• BIST 10333.9
  • Altın 2453.016
  • Dolar 32.2206
  • Euro 34.7527
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 18 °C

Doğrunun iktidarına doğru

Mücahit Bilici-

Bir zamanlar ne kadar çok toprağınız varsa o kadar çok zengin ve güçlü olurdunuz. Geniş araziler, tarlalar, çiftlikler gücün teşhir edildiği düzlemlerdi. Bir hükümdarın egemenliği genellikle onun hükmettiği coğrafi sınırlarla ifade edilmiş oluyordu. Bu nedenle de toprağın denetimi egemenliğin en önemli unsurlarından biriydi. Geniş araziler bu yüzden değerliydi.

TARLADAN FABRİKAYA

Ne var ki, Endüstri Devrimi güç üretimini daha dar alanlarda mümkün kılacak, insanlar tabiattan “bir bağ daha” kopmuş olacaklardı. Medeniyetlerin beşiği olan medineler, insanların daha dar üretim alanlarında temerküz etmesiyle daha bir büyüyecek, tarlalar güçlerini fabrikalara kaptıracak, iktidarın seyir defterinde ise artık yeni adresler yazacaktı. Küçük ama endüstrileşmiş coğrafyalar, muazzam genişlikteki tarımsal coğrafyalar üzerinde hâkimiyet kuracak, nevzuhur ulus-devletler sıkı sıkıya korudukları sınırlarının, ne kadar çok yer kapladığının tek başına önemli olmadığını farkedeceklerdi. Ama yine de ulusal sınırların, karşı tarafın güç kullanımı yahut nüfuzu karşısında muhkem birer kale olduğuna inanmaya devam edeceklerdi. Dahası, bu muhkem kalenin içinde kalmış yahut bırakılmış unsurların hiçbir zaman bu duvarları yıkamayacağına da inanmaya devam edeceklerdi.

GÜÇ KAYNAKLARI SOYUTLAŞIRKEN

Modernleşme ve sanayileşme tümünü olmasa bile “kale”lerin çoğunu eşit güce ulaştırırken, fabrika da hâkimiyetin geçer akçesi olmaktan çıkmış oldu. Mavi yakalar, beyaz yakalar karşısında gerilemeye, eller mevkilerini kafalara terketmeye başladı. Güç kaynakları daha bir letafet kazandı. Tarladan fabrikaya geçişle başlayan kopuş, güç kaynaklarını daha bir soyut ve dolayısıyla akışkan bir forma soktu. Dev bir sanayi şehri olan Detroit, saltanatını Silikon Vadisi’ne bırakırken, hardware, software’e mağlup oldu.

ENTELLEKTÜEL SERMAYE

İktidarın böyle bir yumuşama yahut letafet kazanma sürecine girmiş olması, sınırlarına duvar sertliğinde bir işlev yükleyen ve onlara sıkı bir taassupla sarılmış bulunan ulus-devletlerin kutsal egemenlikleri için bir tehdit anlamına geliyordu. İktidar araçlarının değişmiş olması, devlet-birey ilişkilerini de dönüştürecek, sözgelimi, ulus-devletin bireyi zapturapt altında tutan denetimi başka kaynaklarca ulus-devletten alınacaktı. Yeni bilişim teknolojileri ulus-devletlerin sınırlarının (internet örneğinde olduğu gibi) delik deşik ederek “vatandaş”ı bir anlamda mevcut denetimden kurtarıyordu. Ama öte tarafta farklı denetim biçimlerine götürüyordu.

Hükümranlık kutsallığını yitiriyor, yeni sermaye kaynağı da artık maddi olmaktan çıkıyordu. Artık fiziki sermaye yerine entelektüel sermaye daha çok değer yaratıyordu. Değer dolaşımını denetleme amacındaki gümrükler, Walter Wriston’ın ifadesiyle, “milyarlarca dolar gelir getirecek karmaşık bir bilgisayar programı yazabilecek yeteneğe sahip olup, ‘deklare’ edecek hiçbir şeyi olmadığını söyleyip, elini kolunu sallayarak geçen insanlar”a şahit olacaktı. Zihnin ürünü sentetik şeyler, doğal kaynaklardan daha çok para getiriyordu. Kısacası bilgi devrimi, toprak kontrolünü bazı açılardan güçleştirdiği gibi bazı açılardan da daha az önemli hâle getiriyordu.

ÖNCE “BİLGİ”NİN, SONRA DA “DOĞRU”NUN İKTİDARINA DOĞRU

Egemenliğin ve onu getiren araçların nitelik olarak değişmesi, bilginin iktidarını getirmekle birlikte esasen daha çok bilgi teknolojisini ellerinde bulunduranların iktidarını getiriyordu. Ne var ki, bu, nihai aşamayı oluşturmuyordu: Sözkonusu devrim, global köyün en kuytu ve uzak köşelerini bile yakınlaştırıp merkezin ta kendisine dönüştürürken mızrakları çuvallara sığdırmak --öyle ümit edilir ki-- daha da zorlaşacak. Belki de bundan sonra CNN, aktardığı haber üzerinde daha az tasarrufta bulunabilecektir. O zaman hâkimiyeti maddi sermayeden devralan entelektüel sermaye de payidar olmayacak; salt entelektüel etkinlik de daha bir seyrelerek gücü başkasına devredecektir.

Zihni olsa bile, “yalan olan” sonuçta “Doğru olan” karşısında gerileyecektir. Ve kimbilir, belki de geleceğin dünyasında kimin egemen olacağını “Doğru”dan başka elinde bir şeyi olmayanlar belirleyecektir.

(Bu yazı, internet daha çok yeni iken 8 Haziran 1996’da Ülke Dergisi’nde yayımlanmış bir yazımın, köşeye sığacak şekilde kısaltılmış hâlidir.)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89