Cumhuriyet’in “HDP dışarıdan desteğe sıcak” manşeti ortalığı fena karıştırdı.
Önce haberi kaçıranlar için olayın gelişimini özetleyelim:
Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder, Adıyaman mitinginin ertesinde Can Dündar ve bazı Cumhuriyet yazarlarıyla bir söyleşi- sohbet toplantısı yapıyorlar.
Gazetenin genel yayın yönetmeni bu toplantıda edindiği izlenimi ertesi günü “HDP’nin AK Parti ile koalisyona hevesli olmadığı ancak çözüm süreci şartıyla dışarıdan desteğe sıcak baktığı” cümleleriyle haberleştiriyor.
Ve tabii, tam beklendiği gibi, AK Parti’yi iktidardan düşürmek dışında hiçbir siyasi amacı ve ilkesi olmayan bilumum çevrelerin gazabına uğruyor.
Vay sen misin bunu yazan...
Demirtaş hemen tekzip ediyor. “Görevimiz AKP’ye ne dışarıdan, ne içeriden destek vermektir, AKP’nin burnunu sürtmektir” diyor.
Bunun üzerine Can Dündar, katıldığı toplantıda bu izlenimi aldığını, toplantıda bulunan tanıklarına da güvenerek izleniminden rücu etmeye niyeti olmadığını açıklıyor.
Ardından, bir yorum da toplantıya katılan dördüncü kişi olarak Nuray Mert’ten geliyor.
Nuray Mert’in dediğine göre, Demirtaş ile yapılan yemekli görüşme sohbet havasında geçmiş; zaman zaman ikili sohbetlere dalmışlar, belki o esnada Demirtaş’ın genel siyaset üzerine yaptığı yorumlardan manşete konu olan yorumu çıkarmak belki mümkün olabilirmiş. Ama yine de Dündar’ın sohbet içinden çıkan bu izlenimi manşete taşıması yanlışmış. Mevcut siyasi atmosfer dikkate alındığında böylesi bir ‘izlenim’in, HDP’ye yönelik kuşkucu bakışı pekiştireceğini hesaba katmak gerekirmiş!
Dündar’ın güvendiği tanık Nuray Mert mi, bilemem. Ama Mert’in yazısından açıkça anlaşılıyor ki, Can Dündar’ın o manşeti kafasından uydurmamış, öyle bir izlenim almasını haklı çıkaracak laflar edilmiş o söyleşide.
O zaman Mert, ne istemiş oluyor Can Dündar’dan?
Bir gazeteci olarak görevini yapmamasını, o görüşmede en fazla haber değeri taşıyan noktayı sansür etmesini; böylece sırf Demirtaş’ın AK Parti’yle hiçbir biçimde iş yapmayacağı sözüne güvenerek HDP’ye oy verecek olan seçmenlerin kandırılmaya devam etmesini...
Ne diyelim, onun gazetecilik etiği de böyle demek ki...
* * *
Biz onların kendi aralarındaki kavgayı bir yana bırakıp olayın asıl önemli yönü üzerinde duralım.
Diyelim ki HDP barajı geçti. Yine diyelim ki AK Parti seçimlerden birinci parti olarak çıktı ama tek başına hükümet kuramıyor. AK Parti hükümetinin alternatifi ise dışarıdan HDP destekli bir CHP-MHP koalisyonu...
Yani HDP kilit parti haline geldi.
Ya AK Parti’ye ya da CHP-MHP koalisyonuna dışarıdan destek verecek...
Böyle bir tabloda, HDP’ye oy veren Kürt seçmen kitlesi, partisinin hangi partiyi dışarıdan desteklemesini ister?
Tarihteki en köklü Kürt reformunu yapan ve Çözüm Süreci’ni başlatan AK Parti’yi mi; yoksa bütün siyasetini Çözüm Süreci’nin bitirilmesi üzerine kuran MHP’yle, hâlâ İmralı’yla görüşmelere karşı çıkan CHP’nin kuracağı koalisyonu mu?
Hangi tutumu partisinin Kürt davasına ihaneti olarak görür?
HDP tabanında bir referandum yapılsa ne sonuç çıkar?
Burada asıl ibretlik olan, Demirtaş’ın, Cumhuriyet’in haberini yalanlarken kendi tabanından hiç çekinmemesi, sol oyları yatıştırmak için milyonlarca Kürt’ün oyunu kaybetme riskini göze almasıdır.
Cumhuriyetçilerle Demirtaş arasında kamuoyu önünde cereyan eden bu tartışma, HDP yönetiminin artık Kürt tabanını zerrece umursamadığını, Kürt davasından koptuğunu; ayrıca Kürt seçmenlerini de çok küçümsediğini ve ne yaparsa yapsın onların oylarını çantada keklik gördüğünü ortaya koyuyor.
Bakalım şimdiye kadar HDP’yi destekleyen Kürtlerin karşılarındaki bu Yeni HDP’ye sandıktaki cevabı ne olacak...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.