Bu davadaki savcıların görevden alınması, şimdilik, olayların gelişmesini engellemeyecek gibi gözüküyor.
Davaya yeni atanan savcı da, hükümetin önemli bir üyesinin “ortağı” olduğu söylenen AKP Kırıkkale Belediye Başkanı’nı “şüpheli” olarak sorguya çağırdı.
Belediye Başkanı, sanıklara “bilgi sızdıran bir köstebek” olmakla suçlanıyor.
“Köstebek” olmasından kuşkulanılan diğer iki isimden birinin de “aynı bakanın” eski özel kalem müdürü olduğu iddialar arasında.
Şunu itiraf edeyim ki Deniz Feneri davasında “davanın özü”, yani “yolsuzluk” iddiaları değil benim asıl ilgimi çeken.
Ben, siyasetin bu davada hukuka müdahale etmiş olmasından kuşkuluyum.
Bu kuşkunun temel nedeni de savcıların, “köstebeklerin” kimliklerini saptadıkları ve onları sorguya çağırmaya hazırlandıkları sırada görevden alınmış olmaları.
Görevden alınmaları için izin de aynı zamanda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olan Adalet Bakanı tarafından veriliyor.
Savcıların görevden alınmasının “resmî” nedeni ne?
Evrakta tahrifat yapmaları.
Nasıl tahrifat yapmışlar?
Mahkeme, zanlıların ortak oldukları şirketlerdeki “ortaklık paylarına” el konulmasına karar vermiş ama aynı kararda “zanlıların ortak oldukları şirketlerin mal varlıklarına el konulması” isteğini, “zaten ortaklık paylarına el koyduğum için ayrıca böyle bir karara gerek yoktur” diye reddetmiş.
Savcılar, tapu dairelerine bu kararı gönderirken, ikinci maddenin üstünü kapatmışlar, işte bu işlemleri “belgede tahrifat” olarak kabul ediliyor Başsavcı ve Adalet Bakanı tarafından.
Savcıların o kararı kapatmaları hukuka aykırı mı?
Bu davranışlarında bir “gayretkeşlik” seziliyor ama aynı uygulamayı Ergenekon savcıları da yapıyor ve bazı kararların üstünü kapatıyor.
Böyle bir uygulama Ergenekon savcıları için suç değilse Deniz Feneri savcıları için de suç değildir.
Üstelik 2010 yılındaki “rutin” denetlemede müfettişler bu uygulamada bir hukuksuzluk görmüyorlar.
Daha sonra yeniden gönderilen “özel” müfettiş ise bu uygulamaları hukuka aykırı buluyor.
Peki, avukatlar savcıların bu uygulamalarına karşı, bu uygulamanın durdurulması için mahkemeye başvuruyor mu?
Hayır, mallara el konulmasına karar veren mahkeme kararının uygulanmasına itiraz etmiyorlar.
Ne yapıyorlar?
Mahkemeye gitmek yerine HSYK’ya gidip savcıları oraya şikâyet ediyorlar.
Niye HSYK’ya şikâyet ediyorlar?
Radikal’de Deniz Zeyrek’in yazdığına göre “yanlışlıkla” şikâyet etmişler.
Ama o “yanlışlıkla” yapılan şikâyet savcıların görevden alınmasına yol açmış.
Ve, en can alıcı soru.
Bütün bu olaylar 18 ay önce olduğu halde savcılar neden tam da “köstebeklerin” kimliklerini saptadıkları sırada yani o olaylardan 18 ay sonra görevden alındılar?
İşte bunun hiçbir cevabı yok.
Şimdi bakın, Ergenekon davasında, Balyoz davasında, buna benzer diğer davalarda sanıkların “savcılarla ilgili” çok şikâyeti oldu ama hiçbirinde bu şikâyetler nedeniyle savcılar görevden alınmadı.
Sanıkları AKP hükümetine “yakın” olan Deniz Feneri davasındaki gelişmeler AKP’li belediye başkanına, oradan da AKP’nin bir üyesine doğru yürümeye başladığında ise savcılar aniden görevden alındı.
Üstelik de, şikâyet nedeni olan olaydan tam 18 ay sonra.
Bu, bana çok kuşku verici geliyor.
AKP iktidarının “bazı insanları” koruyabilmek için hukuka müdahale etmiş olmalarından kuşku duyuyorum.
Böyle bir müdahale, o davanın ana konusu olan “yolsuzluktan” çok daha ciddi bir mesele.
O davanın sanıkları yargılama sonucunda aklansa bile hükümetle ilgili bu kuşku eninde sonunda yasal çerçevede bir soruşturmaya yol açar.
AKP hükümeti, iktidara geldiğinden bu yana ilk kez böylesine ciddi bir şaibeyle karşı karşıya.
Bundan kurtulabilmeleri için “Ergenekon savcılarının da yaptığı bir işlemi yapan Deniz Feneri savcılarını niye suçlu gördüklerini” ve o savcıları, haklarındaki şikâyet nedeni olan olaydan niye 18 ay sonra görevden aldırdıklarını inandırıcı biçimde açıklamaları gerekir.
Tabii açıklayabilirlerse.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.