Bir grup arkadaş, yalancı dünyanın yalanlarından bunaldık, Mavi Marmara şehitlerinden sevgili Furkan Doğan'ın ailesini ve kabrini ziyaret için Kayseri'ye gittik.
Bana ilaç gibi geldi bu seyahat.
Şehidimizin o kısacık ömrüne sığdırdığı sayısız güzelliği ailesinden ve yakınlarından dinledikçe kendi çirkinliklerime yandım.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamber olmadan önce de tertemiz, örnek bir insandı; Cenâb-ı Hak onu küfre ve şirke hiç bulaştırmamış, her türlü hayâsızlıktan sakındırmış ve toplum nezdinde muteber kılacak faziletlerle donatmıştı.
Ona komşu olarak seçtiği Furkan'ı da ta bebekliğinden itibaren bu kutlu komşuluğa hazırladı Cenâb-ı Hak.
Daha beşikteyken açık ve seçik olarak Allah'ı zikrediyordu Furkan.
Çocukluğundan beri sabah namazını camide, cemaatle kılıyordu.
Şuurlu bir Müslüman olmak için mütemadiyen okuyan ve okuduklarını çevresiyle paylaşarak "emri bil maruf, nehyi anil münker" vazifesini yerine getiren, yaz tatilini bir Kur'an kursunda bulaşık yıkamakla geçirerek lay lay lom dünyasından uzak duran, okul arkadaşlarını Gazze'ye yardım için örgütleyerek infak kültürünü yaşatan, Yusuf güzelliğine meftun kızların ilgisinden kaçarak nefsini terbiye eden... pırıl pırıl bir delikanlıydı.
Furkan hakkında işittiğim şeyler –nur üstüne nur- bu köşeye sığmaz.
Teferruatlı bir Furkan portresi çizme işini Adem Özköse'ye bırakıyorum.
Furkan'ı anlatan bir kitap yazmaya niyetlenmiş Adem Özköse.
Muhakkak yazmalı.
Gençler o kitabı muhakkak okumalı.
Furkan'ın şehadetine özenmeden evvel, Furkan'ın yaşadığı faziletli hayata özenmeli gençler.
Hepimiz özenmeliyiz.
Ben Furkan'ı Mavi Marmara'daki sevimli çocuk olarak hatırlıyordum, hepsi o kadar; Kayseri'de hakkında işittiklerimden ve nurlu kabri başında hissettiklerimden sonra ise, karşısında mahcubiyetten ne yapacağımı şaşırdığım bir büyüğüm olarak görüyorum onu.
Bileydim, elini öpmeden bırakır mıydım o gemide?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.