• BIST 9722.09
  • Altın 2428.571
  • Dolar 32.5199
  • Euro 34.8
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 3 °C

Deprem ve Tutkal ile Furkan!

Yavuz Delal

Ey Müslüman Tutkalcı mısın, Furkancı mısın?

Deprem Tutkalcı Müslüman’ı nasıl Furkan’a inandırır?

İnandırır mı, bilmiyorum! Ama, “Kürt sorunu”nda tutkalcılık, Furkancılıkla bağdaşmaz. Tezattır çünkü; biri yapıştırırken diğeri ayrıştırır!

Depremin ister istemez “Kürt sorunu”na söylemleşmesi, sorunun doğası gereği kaçınılmazdır. Bu bakımdan depremin politize edilmesi gayri insani değildir. Çünkü gayri insanî olan “Kürt sorunu”nun bizatihi kendisidir. Öyleyse Kürtlere ve Kürdistan’a dair hemen hemen her sosyal konunun politize edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Aksi düşünülse de, Türk ıtlak olunan müstekbir toplumsal konseptle Kürtlerin yaşadığı siyasal kırılmaya, deprem, açıkça sosyal kırılmayı da belirginleştirerek katacaktır. Deprem sayesinde biçimlenen dayanışma kültürünün şimdi yüksek seslerle ve eylemlerle arzı endam etmesi aslında aldatıcıdır, çünkü çok kısa bir süre sonra sosyal ayrışmanın belirleyici miladının deprem olduğu görülecektir. Depreme ilişkin kardeşliğin, tek yürek olmanın, birliğin-bütünlüğün miladı diye bahsedilmesinin -ancak bir simülasyonla- mümkün olması, bu bahsin uçucu özellik taşıdığının çok geçmeden kendini gösterecek olmasına engel değildir.

Çünkü kesinlikle depremin en sıcak anlarında Türk ıtlak olunan toplum arasında belirginleşen ve sözüm ona infial yaratan gayri insani tutumlar aslında toplumsal konseptin kolektif zihniyetine bir ayna olmaktan başka bir suç işlemiş değildir. Yani sözüm ona infial yaratan tutumlar kesinlikle salt münferit bir zihniyet değildir.

Çünkü T.C. politikasıyla biçimlenen Kürtlere ilişkin kolektif zihniyet, buradaki gayri insani yaklaşımla dar alanda ve en uçlarda tezahür etmiştir. Bunun kınanıyor olması kolektif zihniyeti teşkil eden statükocu-muhafazakâr ana gövdenin evrensel bir erdemi yerel bir erdem adına kullanmasıdır. Yani kınama, evrensel insanlık önünde kendi imajının yararı için bir erdemdir.

Deprem üzerine Türk ıtlak olunan toplum arasında sergilenen ilk refleks asıl zihniyetin niteliğini ele vermesi bakımından anlamlıdır. İlk refleks kolektif zihniyetin içeriğini ele verir. Mesela, Türk Milli Savunma Bakanı’nın, Kazan Vadisi denen yerde 270’den fazla “terörist-Kürdün” etkisiz hale getirildiğine ilişkin açıklaması, Kürt toplumunda bırakın herhangi bir ırkçı refleksin kendini açığa vermesini gündem bile kılınmamıştır. Bu durum Kürt toplumunun kolektif zihniyetinin ırkçılıkla biçimlenmemiş olduğunu, ama ulusal bilincin de henüz içselleştirilmediğini işaret eder. Türk sayılan toplumda ise durum bunun tam tersidir.

Bir erdem gibi gözümüze sokulan “tek yürek” simülasyonu, ancak tek devlet, tek millet, tek bayrak hikâyesiyle örtüşür, evrensel erdemle değil. Mesela, “Depremde tek yürek olan milletimizin bir benzeri dünyada yoktur” gibi ifadelerin bizatihi kendisi dayanışma kültürünün büyük devlet ve büyük millet olmaya tahvil edilmesiyle mümkün olmasını göstermesi ölçüsünde sosyal ayrışmayı da o denli mümkün kılacaktır. Çünkü Şeyh Said’e dek intikal eden çağdaş Kürt hareketinin kökenleriyle anlıyoruz ki, artık uzunca bir süredir, “bu millet ve bu devlet” retoriği ne sosyal olarak ne de siyasal olarak Kürtleri içermiyor.

