• BIST 10276.88
  • Altın 2388.514
  • Dolar 32.3353
  • Euro 34.833
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 23 °C

Dilden üretilen çözümsüzlük

Tarhan Erdem

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun, yeni bir metin veya mevcutta değişiklik olarak 'bir öneri' hazırlama iradesi var mıdır? 

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun dün dil üzerinde anlaştığı haberi verildi. 1982 Anayasası’nın 3’üncü maddesinin aynen yazılmasında BDP dışındaki partiler birleşmiş. 

Partilerin uzlaşmasını bekliyoruz, her yazdıklarının doğru olmasını değil; dolayısıyla bu da bir aşama! 

Mevcut madde eski anayasalardan daha geriydi; bir adım atılabilirdi ama atılmamış. Mevcut üzerinde birleşilerek, eskilerden daha geriye gidilmiş oldu!

1982’nin maddesini aynen kabul ederek gerilikte direnmişler.

Biliyorsunuz, şimdiye kadar dört anayasa yazdık: 1876, 1924, 1961 ve 1982. 

Bunların ilk üçünde ‘dil’ konusu, şu deyişlerle yazılmıştır:

1876: “Devletin lisan-ı resmîsi olan Türkçe ...”,

1924: “Türkiye Devleti’nin ... resmî dili Türkçe’dir”,

1961: “Resmî dil Türkçedir”, 

1982’de daha ileri gidilemezdi, anayasaya şöyle yazılmış: “Madde 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli ...” 

“Dili Türkçedir” cümlesinin faili meçhul! Bu cümlede, dili Türkçe olan kimdir? Anlıyoruz ama cümle Türkçe değil. 

1876’dan 1982’ye kadar, Türkçe ‘resmi dilimiz’ olmuş, 1982’de “Dilimiz Türkçe” demişiz. Niçin? Çünkü ‘resmi dilimiz’ dersek, başka dillerin mevcudiyetini kabul etmiş oluyormuşuz! ‘Dilimiz’ dersek, o diller sanki yeryüzünden kalkacak!

Türkçeye, bir asırdan fazla ‘resmi dilimiz’, 30 yıldan beri de ‘dilimiz’ diyoruz.

Orada da kalmadık, Kürtçe konuşmayı yasakladık da ne oldu? 

Anayasa yazıyoruz, tabii her yazdığımız tarihi gerçeklere, siyaset biliminin verilerine uygun olmayacak; günlük siyasal tercihler de yansıyacak cümlelere.

 Bu uzlaşmanın da bir değeri var bana göre; 1982’deki samimiyetsizliğimiz, anlayışsızlığımız, saygısızlığımız devam ediyor ama bu meseleyi geçmiş oluyoruz.

Pek iyi de, merak ediyorum, altı kişiden biri “Ben Kürt’üm” diyen bir toplumun anayasasını konuşanlar, “Dilimiz Türkçedir” diye yazalım ısrarını 3 Kürt üyenin bulunduğu komisyonda nasıl söyleyebildiler? 

Daha açık soramıyorum; örneğin dostum Rıza Türmen bu konu konuşulurken o salonda mıydı? Sayın Tunca Toskay, Ayla Akat’a “Dilimiz Türkçedir” nasıl diyebildi? Ya her zaman nazik Ahmet İyimaya, “Ben Kürt’üm” diyen AltanTan’a, “Aman efendim, estağfurullah” mı dedi acaba, hafifçe yerinden kımıldayarak?

Gerçekten saygıyla andığım bu beyefendiler, ‘resmi dil’ demiyorlar da nasıl “Dilimiz Türkçedir” diyebiliyorlar? 

Yazdığım gibi, bu da bir karar, benzerleri de olsa, bu anayasadan bizi kurtaracak bir öneriye ‘evet’ demeye hazırım. Ancak komisyonun yeni bir metin veya mevcutta değişiklik olarak ‘bir öneri’ hazırlama iradesi var mıdır?

Bu soruyu vardır veya yoktur diye cevaplayamıyorum.

Çünkü liderlerin iradeleri çoğunlukla istikrar içinde değildir. İstikrarlı olmayan siyasal iradenin, bugünden yarına ne karar vereceği tahmin edilemez, buna karşı oluşturulacak politikalar da daima belirsizlik içinde kalır. 

Komisyonun ve muhalefet liderlerinin istikrarsızlığı çözümsüzlük üretiyor.

Anayasada çözümsüzlük içinde seçimlere gidilmesinin AK Parti’yi zayıflatacağına inanan, anayasal siyasetin dışında organize güçler de ‘yaptığından bellidir’ misali koşturup duruyorlar! 

İktidarın lideri, çözümsüzlüğü kurumlaştırma çabasında başka alanlarda, diğerleriyle yarışıyor. 

Bu bir sıkışıklıktır. Halk sıkışınca baş göz yarar ama, sonuçta çözer!

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89