• BIST 10081
  • Altın 2945.964
  • Dolar 34.757
  • Euro 36.7352
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır -1 °C
  • Ankara 7 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 4 °C

"Kızların Avrupa dillini öğrenmesi mutsuzluk sebebi"

Fatma Barbarosoğlu

Gündem çok yoğun. Yoğun ve bunaltıcı. Şehit haberleri içimizi kıymık kıymık kıyıyor. Alınacak tedbirler "onlar bize ne der" üzerinden konuşuluyor.

Ekranlardan taşan bütün konuşmalar "Onlar bizim hakkımızda bundan sonra şöyle diyecek. Bu eksen kaymasını AB üyelerine izah etmemiz mümkün değil" cümlelerinden oluşuyor.

Onlar ve biz.

Bizim bizi nasıl gördüğümüze dair bir sıkıntımız yok nedense.

Kendimizi nasıl görürüz? Hangi ayna bize bizi gösterir?

Görenler bizi nasıl görür?

Bu soru benim için daima çok önemli oldu.Çünkü bir görenler var bir de asla görmeyenler. Görmek istemeyenler var.

Görenlerin gördükleri ise çoğu zaman "algı"lamanın kıvrımlarında şekil değiştiriyor.

116 yıl önce bir İngiliz kadın Osmanlı kadınlarını nasıl görmüştü?

Bu soruya cevap verebilmek için elimizde çok iyi bir kaynak var.

İngiliz Büyükelçiliğinde çalışan oğlunu ziyaret etmek için 1894 yılında eşi ile birlikte İstanbul'a gelmiş olan Mrs Müller'in ve eşinin mektuplarından oluşan, "İstanbul Saltanatlı Günleri" toplumun değişen ve değişmeyen dokusunu çok iyi bir şekilde ortaya koyan örneklerle dolu.

Din, arkeoloji ve siyasete dair toplam dört mektup,bu konuların uzmanı Max Müller; mesire yerleri, resmi törenler, Türk kadını gibi konuları içeren mektuplar ise Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınmış. Mektupların ayırt edici özelliği, o dönemde Batı'da ve Batılılarda ekseriyetle görülen "Abdülhamit düşmanlığının" bu çiftte kesinlikle tezahür etmiyor olması. Bilakis kendileri, Sultan'ın sağlık, eğitim ve kültür alanlarında ne kadar da önemli adımlar attığını ve "kadın meselesine" karşı ne denli hassas olduğunu her fırsatta vurguluyorlar

Sarayın üst kademe memurlarının evlerine yaptığı ziyaretleri "Türk Kadını" başlıklı bölümde tasvir ederken onların her birinin mutluluğu ya da mutsuzluğu hakkında fikir beyan etmekten geri durmuyor Mrs Müller.

"Ev ziyaretlerinden" birini de saray yaveri Sadık Bey'in evine yapıyor Mrs Müller.Sadık bey ve eşi Arap asıllıdır.Almancayı Berlin'de,Fransızcayı Pera'da öğrenmiş olan Sadık Bey'in eşi sadece Türkçe ve Arapça bilmektedir.

Mrs Müller Sadık Bey'in eşini şu cümlelerle tasvir ediyor:

"Merdivenlerin başında ufak tefek güzel gözlü koyu renk gür saçlarına taze bir gül takmış olan hoş eşi duruyordu.Beyaz saten ayakkabılarla beyaz muslinden bir elbise giymişti;saçlarındaki gül ise koyu fes rengiydi.Çok nefis pırlantalar takmış bir hayli güzel biçimde süslenmişti;benim giydiğim siyah brokar elbise ona oldukça sönük görünmüş olmalıydı.Beraberce bir odaya girdik ;küçük pencereleri sıkça kafeslenmiş bir odaydı burası.Kadın canlı ve mutlu görünüyordu;karşısında oturan efendisi ve sahibine hayranlık ve aşkla bakıyordu.Sadık Bey sohbeti "Onun hakkında ne düşünüyorsun" diyerek açtı.Ben de bütün içtenliğimle kendisinin Pera'da gördüğüm en hoş kadın olduğunu vurguladım."

"Daha sonra çocuklar getirildi;bir tanesi harikulade sevimli ,elbisesi ve şapkasıyla tam bir Madge Wildfire gibi duran sekiz yaşlarında küçük bir kızdı.Her sabah okula gidiyor,öğleden sonraları ise dikiş konusunda oldukça maharetli olan annesinden dikiş ve müzik öğreniyormuş.Kız da annesi gibi sadece Türkçe ve Arapça konuşuyor babası bana ona hiçbir Avrupa dilinin öğretilmeyeceğini söyledi: "Ne işe yarayacak ki? Onları mutsuz etmekten başka..."

"Bana kalırsa haklıydı."

Sadık Bey'in söylediklerinden daha çok Mrs Müller'in söylediğine takıldım.Müslüman kızların Avrupa dillerini öğrenince mutsuz olacakları düşüncesine hak vermesine.

Mrs Müller yabancı dil bilen kadınların mutsuzluğu için Nazır'ın eşini anlatıyor: "Nazırın eşi iyi bir müzisyendi,eltisi ise çizim ve resim yapıyordu;kendisini çok iyi bir ressam olan nazır yetiştirmiş.Fakat müzik ve resme,Fransız romanlarına ve o güzel bahçeye rağmen,ben bu hanımın altın kafesi içinde kanat çırpan bir kuş gibi olduğuna dair bir hüzne kapıldım.Hayatından memnun olmayacak kadar çok okumuştu."

"Hayatından memnun olmayacak kadar çok okumak".Bu cümle ile hemhalim nice vakittir.

Kitapta o kadar altı çizilecek ve uğruna yazı yazılacak cümle var ki.Ama her defasında kitabın künyesini tekrarlamamak için lütfen " İstanbul'un Saltanatlı Günleri" ni aklınızda tutunuz.Ya da en iyisi ben ikinci bir yazıyı yazıncaya kadar siz kitabı okumuş olun.Böylece daha kuvvetli bir paylaşımı gerçekleştirmiş oluruz.

Yazın kitap okunmaz diyenler için Dergah yay. Batılıların Gözüyle Türkler serisini hararetle tavsiye ediyorum.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89