• BIST 9019.57
  • Altın 4152.823
  • Dolar 39.1557
  • Euro 44.472
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 17 °C

İğde ağaçları ve gerçek

Ahmet Altan-

Muhteşem bir tekdüzeliği var tabiatın.

Hiçbir sanatçının sahip olmadığı bir özgürlük ve güvenle kendini tekrarlayıp duruyor.

Herşeyin bir vakti var ve vakti geldiğinde iğdeler çiçek açıyor.

Geçen yıl iğdeler çiçeklerini açtığında yayılan uçuk yeşil, baygın kokulara nasıl hayran kalıp şaşırdıysam, bu yıl da aynı şekilde hayran kalıp şaşırıyorum.

Sadık bir hayranıyım tabiatın.

Benim hayranlığıma hiç aldırmayan kibri ya da tevazuuyla, bana hep şunu söylüyor, “ben böyleyim, yüz yıl önce de böyleydim, yüz yıl sonra da böyle olacağım”.

Ben yüz yıl önce böyle değildim ve yüz yıl sonra da böyle olmayacağım.

Tabiatın güvenli durağanlığı, benim telaşlı geçiciliğimi hep yüzüme vuruyor.

Garip bir çelişkisi var bu sonsuz döngünün, bana sürekli gösterdiği hayatın güzellikleri, içinde hep benim varlığımın anlamsızlığını yüzüme çarpan bir gerçek taşıyor.

“Sen geçicisin.”

Hıristiyanlar, Adem’den tevarüs ettikleri “ilk günahı” hep taşıdıklarına inanırlar.

Bu “ilk günah” belirler her şeyi.

Bense bu “ilk gerçek”e inanıyorum.

Bu “ilk gerçek”teki umursamaz küçümseme, sanırım insanoğlunun gerçekle hiç bitmeyen bir sorun yaşamasının başlangıcı.

İnsanlar, gerçekten korkuyorlar.

Gördükleri bu “ilk gerçek”, bütün ruhlarını sarsıyor.

Bu sarsıntıdan kurtulacağımız bir sığınak aramakla geçiyor ömrümüz.

Dindarlarımız, bu “geçiciliğin” bir sonsuzluğun parçası olduğuna inanarak, tabiatın ve “yaratıcısının” kucağına sığınarak “ilk gerçek”le barışıyorlar, “geçici değiliz” diyorlar, “gidiyoruz ama geleceğiz”.

Buna yürekten inananlar, sanırım huzurlu ve dürüst bir hayat sürüyorlar.

Ve, sanırım buna yürekten inanan çok az insan bulunuyor.

Yeryüzü her dinden dindarlarla dolu ama “gerçekle” barışık yaşayanlar inanılmaz derecede az.

Eğer bütün dindarlar buna içtenlikle inansalardı, “yalan” bu kadar çok olmazdı.

Gerçeklerden korktuğundan daha fazla korkardı insanlar yalandan.

Ne yazık ki karşılaştığımız hayat bize bunu göstermiyor.

Bu “geçici” dünyanın yalanları, sonsuz bir kalıcılığın “gerçeklerinden” daha çekici geliyor insanlara.

Yalan söyleyen, gerçekleri saklayan “dindarlara” baksanıza.

İğde ağaçları onlara “bu dünyada çok uzun kalmayacaklarını” hatırlatmıyor, “önemsizliklerini” hatırlatmıyor, “çaresizliklerini” hatırlatmıyor.

“İlk gerçek”
in onların ruhunda yarattığı sarsıntı, iki kere yalancı yapıyor onları, hem bu gerçekten korkmadıklarını çünkü başka bir gerçeğe inandıklarını söyleyerek “tabiata ve tanrıya” yalan söylüyorlar, hem de “çaresizliğini ve önemsizliğini” tevazu ve dürüstlükle iyi edecek bir hayattan uzaklaşarak çevrelerindeki insanlara yalan söylüyorlar.

Ben iğde ağaçlarının o muhteşem kokusunu duyduğumda, bu armağanı değerlendirecek çok da uzun bir zamanım olmadığını, “geçici” olduğumu biliyorum, tanrıyı ve tabiatı kandırmaya çalışmıyorum.

Bu “ilk gerçeğe” boyun eğiyorum.

“Geçiciliğim”
bana “sığınacak bir sonsuzluk bul” demiyor, geçiciliğim bana
“kendini önemseme”
diyor, “iğde çiçeklerinin kokusunu içine çek, sana verilene şükret ve bu kısa hayatını mümkünse tabiat kadar sakin ve dürüst yaşa” diyor.

Bu öğüdü dinliyor muyum?

Hayır.

Öğüdün kıymetini biliyorum ama her zaman uyamıyorum buna.

“Gitmeden”
önce yapmak istediklerim var.

Biraz aceleci davranıyorum bazen.

Sakin olamıyorum her zaman, “bu kısa hayatta değmez” deyip öfkeyi kenara itemiyorum, iğde ağaçlarıyla yarışmaktan, yersizliğini bilsem de benden sonrasına benden bir şeyler bırakma ihtirasından vazgeçemiyorum.

Kimsenin hakkını yememeğe özen gösteriyorum sadece.

