• BIST 10208.65
  • Altın 2391.91
  • Dolar 32.3216
  • Euro 34.6843
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 23 °C

'Kürtçe medeniyet dili midir?'

Hilal Kaplan

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında şöyle bir açıklama yapmış:

"Şartlar elverirse Kürtçe sadece seçmeli ders olabilir. Yoksa ilköğretimden üniversiteye kadar Kürtçe bir eğitim yapılması mümkün değildir. Kürtçe anadilde eğitimin önünde anayasal engel var. İkincisi, anayasal bir engel olmasa, Kürtçe bir eğitimin kaliteli bir eğitim olabileceğine inanıyor musunuz? Bir medeniyet dili midir Kürtçe? Böyle anadilde eğitimi düşünmüyoruz. Anadilde eğitimin Türkçe olması hem beraberlik sağlıyor hem de Türkçe bir medeniyet dilidir. Türkçe'yle eğitimin her alanına hizmet edebilir."

 "Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz"den "Kürtçe medeniyet dili midir"e çıkan yol... Sayın Arınç, belki farkında değil ama sözlerinde âdeta bir "kolonyal efendi" konumlanışı seziliyor. Kürtçe'nin medeniyet dili olmadığı beyanatına dair düşüncemizi sona saklayarak sorulması gerekenleri sıralayalım:

 1. Eğer devlet bir ülkede eğitimi zorunlu kılıyor, çocuğu okula aldırıyorsa; o çocuğun nasıl eğitim gördüğü noktasında da ebeveyne karşı sorumlu değil midir? Yani eğer bir grup ebeveyn, çocuklarının ilköğretimden liseye kadar Kürtçe anadilde eğitim veren bir okula gitmesini arzu ediyorsa, devlet bu hakkı sağlamakla yükümlü değil midir? Kürtçe anadilde eğitim hizmeti, bölgedeki tüm okullarda zorunlu değil, ebeveynlerin çoğunluğunun tercih ettiği bölgelerde uygulanırsa sorun çıkmasının önü de kesilmez mi? Tercihi ebeveyne bırakmak doğru değilse, çocuğunun başörtüsü takmasını isteyen -bunu da zamana göre yanlış bulan siyasetçilerimiz olmuştu malum- ebeveynelere de karşı çıkmak mı gerekir?

 2. Türkçe dersi, anadilde eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkçe'nin zorunlu ders olarak çocuklara öğretilmesiyle herhangi bir kültürel kopuş yaşanması söz konusu olamaz. Kaldı ki devletin bu dili 90 yıldır asimile ettiği düşünülürse, zaten var olan 'kopuş'u engellemek bağlamında bu hakkın teslimi daha işlevsel olacaktır.

3. Türkiye'deki velilerin büyük çoğunluğunun çocuklarının Kürtçe anadilde eğitim yapmasını istemeyeceği öngörüsü bence de doğrudur. Çünkü Kürtçe, mevcut şartlarda Türkçe'ye nispetle etkinlik alanı daha dar bir dildir. Ancak bu seçim hakkını aileden alıkoymak, ebeveyni çocuk yerine koymak değil midir? "Halk için, halka rağmen" politikasını sahiplenmesi gereken son parti Ak Parti değil midir?

Gelelim, Kürtçenin medeniyet dili olmadığı mevzuuna... Bir toplumsal meseleyi anlamanın önemli yollarından birisi, o meseleye dair mevcut iktidar ilişkilerine bakmaktır. Bir dilin toplumdaki konumu da mevcut iktidar ilişkileriyle birebir alakalıdır. Zira bir dil, gündelik hayat dışında, farklı mecralarda ne kadar çok kullanılırsa, hem o denli güç kazanır hem de yaygınlaşır ve gelişir. Bu minvalde o dilin "devlet koruması" altında olup olmadığı, ne kadar medeniyet dili olup olmadığıyla yakından ilgilidir.

Bu noktadan itibaren sizi daha fazla analize boğmayacağım. Zira mevzuya ilişkin yapılacak herhangi bir analizden daha hikmetli bir metni dikkatinize sunacağım.

Ahmedi Xânî, Başbakan Erdoğan'ın da bölgedeki konuşmalarından sık sık referans verdiği ünlü bir Kürt şair. Xânî, 1695 yılında, döneminden farklı olarak Kürtçe yazdığı ünlü "Mem û Zîn"* isimli eserinin giriş kısmında, kitabın Kürtçe yazılış sebebini izah ettiği bölümde şöyle diyor: "Kısacası: İnattan ya da çaresizlikten / Mutat hilafı olarak bu bidatı işledi." Yani "herkesin tersine bu kitabı Kürtçe olarak yazdım" diyor. Peki neden?

 "Ki el demesin 'Kürtler,
 İrfansız, asılsız ve temelsizdirler.
 Çeşitli milletler kitap sahibidir,
 Sadece Kürtler nasipsizdirler.'

 Bilmem 'el'in söyledikleri size de tanıdık geldi mi? Devam eden beyitler, o dönem ilim ve edebiyatla meşgul olanların daha çok Farsça ve Arapça'ya başvurduğunu ve bunun sebebinin de bu dillerde yazılan eserlerin para olarak karşılığının alınabildiğini, bu dillerde yazanlara sahip çıkıldığını anlatıyor.

Xânî, "mangır/ para" metaforuyla Kürtçe yazdığı eserini kast ederek devam ediyor:

 "Bu mangırlar gerçi değersizdir,
 Ama sade, temiz ve paha biçilmezdir.
 Hilesiz, hurdasız ve tamamdır,
 Ve halkın alışverişi için elverişlidir.
 Hâlis Kürtçedir, şüphe götürmez

 (...)

 Bu paramıza "değersizdir" deme,
 O şahlar öncüsünün sikkesinden yoksundur.
 Eğer basılarak nakşedilseydi,
 Böyle revaçsız ve karışık kalmazdı.
 O kimsenin adına mensup olmayan bir sevgilidir,
 Onun için karabahtlı ve muratsızdır."

 Gördüğünüz gibi Xânî, Kürtçe'ye ilim ve edebiyat dünyasında revaç gösterilmemesini bir egemenin himâyesinden yoksun olmakla ilişkilendiriyor. Bu yoksunluğu da şöyle izah ediyor:

 Olsaydı eğer bir ittifakımız bizim,
 Hep birlikte birbirimize itaat etseydik,
 O zaman dini de devleti de ikmâl eder,
 İlmi de hikmeti de elde ederdik."

 Yani Kürtçe'yi de "medeniyet dili" yapardık diyor. Ancak Kürtler de Çerkezler, Abhazlar, Tatarlar, Lazlar, Boşnaklar, Arnavutlar, Gürcüler ve diğer pek çok "anasır-ı İslâmiye" gibi bu toprakların bir parçası olmayı tercih ettiler. Sırf bu yüzden bile, bu milletin seçilmişlerine düşen vatandaşlarının dilini aşağılamak değil, bizzat bu medeniyetin parçası olan dillerin daha fazla asimile edilmeden var olmasına katkı sağlamak olmalıdır.

 *İstifade ettiğim kopya, M. Emin Bozarslan tercümesiyle Hasat Yayınları'ndan çıkan, Hüseyin Kıvanç'ın hazırladığı "Mem û Zîn"dir.

  • Yorumlar 8
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89