• BIST 9135.11
  • Altın 2324.136
  • Dolar 32.3652
  • Euro 34.9554
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 7 °C

Doğru Dürüst!

Yavuz Delal

“İslamcılık nedir veya ben nasıl bir İslamcıyım”, bu ayrı bir konudur.

Ama bir Müslüman olarak kendi payıma İslamcılık eleştirisi düştüğünü özenle vurguluyorum.

Hatta asıl şimdi, mevcut muktedirler dolayısıyla, payıma İslamcılık eleştirisinin düştüğünü iliklerime kadar hissetmekteyim.

Sürekli izaha muhtaç kalmak bu toprakların bize kader kıldığı temel bir problemdir.

Yanlışımın çok, doğrumun az olduğunu düşünenlere inanmaktan hiçbir sıkıntı çekmem.

Ama doğruları çok olan insanların çoğunun dürüst olmadıklarını da artık anlamamız gerekir.

Dürüst bir doğrunun peşine takılmak, belki yeteneksizliğimden, birçok yanlışımı beraberinde taşıyor olabilir. Ama yanlışlarım, adı üstünde yanlış olduğundan, aptal olmayana zarar vermez!

Almanya’da anadilde (Türkçe) eğitimin fıtri bir olgu olduğunu söyleyenler pek tabiî ki doğru söylemekteler. Ama dürüstler mi?

Harama giden yoların da haram olduğunu (sedd-i zerai) söyleyenler elbette doğru söylemekteler. Ama dürüstler mi?

Suriye’de mazlumdan yana ilkesel tavır koymak gerektiğini söyleyenleri doğrulamaktan başka imkân yok. Ama dürüst olduklarını söylemeye imkân var mı?

Hariciler, “Hüküm ancak Allah’ındır” derken yalan mı söylüyorlardı? Tabii ki hayır! Ama hak bir sözle batıl bir davayı amaçladıkları konusunda da hiç kimsenin şüphesi olmadı.

“Adalet istiyoruz” diyenleri pek tabii ki kınayamayız. Peki, herkese adalet istediklerinden emin olabilir miyiz?

Irkçılık kötüdür ve bu doğrudur. İyi ama bu illet dolayısıyla kendini kınamadan başkasını kınamak dürüstlük müdür?

Bir şeyin “doğru” olması, o şeyin “dürüst” olmasını zorunlu kılmaz.

Acaba yanlışlarım, doğru olanların dürüst olmadıklarını söylemenin kaba görüntüleri olabilir mi?

Dürüst olmayan doğruları, doğrunun ırzına geçmek olarak görmek ve buna çıldırmak yanlış gibi gözüken, en azından nezaketten uzak gibi algılanan ifadelere meydan veriyor olabilir mi?

Yanlışlarıma hakaret edip, doğrunun ırzına geçen açıklamalara sessiz kalmak ve hatta utanmamak! Ayrıca insanı çıldırtan bir yaklaşım!

Kimi agresif diyor, kimi bilmem ne? Bir de, hayret, ne önerdiğimiz hala merak ediliyor! Bi dolu, cafcaflı manifesto mu bekleniyor! Hak, diyor HAKK öneriyoruz!

Kimsenin pisliğini İslamcılık adına da olsa yüklenecek değiliz! Eğer varsa doğru olmayan yanlışım, yazılarım ortada, alın birini vurun ötekine!

Neyse, biz yine zarafetten uzak kalsak yeğdir!

Oysa “Ey iman edenler”, Yüce Allah dürüst olmayan doğrular hakkında belirleme yaparken hiç de “nazik” değildir!

“lime tekûlûne mâlâ tefalûn; kebura makten indellâhi en tekûlû mâlâ tefalûn” Saff, 61/2-3

“Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz; yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” 

Yüce Allah, “şunları söylüyor” olabilir mi? 

Anadilde eğitim hakkı vermez, bir de utanmadan anadilde eğitim fıtri bir haktır derseniz sizden tiksinirim! 

Harama giden bütün yoları açar, bir de utanmadan harama giden yolar haramdır derseniz sizden tiksinirim!

İnsanlara türlü türlü haksızlıklar yapar, bir de utanmadan adalet vadediyoruz derseniz sizden tiksinirim!

İnsanların egemenlik haklarını gasp eder, bir de utanmadan bağımsızlık-özgürlük yücedir derseniz sizden tiksinirim!

Biz Hakk dine inanıyoruz deyip, bir de utanmadan her türlü haksızlığı yaparsanız sizden tiksinirim!

Bir masumu öldüren bütün insanlığı öldürmüştür deyip, bir de utanmadan samimiyetle görevimizi yaptık derseniz sizden tiksinirim!

Mazlumdan yana olmak ilkemizdir deyip, bir de utanmadan mazlum seçer veya yana olmak için gökten kesin bilginin gelmesini beklerseniz sizden tiksinirim!

Bir toplumun tabii haklarını vermez, bir de utanmadan toplumların ve dillerin Allah’ın ayetleri olduğunu söylerseniz sizden tiksinirim! İla ahir…

Evet, böyle canım kardeşlerim; Türkiye için istediğini Kürdistan için istemeyen veya Almanya’da doğru söyleyip Kürdistan’da şaşan kendine “Müslümanlara” asıl “hakaret” eden, “hakaretin” “alasını” yapan ben miyim yoksa Allah mı?

Yüce Allah benden tiksiniyor mu? bilemiyorum, ama Kur’an vahyinde kendine “Müslüman’dan” tiksindiğinden şüphe etmemi gerektirecek hiçbir delilin olmadığından eminim!

Doğru-Dürüst ilişkisi

Herkesin etkilendiği “dürüstlük” tutarlılıktır ve tutarlılık bağlamında izafi değildir. Bir kural olarak “doğruluk”, evrensel olmakla birlikte değişkendir. Allah inancı evrensel bir doğrudur, ama inanç biçimi değişkendir.

Her doğru zorunlu olarak dürüst olmadığı gibi, her dürüst de zorunlu olarak doğru değildir. Yani bir insanın dürüst olması onun doğru olduğu anlamına gelmez. Dürüstlük uygulamaya ilişkin olduğundan maddi olarak insanlar bundan etkilenir. Ama insanlar dürüstlükten etkilendiği gibi doğrulardan etkilenmez.

Doğru ve dürüst olmak en idealidir. İman etmek doğru olanıdır, salih amel işlemek de dürüst olanıdır. Her iman eden salih amel işlemeyebilir, her salih amel işleyen de iman etmeyebilir. Ama iman etmek bütün insanları eşit şekilde etkilemezken, salih amel işlemek bütün insanları eşit şekilde etkiler.

Haksızlığa karşı olmak doğrudur. Ama bir zalimin haksızlığa karşı olması paradokstur. Onun doğru olması için önce dürüst olması gerekir. Yani önce kendi zalimliğini kabul edip haksızlıktan vazgeçmesi gerekir ki, haksızlığa karşı olması mümkün olsun.

Bizler herkesin bir ve tek olan Allah’a iman etmesini (ki bu bizim mutlak doğrumuzdur) beklemeyiz, bunun için hiç kimseyi zorlamayız, ama iman etsin veya etmesin herkesin salih amel işlemesini bekleriz ve etkilendiğimiz oranda bunun için zorlar veya yaptırımlar uygularız.

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89