Bir tanrım yoksa da kendi kendimin tanrısı olmaya çalışıyorum, iğde ağaçlarına bakarak “kendi kutsal kitabımı” yazıyorum ve “günahlarla yasakları” sıralıyorum kendim için, “en büyük günah” başkasının hakkını yemek bu kısa ve zavallı kitabımda.

Bu “günahı” işlersem, bunun cezasını “sonsuzluğun” bir başka köşesinde çekeceğimi düşünmüyorum, o kadar bekleyecek kadar sabırlı değilim, bu günahı işlersem kendi cezamı kendim veririm.

Ve, inanın, bu günahı işlersem tanrıdan daha çok korkarım kendi vereceğim cezadan.

Bir daha iğde ağaçlarının kokusundan tat alamam.

Bebekleri sevemem bir daha, gençlerin gözlerine bakamam, yaşlılarla şakalaşamam.

Hayal kuramam bir daha.

Kavgaya giremem.

Cezası ağır olur bu günahın benim hayatımda.

Tabiatın bu muhteşem tekdüzeliğinin içinde her şeyin bir vakti var, vakti gelince açıyor iğde çiçekleri, vakti gelince ben gideceğim, iğde çiçekleri bunu bana söylüyor.

Kalmaktan korkmadım, gitmekten de korkmuyorum.

Gideceğim yeri merak etmiyorum.

Tabiatta her şeyin bir vakti var ve vakti gelince öğrenirim nereye gideceğimi.

Bir gün öğreneceğim, tek derdim, ben bildiğim her şeyi anlatmaya alışmışım, bunu kimseye anlatamayacağım.

Anlatabilmek isterdim.

İğdeler açtı gene.

“İlk gerçek”
duruyor çiçeklerinde.

“Geçicisin”
diyor bana, “geçiciyim” diyorum ben de kendime, “şükret buna ve mümkün olduğunca iyi geç geçtiğin yerden”.

  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • mustafa tütüncü20 Mayıs 2012 Pazar 15:15ÇEKİRGEN OLDUK HOCAM...

      Hocamız oldun artık... Allah senden razı olsun hocam... Bu tarafta da öte tarafta da hiç dert görmeyesin... Sana olan sevgimiz, saygımız hiç eksilmesin...

      Yanıtla (0) (0)
    • Bilal Yüksel20 Mayıs 2012 Pazar 20:33Bize Her şeyi veren Yaratıcı'nın da hakkı var

      İĞDE AĞAÇLARI GÖREVLERİNİ YAPIYORLAR AMA BİZLER?...
      ABESE 80/18. Allah onu hangi şeyden yaratmış?
      ABESE 80/19. Onu meniden yaratıp merhalelerden geçirerek ona şekil vermiş;
      ABESE 80/20. Sonra, yolu ona kolaylaştırmıştır.
      ABESE 80/21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar.
      ABESE 80/22. Sonra, dilediği zaman onu tekrar diriltir.
      ABESE 80/23. Hayır; Allah'ın kendisine buyurduğunu hala yerine getirmemiştir.

      Yanıtla (0) (0)
    • beybün20 Mayıs 2012 Pazar 21:14bazen seni ve yazılarını seviyorum

      bazen seni ve yazılarını seviyorum.

      Yanıtla (0) (0)
    • yusuf estroti20 Mayıs 2012 Pazar 22:52özel birisin ahmet altan seni seviyorum

      yazacak daha birşey yok. :)

      Yanıtla (0) (0)
    • çıplak20 Mayıs 2012 Pazar 23:57koku

      nasıl siniyor insanın içine iğde kokusu...geçici olmanın,"fani" olmanın cazibesi ve sınırlılığı insanı hem çok güçlü hem de çok zayıf kılarken, bir şeye yada bir şeylere inanmanın güzelliği dökülüyor birilerinin kaleminden.tanrının vereceği ceza ötede durduğu gibi; yaşamanın tadından,kokusundan,dokusundan mahrum kalmak yine tanrının cezası değil midir?yaşamak,nasıl bir keyiftir ki buna erdem diyoruz. yaşamak nasıl bir güçtür ki buna "gerçek"di

      Yanıtla (0) (0)
    • arda21 Mayıs 2012 Pazartesi 10:20HARİKASIN

      Bence sen, Türkiye için bir şanssın. ne mutlu ki bana, senin devrinde yaşayıp bu güzel yazılarını okumak bana nasip oldu. Seni hala anlayamayıp, kendi kirli ölçülerine göre konumlandırmak ve bir tarafa sığdıramayınca da iftira atarak var olmaya çalışan onca zavallıya rağmen; vicdanın, cesaretin ve bu müthiş edebi yeteneğin için seni kutluyorum. Seni sadece kendi aklıma uygun yazılar yazdığında değil, benim değerlerime aykırı yazılar yazıp beni çıldırtt

      Yanıtla (0) (0)
    • serkan uzunel21 Mayıs 2012 Pazartesi 16:36manifesto

      ahmet altnın dünya görüşünün manifestosu niteliğinde bir baş yapıt bence bu yazı.. ahmet altanı daima okuyorum. şimdiye dek hiç yorumda bulunmadım.. ama tek bir yazısına yorum yazacaksın deseler bu yazıyı seçerdim heralde... ahmet altan, hem nalına vurur.. hemde mıhına.. nalına vurunca alkış, mıhına vurunca tuu kakacıları esefle kınamakta gerçek ahmet altan severlerin boynunun borcudur bence..

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89