Bunca yıl sonra, hani şu "anneannelerimizin başörtüsü" çözümünün yeni bir buluş gibi tekrar piyasaya sürülmesi inanılmaz bir şey gerçekten.
CHP bu "çözüm"e ulaşmak için bilim komisyonları kurmuş, koskoca profesörler kafa patlatmış, sonunda da bula bula böyle bir "uzlaşma" noktası bulmuşlar ya, helal olsun!
Yalnız karıştırdıkları bir şey var: Hani uzlaşma noktası diyorlar ya; uzlaşma dediğiniz şeyde iki taraf da birtakım tavizler verir ve ortada bir yerde buluşulur. Türbanlılardan istenen tavizi anladık, örtülerini çene altından bağlayacak ve mutlaka bir tutam saçlarını da dışarıda bırakacaklar. (Artık o tutamın miktarı için ayrıca alt komisyonlar kurulup detaylı çalışma yaptırırlar herhalde.) Peki Sencer Ayata takımının verdiği taviz ne? Onlar da lütfedip buna razı olacaklar!
Ne ala bir uzlaşma anlayışı değil mi? Sen taviz vereceksin, ben de razı olacağım. Böylelikle uzlaşmış olacağız.
Oysa mademki bir uzlaşma aranıyor; tıpkı türbanlılar gibi başı açıkların da bir adım atması ve bütün Türkiye'deki kadınların çene altı modelinde birleşmesi gerekmez mi?
Tabii eğer bu formül tutarsa, bundan sonra iki farklı yaşam tarzı arasında gerginlik yaratan bütün sorunları bu yöntemle çözeriz.
Mesela badem bıyıkla pos bıyığın ortalamasını alır, bıyık bırakan bütün erkeklerin kaytan bıyıklı olmasına karar veririz.
Çember sakalla sinekkaydı tıraşın ortalamasından da pis sakal çıkar herhalde; bütün erkeklere pis sakal bırakma zorunluluğu getiririz. Mini etekle uzun eteğin ortalamasını alır, bütün kadınların etek boylarını diz altında eşitleriz. Haşemalılarla bikinililerin uzlaştıkları nokta da hani şu 1920'lerde erkeklerin giydiği üst kısmı atlet, altı da paçalı don gibi olan tek parça mayo modeli olur herhalde.
İçkiye ağız dokundurmayanlarla akşamcıların uzlaşacakları nokta ne olur acaba? Yarı yarıya sulandırılmış içki içme zorunluluğu mu?
x x x
Bir de şu din adamlarına sorma meselesi var... Sencer Hoca konuyu din alimlerine de soracaklarını, İslam'da hakikaten örtünme var mı yok mu araştıracaklarını söyledi ya (çeyrek yüzyıldır bir türlü araştıramamışlar) Başbakan Erdoğan da cevaben Diyanet'i işaret etti. Doğru adresin, tek adresin Diyanet olduğunu, bu konunun sorulacaksa Diyanet'e sorulması gerektiğini savundu.
Bu durumda Ayata, Başbakan'dan daha "sivil" bir pozisyona konuşlanmış görünüyor, kabul edelim.
Lakin, kim olacak bu karar verici din alimleri? Laikçilerin alimleri mi? Sünnilerin alimleri mi? Alevilerin alimleri mi? Cumhurbaşkanının alimleri mi? Genelkurmay'ın alimleri mi? Yoksa TÜSİAD'ın ya da TESEV'in alimleri mi?
Bu işin içinden çıkamazlar; o zaman da mecburen Başbakan'ın dediğine gelirler: Diyanet...
Tabii o zaman, Diyanet Başkanlığı'na üye seçiminin nasıl olacağı Anayasa Mahkemesi üye seçimi kadar kritik bir önem kazanır. Belki bu konuda da referanduma gideriz. Bana kalırsa bu konudaki en demokratik formül, Diyanet'in seçimle belirlenmesidir!
Ne güzel olur; "Bir tutama özgürlük" taraftarları kendi din alimlerini seçtirip kendi formüllerini kabul ettirmek için; türbanlılar da kendi modellerini "resmi model" haline getirmek için var güçleriyle kampanya yürütürler. Modacılara posterler hazırlatıp bütün ülkenin duvarlarını süslerler. Ama bu arada, iki grubun çatışması arasından, üçüncü bir grup sürpriz bir sıyrılmayla Diyanet'i ele geçirir ve İslam'ın aslında burkayı zorunlu tuttuğunu söylerse vay halimize...
Bu durumda uzlaşma kurulu yeniden devreye girip yarı şeffaf burkada karar kılabilir mesela. İlginç de olur doğrusu. Belki de açılıp saçılmakla kaybettiğimiz gizemli çekiciliği yeniden elde ederiz bu sayede...
Ayrıca, uzlaşma konseptini giyim kuşamla sınırlamak niye? Bu dahiyane buluşu hayatımızın diğer alanlarına da uygulayabiliriz. Mesela Ayasofya'yı müzeyle cami arası bir şey yapsak diyorum, duvarlarındaki İsa freskleri önünde namaza durup secdeye varmak, iki minaresinden ezan okunurken ikisinde can çalmak gibi... Namaz kılanlarla kılmayanlar günde iki vakit namazda anlaşabilirler; Ramazan'da hafif bir öğle yemeği noktasında (iki zeytin, iki hurma, kibrit kutusu kadar peynir ve az şekerli bir bardak çay) konsensüs sağlamak da iyi fikir.
Tabii bir de -fazla dillendirilmese de- bir kesim için çok hayati bir konu olan şu çok eşlilik meselesi var.
Ben diyorum ki, tek eşlilikle dört karılılık arasında bir noktada anlaşmak pekâlâ mümkün.
İki karı kime yetmez ki!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.