni Ankara'nın Mimarlarına Selam Olsun" demiştim de, bazı arkadaşlarım "Bu Hakan ne diyor yahu?" diye homurdanmışlardı. O arkadaşlarım isterlerse homurdanmaya devam ededursunlar, ben "Yeni Ankara"nın mimarlarını -başta Başbakan Erdoğan'ı- bir kere daha ve eskisinden daha büyük bir coşkuyla selamlıyorum.
MAVİ MARMARA'NIN DÖNÜŞÜ
Mavi Marmara'yı geri aldık. Gemimiz İskenderun limanında resmi makamlar tarafından bir süre incelendikten sonra İHH'ya teslim edilecek. İstanbul'da büyük bir karşılama törenine hazırlanıyoruz.
Geminin müzeye dönüştürülmesi gündemde. Bence seyyar müze olmalı. O kutlu seferde bulunanlarla beraber Lübnan'a, Suriye'ye, Libya'ya, İrlanda'ya, Yunanistan'a gitmeli.
Lübnan'da "gemiden" olduğumuzu öğrenen insanlar bizimle fotoğraf çektirmek için adeta birbirini ezdi. Kara kaşımıza hayran olduklarından değil, kendilerini Mavi Marmara direnişine bir şekilde dahil etmek istediklerinden. Bu muazzam ilgiyi, bu muazzam hassasiyeti vicdan ayaklanmasının ihyası ve bekası yolunda değerlendirmek lazım.
Geminin uğrayacağı limanlarda düzenlenen coşkulu karşılama törenleri asil duyguları yükseltecek, aziz şehitlerimizin hatıralarını dinamik ve işlevsel kılacak, Gazzelilere ve bütün mazlum halklara sürur verecek, Siyonistlerin ve bilumum emperyalistlerin kâbusu olacaktır.
Haydi Mavi Marmara, yeniden tam yol ileri!
Son durak Gazze inşaallah.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.