• BIST 9645.02
  • Altın 2416.205
  • Dolar 32.5833
  • Euro 34.8133
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 25 °C
  • İzmir 29 °C
  • Berlin 11 °C

Çokkültürlü vatandaşlık

Vahap Coşkun

Farklı meslek ve gruplardan gelen 300 milliyetçi şahsın yayınladıkları bildiri, siyasal kimliğin nasıl olması gerektiğine dair tartışmaya ivme kazandırdığı için faydalı oldu. Zira Kürt meselesi de nihayetinde, bir siyasal kimliği tanımlama sorunudur ve yeni anayasa sürecinin merkezî konularından biridir. Dolayısıyla yeni anayasada yapılacak siyasi kimlik tarifi ve belirlenecek vatandaşlık statüsü, Kürt meselesini de doğrudan etkileyecektir.

Kanaatimi baştan söyleyeyim: Eğer mevcut durumu muhafaza etmeye dönük bir yaklaşım sergilenirse, bu tercih çözümü imkânsız kılar. Buna mukabil anayasa koyucu tavrını hak, özgürlük ve eşitlik temelli zihniyetten yana koyarsa, çözüm için uygun bir zemin sağlanmış olur. Neden?

Bir siyasal toplumun birliğini koruyabilmesi ve iyi işleyebilmesi, o toplumun bir cemaat duygusuna sahip olmasına bağlıdır. Eğer bir siyasal toplumun üyeleri arasında karşılıklı dayanışma duygusu yoksa o toplumda ne karşılıklı işbirliği yapılabilir, ne de grubun üyeleri başkaları için fedakârlıkta bulunabilir. Bu itibarla dayanışma duygusunun varlığı, hayati bir önemi haizdir. Peki, ama bu duygu nasıl oluşturulabilir?

Bir dayanışma duygusu yaratabilmenin öncelikli şartı ise, tüm üyelerin eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasına dayanan ortak bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesidir. Ortak vatandaşlık, üyeler arasında karşılıklı ilgi, dayanışma ve işbirliği sağlayan bir işlev görebilir ve böylelikle siyasal toplumun birliğini tahkim edebilir.

Ortak vatandaşlık, bir toplumdaki farklı grupların korunmasının da temel şartıdır. Bütün herkesin hak ve özgürlüklerden eksiksiz bir biçimde yararlandırılması başta etnik, dinsel ve kültürel olmak üzere farklı kimliklerin yaşamını kolaylaştırır. Dolayısıyla, öncelikle ortak vatandaşlık anlayışı güçlendirilmelidir.

Vatandaşlığın boyutları

Ancak burada durulmamalıdır. Çünkü çok etnili ve kültürlü toplumlarda salt vatandaşlık hukuku ve pratiği, farklılıkların kimliklerini ve haklarını garanti altına almaya yetmez. Böyle toplumlarda vatandaşlık üç boyutlu olarak düşünülmelidir.

İlki, bir siyasal toplumun üyelerinin sahip olduğu biçimsel hak ve özgürlükleri ifade eden kanuni boyuttur. İkincisi, bir kimsenin siyasal toplumun ortak ulusal kimliğiyle özdeşleşmesini ifade eden psikolojik boyuttur. Ve üçüncüsü, bir kimsenin, siyasal toplumu yönetenleri kendi meşru temsilcileri olarak görmesini ifade eden siyasi boyuttur. (Nafiz Tok; Kültür Kimlik Siyaset, Ayrıntı Yayınları, s. 180 vd.)

Çokkültürlü bir toplum, bu üç boyutu da kapsayan bir vatandaşlık anlayışını hâkim kılmalıdır. Çünkü sadece kanuni boyuta odaklanan bir vatandaşlıktan sağlıklı bir birliktelik üretilemez. Vatandaşlığın psikolojik ve siyasi boyutları ihmal edildiğinde toplumda güçlü bir dayanışma duygusu yaratılamaz. Vatandaşlık, hapsedildiği dar sınırlarından kurtarılmalı, grupların farklılık içeren taleplerini tanımalı ve bu taleplerin karşılanması için özel politika düzenlemelerine açık olmalıdır.

Buradan Türkiye için şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Türkiye’de “Türklük” üzerine inşa edilen siyasi kimliğe yönelik ciddi itirazlar var. Kürtlerin ağırlıklı bir kesimi kendisini bu kimlikle özdeşleştirmiyor, kendisini bu dairenin dışında düşünüyor. Meselenin kökeninde bu var. Dolayısıyla eğer bu meselenin demokrasi içinde çözülmesi isteniyorsa, yapılması gereken bellidir: Kürtlerin de kendilerini içinde gördükleri bir hukuki ve siyasi çerçevenin oluşturulması.

Etnik Türkler cemaati

Bu, “Türklük” ile olacak bir iş değildir. Bugün Türkiye’de vatandaşı “Türk” olarak tanımlamak ve toplumu da “etnik Türkler cemaati” olarak görmek, toplumda ortak bir dayanışma duygusunun oluşmasına hizmet etmiyor, birleştirici bir işlev görmüyor. Dolayısıyla, sözkonusu bildiri sahiplerinin yaptığı gibi, Türklükte ısrar etmek, ayırıcı ve bölücü bir etki yaratıyor.

Türklük, toplumun tüm üyelerinin kendilerini özdeşleştirebilecekleri bir cemaat kimliği olma vasfı taşımadığından Türkiye’nin siyasi kimliğinin değişmesi gerekiyor. İhtiyaç duyulan; siyasi kimliği etnik ve kültürel türdeşlikten arındırılmış bir şekilde ve demokratik normlar üzerinde tanımlamaktır. Bu ihtiyacın giderilmesi, ancak ortak vatandaşlık anlayışının kazanımlarını sahiplenen ve bunu çokkültürlülükle güçlendiren anayasal bir vatandaşlıkla mümkün olabilir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89