• BIST 8838.6
  • Altın 3022.58
  • Dolar 34.2261
  • Euro 37.0062
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 15 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 10 °C

Devlet ve ölüm

Ahmet Altan-

Öyle çok yerinden “bela” fışkırıyor ki devletin, bazen “bela radarımız” bunların hepsini fark etmeye yetmiyor.

Bir bakıyorsunuz ki Muş’un Bulanık ilçesinde iki göstericiyi kalaşnikofla vurup öldüren “esnaf” hiç de öyle bildiğimiz “esnaftan” değilmiş, “gönüllü korucu” denilen bir silahlı grubun üyesiymiş.

Halbuki AKP milletvekili İhsan Arslan bu “örgütün” feshedilmesi için çok önceden çağrıda bulunmuş, Bugün gazetesi bu “silahlılarla” ilgili geniş bir araştırma haber yayımlamış.

Ama toplumun kulağı bu sesleri duymamış.

Bir bildiğimiz “korucular” var, bunlar üniformayı andıran elbiseler giyiyorlar, silahlı geziyorlar ve devletten maaş alıyorlar.

Bir de 1990’lı yıllarda “gönüllü korucu” diye bir başka silahlı grup oluşturulmuş.

Bunlar maaş almıyorlar.

Korucu kıyafetleri de giymiyorlar.

Ama ellerinde devletin “ruhsatlı” silahları bulunuyor.

Sayıları 23 binden fazla.

Bu adamlara OHAL şartları içinde silah verilmiş ama OHAL kalktıktan sonra silahları toplanmamış.

Bu “gönüllü korucular” tam ne iş yapıyor açıkça anlatılamıyor.

“Gerektiğinde devlete yardım” ediyorlar.

Ne tür yardımlar yapıyorlar?

Bu “gönüllülerden “beklenen ne?

Nasıl oluyor da “devletin ruhsatlı” silahını taşıyan bir “korucu” Bulanık’ta bir “esnaf” gibi gözükebiliyor?

Bu “gönüllüler” devletten maaş almadıklarına göre başka bir yerden “para” kazanıyorlar, yani bunların “görünür” bir işi var.

Bulanık’ta olduğu gibi bir manifaturacı olabiliyorlar.

Bir ayakkabı tamircisi, kahvehane sahibi, oyuncakçı da olabilirler.

Ve, gerektiğinde silahlarını alıp çıkıveriyorlar dükkânlarından.

Aslında bütün bu tarifler tipik bir “kontrgerilla” örgütünün tarifi.

Normal işlerle uğraşan ama devlete çalışan silahlı insanlar.

Bir tür “gizli bir ordu” bu.

Tam sokak çatışmalarının yoğunlaştığı, ülkenin “iç savaşa mı gidiyoruz” endişesini taşımaya başladığı dönemde “esnaf” kılığındaki bir “gönüllü” dükkânından silahla çıkıp iki Kürt göstericiyi vuruyor.

Bu “gönüllünün” silahını 90’ların başında aldığı bildiriliyor, peki daha önce Bulanık’ta hiç mi gösteri olmadı, niye şimdi çıkıp insanları vurdu bu adam?

Biz bu ülkede ne zaman barışa, demokrasiye yaklaşsak, birileri birilerini vurmaya başlar.

Baskınlar, cinayetler, çatışmalar artar.

Bu ülke bu oyunlara çok düştü ama şimdi düşmeyecek.

Devlet çeteleri, cuntalar, JİTEM’ler, Ergenekonlar toplumun projektörleri altında.

Şimdi projektörler PKK’ya da döndü.

Bunun bazı PKK’lıları çok kızdırdığını biliyorum ama bu örgüte gönülden bağlı çok insanın “ne oluyor” diye sorduğunu da biliyorum... Bizim Şahin’in Diyarbakır’da konuştuğu Kürtlerin çoğu Reşadiye saldırısının PKK tarafından yapıldığına inanmadığını söylüyor.

Türk ordusunun içinde olanların yarattığı kuşku birçok Türkü nasıl kızdırıp üzdüyse şimdi PKK’ya yönelik sorgulama da birçok Kürdü öfkelendiriyor.

İnsanlar güvendikleri örgütlerin tertemiz ve gölgesiz olmasını istiyorlar, eleştirilmesin istiyorlar, aksine bir durum ve kuşku onları sarsıyor ama eleştirilmeyen, soruşturulmayan her organizma hastalanır, eleştirilmemenin getirdiği bozulmanın dışında kimse kalamaz.

Ben bu yazdıklarımı iki yıl önce Kandil’de PKK’lı yöneticilere de söyleyip onlara da “neden asker siyasetten her çekilir gibi olduğunda bir PKK eylemiyle karşılaşıyoruz” diye sormuştum, kısa süren gergin anlar yaşamıştık.

Kandil’den döndüğümde bunları da yazmıştım.

İnsan doğru bildiğini söylemeli, “doğrusu budur ama şimdi söylemenin zamanı değildir” bahanesini ben tüm hayatım boyunca duydum, sol örgütler için duydum, ordu için duydum ve buna hiçbir zaman inanmadım, doğru söylemenin “doğru zamanı” doğruyu gördüğün zamandır.

Barışa giderken yolumuza “kan” çıktı, bu kanın neden döküldüğünü, amacının ne olduğunu herkese sormalıyız.

Bu karışık günlerde, daha önce işleri yavaştan alan hükümetin de durumu toparlamak için hareketlendiği bildiriliyor Ankara’dan.

Anayasa Mahkemesi’nin “fevkalade şaibeli” bir zamanlamayla kapattığı DTP’ye sahip çıkmamak, kapatılma aşamasında DTP’yi desteklememek, Mahkeme’ye yol gösteren bazı üyelerini kınamamak AKP’nin en büyük günahlarından biridir, bu günah hem ülkeye hem onlara pahalıya mal oluyor.

Şimdi DTP’lilerle görüşeceklermiş.

Bence hiç gecikmesinler.

Gecikilen her saat yeni bir “kanlı olayın” hazırlanmasına olanak veriyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89