Erdoğan kalıyor mu?

Dün geceyi uykusuz geçirdim. Gece boyunca Gülen örgütünün 25 Mart’ta yayınlanacağı ve 'Erdoğan’a öldürücü darbe vuracağı’ söylenen kasetin servis edilmesini bekledim.

Ancak olmadı. Bu satırları yazdığım öğlen saatlerine kadar kaset yayınlanmadı. Bundan sonra yayınlanır mı, yayınlanırsa ne kadar etkili olur bilemem.

Krizin giderek derinleştiği Türkiye’de birkaç yıl, birkaç ay, hafta ya da gün şurada kalsın birkaç saat sonrasında bile ne olacağını kestirmek kolay olmuyor.

Her türlü altüst oluşu yaşayan Türkiye’de insan önünü görmekte zorlanıyor. Bu yüzden bu ülkeye çevresinden ve küresel perspektiften bakmamız gerekiyor.

Global perspektiften ve soğukkanlı bir zaviyeden bakınca da Erdoğan’ın bir süre daha görevinin başında kalacağı ve Türkiye’nin yoluna AKP’yle devam edeceği anlaşılıyor.

Suriye’den Ukrayna’ya, İran’dan Nijerya’ya bir takım yeni stratejik hamlelerin yapıldığı günümüzde Obama ve Putin’den sonra Merkal de Erdoğan’ın –bir süre daha- işinin başında kalmasını istiyor.

Aslında bunun ilk işaretleri Erdoğan’ın Brüksel ve Berlin gezilerinde ortaya çıkmıştı. Bu gezilerin ardından Avrupa Birliği’nin Erdoğan’a bir dönem için daha vize verdiğini yazmıştım.

Bütün eleştirilerine rağmen Amerika ve Avrupa’nın Erdoğan'ı devirmek yerine 'dizayn etmek' istediklerini, onun da bunu kabul ettiğini belirtmiştim.

Gerçi İsrail bugün bile 'Erdoğan gitsin' diyor ve ona 'bir bedel ödetmekten' söz ediyor ama, İsrail de ne Amerika’yı ne de yeni 'stratejik partneri' Rusya’yı ikna edebiliyor.

Avrupa ise kendi çıkarları açısından yeni bir krize bulaşmak istemiyor. Kaldı ki Ukrayna'dan sonra bulaşması mümkün de görünmüyor.

Kısacası Ortadoğu’daki ölümcül güç savaşları ve global ekonomik krizin üstüne binen Ukrayna, Karadeniz ve Afrika gibi yeni jeopolitik durumların ortaya çıktığı bir dönemde küresel irade Türkiye’yi doğrudan karşısına almak istemiyor. Ayrıca böyle bir lüksü de bulunmuyor.

Bu durumda Erdoğan’ın yerinde kalacağı ama, eskisi gibi kalamayacağını söylemek gerekiyor. Seçimlerden sonra karşımızda kabinesiyle birlikte iç ve dış siyasetini revize etmiş yeni bir Erdoğan bulmamız mümkün görünüyor.

İçerideki operasyonun Erdoğan’ı devirmekten ziyade, ona çeki düzen vermek amacıyla yapıldığı ve amacın hasıl olduğu belli oluyor.

Türkiye’nin küresel iradenin yörüngesinde kalacağı, Erdoğan’ın yeniden 'uslu çocuk' olacağı ve yeni bir 'kazan-kazan' sürecinin başlayacağı anlaşılıyor.

Seçimlerden sonra Suriye, Kıbrıs ve Karadeniz’den başlayarak bunun bazı somut sonuçlarını görmemiz mümkün olacağa da benziyor.

Bunun elbette Kürt ve Kürdistan meselesine; özellikle de Rojava’nın özgürlük mücadelesine de etkileri olacaktır. Dolayısıyla Kürt siyasetinin de bazı oldu bittilere karşı hazırlıklı olması gerekiyor.

Öte yandan ontolojik devlet Gülen örgütünün operasyonları karşısında Erdoğan'ın yanında yer alamamış ve ona hayati destek sunmamış olsaydı başbakanın siyasal ömrü uzamazdı.

Bunu da görmemiz gerekiyor. Devlet onun arkasında durmaya devam etti. AKP kitlesi de bunu fark etti ve Erdoğan’ı sahiplendi. Yoksa AKP içinde ciddi çözülmeler bekleniyordu. Gülen örgütü de başından beri buraya çalışıyordu. AKP’nin içeriden çözülmesi Gülen örgütünün temel hedeflerinden biriydi ancak, devletin sayesinde bu gerçekleşmedi. Şimdi sıra Gülen örgütünün bir fatura ödemesine geldi. Seçimlerden sonra hem Gülen aleyine hem de yeni ortağı CHP aleyhine bir takım sonuçların ortaya çıkması olası görünüyor. Kürtlere gelince; yolları açık görünüyor. 200 yıllık destansı direnişin ardından Kürt halkı 'altın çağına' girmiş, tarih sahnesine yükselmiş bulunuyor.

Bundan sonrası daha çok Öcalan ve PKK’nin stratejik ve taktik hamlerine bağlı görünüyor. Dolayısıyla, 'Erdoğan’a öldürücü darbe vuracağı’ söylenen kaset servis edilse de, edilmese de Kürtlerin önünü kesmek mümkün görünmüyor.

Sadece uykusuz geçen geceye yazık oluyor!