İslamcı camianın topyekûn müstekbir toplumsal konseptteki ortaklığı yadsınacak bir durum değildir. Aslında İslamcıların çok şeye yaramaları lazımdı. Ama “Kürt sorunu”nda, bir İslamcı Kürt olarak hiçbir şeye yaramıyorlar diyebilmeyi dahi çok isterdim. Çünkü zulme yaramaktalar yalnızca. “Zavallı zalimler” tanımı zulme yaradıkları içindir; bunların seviye ölçümünü yapabilecek bir enstrüman bile bulmak zordur. Aslında içlerinde bulundukları niteliksizliğin niteliğini belirleyecek entelekt bir ölçümüm var benim, ama hakaret sayıldığından söylemek istemiyorum.

Zulüm, şimdi onların kontrolünde değilmiş gibi nasılda kusuyorlar itiraflarını; tâ peygamberimsi liderlerinden peygamberimsi vaizlerine kadar!

“Kürt gerçeğini kabul ettik. Devlet hata yapmıştır. Kürtlerin acısını hissetmedik. Kürtçe caiz olsaydı ne olurdu büyük devlet olmak böyle bir şey değil mi? Kürtlerin acısını hissetmedik evet ama bu bir kusurdur, itiraf değildir…” vesaire vesaire!

Yani büyük devlet olmak adına Kürtlere iyi davranılmalıydı! İyilik adına değil, HAK adına değil yani! Kürtlerin HAKKI adına değil!

“Kürt sorunu”nu anlayamadıklarını söylemiş olmamız boşuna değil, bunun en açık örneği burada “din”e biçtikleri harç, beton hatta hatta tutkal rolüdür. “Kürt sorunu”nda din adına din’e yapılan en büyük terbiyesizlik ona tutkal kimliği giydirmektir.

Bu yüce din ne kadar hüzünlüdür kim bilir, bu kadar alçak kendisine inanıyor diye! Özellikle “Kürt sorunu”nda kendisine tutkal rolü verilmiş bir din (ki kast edilen İslam’dır), ancak ve ancak kitlesel afyondur! Çünkü salaklar şunu bilmiyor veya biliyorlarsa şunu kast ediyor zalimler, “Kürt sorunu”nda dinin tutkal olması Hak ile Batılın arasının telif edilmesidir!

Hâlbuki din olarak İslam tam bir Furkan’dır. Yani Hak ile Batılın, doğru ile yanlışın, düz ile eğrinin, zalim ile mazlumun arsını ayırandır! Hak ve Batıl söz konusu ise, orada kardeşlik -hatta yetmiyor- inadına kardeşlik, birlik-bereberlik gibi martavallarla birleştiren değildir din. Ayrıştırandır!

Çünkü; Hak ve Batılın bulunduğu yerde sorun kardeşlik sorunu değil, Hak ve Batıl sorunudur.

Hatırlarsanız eğer, müşriklerin peygamber efendimize yönelttikleri suçlamalardan biri, onun getirdikleriyle-söyledikleriyle baba ile oğlu, kardeş ile kardeşi, karı ile kocayı birbirinden ayırıp düşman kıldığıydı. Yani Allah’a ve onun birliğine iman edenler, etmeyenlerden (üstelik birer düşman olarak) ayrıldı.

“Kürt sorunu” bir hak sorunu, gasp edilmiş egemenlik hakkının bir sorunu olarak kabul edilmediği, yani “Kürt sorunu”nda Müslümanlar Furkan olmadıkları müddetçe Hak gelip “Kürt sorunu”nda Batılı zail kılmaz!

Türkiye’de tutkalcı Müslümanlar dinden ve din üzerinden kardeşlikten bahsederken; zalimle mazlumun, müstekbirle mustazafın, gasıp ile mağdurun Furkan gereği açılan arasını yapıştırmak istemekteler. Zavallı zalimler!

Etle tırnak hikâyesi!

Oysa biri et biri tırnak olduğu halde yapışıktırlar.

Biri ateş biri su olduğu halde yapışık değiller.

Zalime karşı mazlumun görevi, Hz. Musa gibi HAKKI adına harekete geçmektir. Önemli bir zamane yazarın bahsettiği temekkün ise; hakkı aramayı, talep etmeyi ve bu doğrultuda bilinçlenmeyi ertelemek değil, silahlı hareketi uygun zamanda fiiliyata dökmektir.

Ey Müslüman, Furkan’a iman et! Onu uygula!

Tutkala iman etme! Çimentoya, betona, taşa…

Görevin yetersizliği savunmak değil, yetmektir.

Yetmiyorsan, utanmaktır! Susmaktır!

Konuşuyorsan yetmediğin halde, utanmaz ukala bir varlık olursun!

Utanmaz olursan, dini eğip bükersin!

Çakma inkârı; yeni nesil inkârı irad edersin!

Şafağın karanlık olur!

Zalim olursun! Hem de zavallı bir zalim!

Şimdi olduğu gibi!

İnadına kalleşlik yaparsın!

  • Yorumlar 6
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89