• BIST 10268.58
  • Altın 2435.237
  • Dolar 32.2716
  • Euro 34.7444
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 10 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 10 °C

Çözüm sürecinin kaderini Kobani’ye bağlamak

Gülay Göktürk

Kandil’in aylardır Çözüm Süreci’ne karşı sürdürdüğü saldırgan tutum ve ardından Kobani üzerinden yürüttüğü “IŞİD’in arkasında Türkiye’nin olduğu, Türkiye’nin Rojowa devrimini boğmaya çalıştığı, hatta tezkerenin de asıl amacının bu olduğu” propagandası, haklı olarak akıllara yine o mahut soruyu getiriyor:

PKK çözümü istiyor mu? Baştan beri samimi olarak istedi mi?

* * *

Siyaset söz konusu olunca samimiyet arayışları her zaman naif kalır, doğrusu pek de önemi yoktur. Siyasi aktörlerin isteklerinden, arzularından ziyade reel politiğin gerektirdiğidir önemli olan.

Bu konuda da böyle oldu. Çözüm Süreci gündeme geldiğinde, PKK’nın buna karşı çıkıp “savaşa devam” deme şansı yoktu. Dediği anda hem kendi kitle tabanında, hem de uluslararası planda haksız bir zemine düşmüş olurdu, askeri olarak sonuç alınamayacak bir savaşta Kürtleri boşu boşuna ölüme sürükleyen duruma düşer ve Kürtleri kaybedebilirdi.

O yüzden kabul etti. Ama bunun kerhen bir kabul olduğunu hep gördük ve bugün daha da iyi görmekteyiz.

Evet, bu gönülsüz bir kabuldü çünkü Kandil’deki şefler, silahların devreden çıkıp siyasetin hükmünü sürdürdüğü bir ortamda kendi kafalarındaki hedeflere ulaşmalarının garantisi olmadığını biliyordu. Sandık sonuçları, kamuoyu yoklamaları, çeşitli örgüt eylemlerine katılma oranları ortadaydı. Bu oranlarla PKK’nın, bırakın ayrı devlet ya da federasyonu; dayandıkları kitleden “otonom bölge statüsü” kararını çıkartmaları bile zordu. O yüzden de statü konusunu daha baştan “tepede”, hükümet heyetiyle pazarlık yaparak “bağlamayı” umdular. Ama hükümet buna yanaşmadı; statü pazarlığı yapmadı.

Yerel seçimlerden sonra giriştikleri ve “demokratik özerkliğin fiilen inşası” dedikleri emrivaki denemeleri ( karakol eylemleri, vergi toplama girişimleri, okul yakmalar, heykel dikmeler, Atatürk büstü yıkmalar, petrolden pay isteriz çıkışları ) bu sıkışmışlığın sonucuydu.

Ne var ki bütün bu eylemlerin bölge halkı tarafından hiç de hoş karşılanmadığı da görüldü. Sağduyulu kitleler, çözüm süreci gayet iyi niyetle yürütülmeye çalışılırken girişilen bu düşmanca eylemleri tasvip etmediler.

İşte Kobani meselesi bu koşullarda bir “umut” olarak devreye girdi. Türkiye’deki Kürt çoğunluk, çözüm sürecine böylesine büyük bir şevkle sarıldığı müddetçe, PKK’nın süreci bozmasına imkân yoktu. Ama şimdi, Rojawa ile birlikte bir fırsat doğabilirdi. Eğer bu noktada Kürtlerin hükümete olan güveni sarsılabilirse Çözüm Süreci’nden de soğutulabilirdi.

Kandil bütün propaganda araçlarıyla bir algı operasyonu başlattı: Var gücüyle AK Parti Hükümeti’nin “Rojawa Devrimini” boğmak için karanlık işler çevirdiği, IŞİD’i destekleyerek Kürtlere ihanet ettiği propagandasına girişti ve Çözüm Süreci’nin kaderini Kobani’ye bağlayarak; “Kobani’de Kürtlere ihanet edenlerle Türkiye’de barış yapamayız” temasını işlemeye başladı.

Gelelim, bu propagandanın tutup tutmayacağına...

Hükümete atılan IŞİD’e yardım-yataklık türü iftiraların hiçbir somut kanıta dayanmadığını artık bütün dünya kabul ediyor. Ayrıca Türkiyeli Kürtler, iktidarın mülteci Kürtler için ne kadar fedakârca çalıştığına şahit. O böyle çırpınırken sınırda kimlerin çalışmaları sabote etmeye çalıştığına da...

Ama öte yandan, Suriye Kürdistan’ına ilişkin olarak yapılan bazı açıklamaların sorunlu ve güven kırıcı olduğunu da görmek lazım.

Öyle bir noktadayız ki, PYD’nin “ÖSO’ya katılmamakla yanlış tercih yaptığını ve bir anlamda başına gelenlerden sorumlu olduğunu” söylemenin (doğru olup olmadığı bir yana) hiç zamanı değil. PYD’ye verilecek silahların PKK’ya gitme ihtimalini ortaya koymanın da... Keza, PYD’nin Suriye’deki diğer Kürt unsurlara yönelik baskı politikalarını eleştirmenin de zamanı değil bugün.

Suriye Kürtleri bugün katliam tehdidiyle burun buruna. Eşit olmayan silahlarla yurdunu işgal etmeye çalışan bir haydut sürüsüyle savaşıyor. PYD ne hatalar yapmış olursa olsun, bu gerçeği değiştirmez ve bizim kardeş Suriye halkına el uzatma sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz.

Davutoğlu’nun dün sarf ettiği “Kobani için elimizden geleni yaparız” cümlesi, son günlerdeki bazı hatalı açıklamalardan sonra gelinen doğru noktanın ifadesidir. Şimdi sırada, elden gelenin yapıldığının başta Türkiyeli Kürtler olmak üzere herkese gösterilmesi var.

Hem de geç olmadan...

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89