İşin açıkçası Fehmi Salık’ın Lalo’sunu okuyuncaya kadar Fehmi Salık “cahiliydim” dersem herhalde düştüğüm durumu anlatmış olurum. Sonra önceki edebi işleriyle birlikte tanıdım Fehmi Salık’ı… Lalo’da çizgi üstü bir edebi kaygı olduğunu hemen sözün başında söylemekte fayda var. Diyarbekir’in pek fazla bilinmeyen Alevi toplumunun yaşadığı hepi topu birkaç köyünden (ben yedi köy olduğunu biliyorum) biri olan bir köyde, Büyükkadı Köyünde başlıyor Lalo’nun hikâyesi.
Noktayı koyduğunda yazar hikâyeye; bir de bakıyorsunuz ki; Şeyh Said Kıyamından başlayan ve 80’li yılların Diyarbakır mahpushanesine ve sonrasına uzanan bir zaman şeridi içinde yürekli bir öğretmen ve onun hayat örgüsü çerçevesindeki kurgusallığın gerçekle örtüştüğü hayatların bileşeninin romanı olmuş Lalo, ya da Birîndar Çeqilmast…
Lalo’ya birkaç açıdan bakmak mümkün… Lalo’yu dilerseniz bir belgesel gibi okuyabilirisiniz. Çünkü belge roman tadında bir çalışma. 1925’teki Şeyh Said Kıyamı, 70’li yılların ikinci yarısında bir gençlik hareketi örgütlenmesi çerçevesinde boyveren PKK’nin adı telaffuz edilmeden köy, köylü, insan, doğa, davranış ilişkileri üzerinden bir kuruluş yılları değinisine eviriliyor. Sonra Diyarbakır cezaevi, sancılı yıllarda öğretmenlik, hayata tutunma ve topraklara geri dönüş. Bütün bu yakın tarih yaşanmışlıkları, okuru çok da “germeden” çoğu kez ayrıntılara, tariflere girmeden adeta “teğet geçilerek” ama ağızda bir tutam tat da bırakarak “Keşke o bölümleri biraz daha uzatsaydı” diyerek okunacak kıvamda bir kitap Lalo…
Tabi Lalo’yu aynı zamanda bir roman olarak da okumak mümkün. Kurgusu hayatın bizatihi içinden oluşturulmuş. O denli gerçekçi ki; kitabı okuyup bitirdiğinizde tıpkı Çerniçevski’nin ünlü romanı Nasıl Yapmalı’daki roman kahramanı Rahmetov gibi bir tip canlanıyor usunuzda: Bir çağdaş Kürt tiplemesi; Birîndar Çeqilmast ya da Lalo!
Ayaklarınız ister istemez sizi hızla yazarın tarif ettiği kent, Diyarbakır’in mekânlarına taşıyor. Sonra tıpkı Çerniçevski’nin Rahmetov’u gibi, akılalmaz bir devrimci olmak için gayret sarfeden, 19. yüzyılın “romantik devrimciler”i gibi Lalo’nun da koca Kürt coğrafyasında yaşamış ve bütün bir cumhuriyet döneminin yaşatılmış zulmünü yüreğine dağlamış şahsiyetlerin bir ultra tipi olduğuna kafanızı bir yerlere çarparak fark ediyorsunuz…
Fark ediyor da ne oluyorsunuz peki! Diyarbekir sokaklarını, caddelerini dolaşırken o acıları yaşamış / yaşamakta olan şahsiyetlerin her birinde Lalo’dan bir parça buluyorsunuz. Ve romanın kahramanı Lalo birçok bedende birden zuhur ederek Diyarbekir’in herhangi bir mekânından, adeta “ben buradayım” diyerek olmadık bir anda size “el sallıyor” kendi tümceleriyle: “Em in em Kurd in! Li jêr u li jor” diyerek, yazarın üzerine kıskançlıkla titrediği sorumlu, edebi ve ahlaki diliyle…
Lalo, anasının beyanına göre bu yıl (2009) 70’ine merhaba diyen bir Diyarbekirlinin, Fehmi Salık’ın hem kuşağına, hem de tarih bilgisini romanla, edebiyatla sınamaya gayret eden gençlerin geçmişleriyle edebi kimlikli bir yüzleşmesinin anı / anlatı tarzındaki biyografik öğeler de barındıran romanı…
*Lalo. Fehmi Salık. Merdivenaltı-Dipnot Yayıncılık. Ankara 2009.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.