• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 20 °C

İkiye ayrılmak

Ahmet Altan-

Bazen rastlıyorum, “durum çok karışık” diye yakınan birileri çıkıyor televizyona, neye “karışık” dediklerini doğrusu tam da kavrayamıyorum, bana sorarsanız Türkiye’de durum hiç bu kadar net olmamıştı.

Türkiye’de bir “derin devlet ve darbe” geleneği var.

Derin devlet, ülkeyi sürekli olarak bir “darbe ortamına” sokmak ve o ortamda tutmak için oluşturulmuş.

Adından da belli olduğu gibi bunları yapanlar ve yönetenler “devletin” içinde yuvalanmış, son zamanlarda sıkça gördüğümüz gibi çoğunluğu da asker.

Sürekli bir kaosun, çatışmanın, darbe ortamının içinde yaşamak, ordunun siyasi gücünü ve olaylara çeşitli biçimlerde müdahale etme imkânını arttırıyor.

Ordunun siyasi ağırlığının artması ise “halk iradesinin” baskı altına alınmasına yol açıyor.

Temel soru da burada ortaya çıkıyor.

Türkiye’yi kim yönetecek?

Halkın iradesiyle işbaşına gelen siyasi iktidar mı yoksa çeşitli atamalarla devletin içinde yükselen asker ve sivil bürokratlar mı?

Bu sorunun hayattaki somut karşıtlığı da Ergenekon davası.

Ergenekon davası, ülkeyi “darbe ortamında tutmak için” oluşturulmuş “derin devletin” ilk kez suçüstü yakalanıp yargılanmasını sağladı.

Ergenekon, mücadeleyi ve cepheleri keskinleştirdi.

Siyaset, yargı ve medya ikiye ayrıldı.

Ergenekon davasının sürdürülmesi ve derin devletin “yasadışı” eylemlerinin durdurulmasını isteyenlerle, Ergenekon davasının kapatılmasını ve derin devletin faaliyetlerine devam etmesini isteyenler.

Taraflar çok açıkça belli.

Ve, her olayda taraflar aynı doğallıkla, aynı safta kümeleniyor.

Ergenekon davası etrafındaki “bölünmenin”, Balyoz davasında da aynen tekrarlandığını görüyoruz.

Anayasanın değişmesi konusunda da saflar değişmiyor.

Ergenekon’un yakalanmasını isteyenlerle anayasanın değişmesini isteyenler aynı, Ergenekon’un serbest bırakılmasını isteyenlerle 12 Eylül Anayasası’nın devamını isteyenler de aynı.

Bütün sosyal, siyasal, hukuksal sorunda, “Ergenekon” konusundaki bölünmenin kendini tekrarladığını görüyoruz.

Yargı, tam ortasından ikiye yarıldı.

Onun için aynı hukuk sisteminin içinden birbirine benzemez, birbirinin zıddı kararlar çıkıyor.

Yargının içinde büyük bir çatışma yaşanıyor.

Medyada da taraflar belli.

En kritik bölünme siyaset sahnesinde.

AKP, Ergenekon davasının sürdürülmesini istiyor, CHP ve MHP ise bunu durdurmaya çabalıyor.

Kürt siyasetinin bu konudaki duruşu çok net değil.

Kürtlerin yanı sıra Alevilerin tercihleri de çok net gözükmüyor.

Muhafazakârlarla demokratlar Ergenekon davasının sürmesini, CHP’lilerle MHP’liler ise durdurulmasını desteklemek konusunda açık tavır alıyorlar.

AKP, siyaset sahnesinde “Ergenekon karşıtı” tek parti olduğu için, “Ergenekon yandaşları”, Ergenekon örgütünün yargılanmasını istemeyi bir “AKP politikası” olarak sunmaya, bunu “güncel politik” bir olay gibi göstermeye uğraşıyorlar.

Sistemin kökünden değişeceği bir olayla karşı karşıya olduğumuzu sürekli olarak gözlerden saklamaya çabalıyorlar.

“AKP’ye muhalefet” ile “Ergenekon yandaşlığını” özdeşleştirmek için büyük gayret sarf ediyorlar.

Baskıcı bir sistemle ilgili “temel” bir kavgayı, günlük bir politika itişmesi olarak sunmak onların stratejisi.

AKP’nin “askerî bir diktatörlüğü bir din devleti oluşturmak için değiştirmek istediği” iddiası, bu sistemin savunucularının arkasına saklandığı bir bahane.

Bu “bahaneyi” kendi “sistem işbirlikçiliğini” sürdürmek için mazeret olarak kullananlar önemli değil.

Asıl önemli olan, “sistemin gerçekten değişmesini” isteyenlerin bu “bahaneye” kanıp kanmayacağı, işin içinde “AKP var” diye sistemin değişmesini desteklemekten vazgeçip vazgeçmeyeceği.

“AKP ile yan yana gözükmekten” korkanların köklü bir sistemi değiştirmek için verilen mücadeleye katılmaya cesaretleri zaten yetmez ama “korkaklıklarını” veya “sistemi desteklemek için gizli amaçlar beslemelerini” de uzun süre bu bahanenin arkasına saklayamazlar.

Çünkü soru, AKP’yi de herhangi bir siyasi partiyi de aşacak kadar temel ve keskin:

Askerî diktatörlük sisteminin değişmesini istiyor musun, istemiyor musun?

Bir diktatörlüğü desteklemek herkesin hakkı ama hem zorbalığı destekleyip hem de “demokrat” görünme sahtekârlığı kimsenin hakkı değil.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89