• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 14 °C

Hoşçakalın

Tuncer Köseoğlu

Aslında vedaları sevmem ben... Usulca çekip kapıyı gölgem bile hissedilmesin isterim. Olmuyor işte. Bir hoşçakalı bile biz vefalı okurlara çok gördü demesinler yazısıdır bu yazı. Sonuç olarak Taraf’ta çaycılık yapmak ne kadar özel bir şeyse, Taraf okuru olmak da o kadar özeldir. Yeni tanıştığım insanlara ne iş yaptığımı sorduklarında “Taraf’ta çaycılık yapıyorum” derdim hep. Sakın yanlış anlamayın, çaycılığı küçümsediğimden değil, aksine çok önemli bulduğumdandır söylemim. Her işyerinde her şey olur, kavgalar gürültüler, kaprisler... Hepsi gelip geçer, yeter ki çayın demi kıvamında olsun... Benim işim de Taraf’ta buydu işte. Ne olursa olsun çayın demini kıvamında tutturmak...

Yazı yazma meselesine gelince... Yıllar önce bir röportajda Ahmet Altan “Hayatta iki tip insan vardır. Biri hayatını yaşayanlar diğeri de yaşamayıp yazanlar” demişti. Ben işte hayatı yaşayanlar kısmında oldum hep. Hem de dibine kadar. Acı da dibine kadar, öfke de mutluluk da... Hiç orta yolum olmadı. Gazetecilik mesleğinden eve pasta getirip tekaüt olana kadar tanıklıklarımı haber yazıp paylaşmamı saymazsanız, köşe sahibi olmak gibi bir derdim hiç olmadı. Gazeteciliği sevdim ben. Mutfakta, sokakta, dağda, bayırda... Kısaca hayatın içinde olanı sevdim. Bir gün kader ağlarını örüp, Ahmet Altan “yaz” deyince el mecbur deniz manzaralı köşeme kuruldum böylece. Şaka değil, gerçekten de deniz manzaralı bir köşem vardı benim. Haydarpaşa’ya bakan. Bu yazı dâhil birkaç yazı dışında hep o deniz manzaralı yerde yazdım yazılarımı. Ne büyük keyif... Her an su koyvereceğimi bildiğimden “Daha da yazmam” oldu köşenin adı. Hani, yazmazsam kimse kelam etmesin diye. O nedenle gitmek kolay oldu benim için. Ne de olsa baştan söylemişiz sözümüzü.

Taraf
’a gelince; bir ekim sabahı yıllardan 2007’ydi, uzun bir masanın etrafında toplandık. Adı bile belli değildi gazetenin. O gün Ahmet Altan bir konuşma yaptı o masanın etrafında olanlara. Kısaca Altan, “Acı çekeceğiz, zorluklar çekeceğiz, ama özgür bir gazetecilik yapacağız” dedi. Dediklerinin hepsi oldu. Zaman zaman gazetede çalışanlara bakardım. Çok az kişi kalmıştık o gün o masanın etrafına toplananlardan. Olsun, yine bildiğini yaptı Taraf. Gelenler, gidenler oldu ama hep aynı yerde durdu. Özgür, başı dik ve kimseye eyvallah etmeyen... Taraf da aslında benim gibi bir gazeteydi. Ya nefret edersiniz ya da çok seversiniz. Hiç ortası olmadı. İyi ki de olmadı... Böyle bir yerden ayrılmak çok zor benim için. Hem de ne zor. Hani Edip Cansever “Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile...” der ya; işte o hâldeyim ben de. Çay ve demi demiştik başta. İşte gün geldi o dem tutmadı. Kısaca dostlar kabahatin büyüğü bende olsa da çayın tadı kaçtı işte. Bana da usulca kapıyı çekip gitmek düştü. Güneşin gölgesine eyvallah etmeden yola koyulduk bir kez. Güzel yarınlarda bir marangoz atölyesinde karşılıklı demli çay içmek üzere kendinizle kalın...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89