• BIST 9659.17
  • Altın 2495.067
  • Dolar 32.5864
  • Euro 34.8484
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 7 °C

Bir göründü sonra kayboldu

Yavuz Delal

İnsan teki, tüm varlık âlemi içinde “bir göründü sonra kayboldu” hükmündedir.

Sadece bir an!

Bu an’ı yalnızca biz uzun yaşıyoruz; varlık âlemi için hiç de uzun bir hikâye değiliz.

Bırakalım yakın tanıdıklarımızı, adını bile bilmediğimiz binlerce peygamberin varlığından bahsedilir.

Onlar da “bir görünüp sonra kayboldular”.

Hatıralarından bile haberdar değiliz. An’larını bile bilmiyoruz binlerce peygamberin!

Kim, her türlü maddi ve manevi imkânın verildiği Hz. Süleyman’dan daha haşmetli bir saltanata sahip olabilecektir.

Kim, yalnızca hazinesinin anahtarlarını onlarca katırın taşıdığı Karun’dan daha zengin olabilecektir.

Kim, ülkesinde kendisinden başka tanrının olmadığını görmek için gökyüzüne doğru kule inşa eden Firavun’dan daha kibirli olabilecektir.

Kim, yalnızca İsrail soyundan olduğu için bir millete azap eden Mısır yönetiminden daha zalim olabilecektir.

Varlık âlemi içerisinde yalnızca bir an olan bütün bu an’lar bir görünüp sonra kayboldu, evet böyle oldu!

Ama yine de biz; bireysel, sosyal veya tarihsel an’larımızı merkeze alma hırsından vazgeçmeyeceğiz.

İnsan tekinin an’ının mevcudat adına gerçekte hiç olmayan özel hikâyesi, peygamberlerin de dâhil olduğu yalnızca birer kategori gibidir.

İman edenler, etmeyenler; adil olanlar, olmayanlar; hakkın yanında duranlar, durmayanlar; üretenler, üretmeyenler; güzeller, çirkinler ve iyiler, kötüler gibi kategoriler!

İnsan teki için âlem yalnızca kendisi için yaratılmış gibidir.

Bu yüzden hiç kaybolmayacakmış gibi bir havaya girer.

Dünyadan geçtik, âlemin kendi etrafında döndüğü vehmine sahip olur.

Çoğunlukla âlemlerin kendisi için yaratıldığı mistik savını ret ettiğimiz Hz. Peygamber’in (as) yerine kendimizi koyarız hiç de utanmadan!

Yalnızca insan teki mi!

Nice uygarlıklar da bir görünüp sonra kaybolmadı mı?

Amacımız, öncekiler gibi bir görünüp sonra kaybolacak yeni bir uygarlık mı kurmak?

Güçlü bir devlet mi olmak?

Devlet mi olmak?

Nice hâkimler ve nice mahkûmlar! Nice zenginler ve nice fakirler! Nice asiller ve nice sefiller! Nice onurlular ve nice dalkavuklar! Nice sadıklar ve nice hainler! Nice kahramanlar ve nice kalleşler! Nice statü sahipleri ve nice statüsüzler de bir görünüp sonra kaybolmadılar mı?

Bahçe sahipleri, İrem bağları, Babil kuleleri; Firavunlar, Nemrutlar; İbrahimler, Musalar ve diğer her şey bir görünüp sonra kaybolmadı mı?

Bunların arasından en şanslısının dahi, yalnızca tarihin tozlu varakalarına veya arkeoloji müzelerine hapsedildiği an’ları vardır.

İki asır önce bir milyar kadar olan dünya nüfusundan kaç an, bugünün yaşayan an’ların bilgisindedir. Veya kaç an, bugün yaşayan an’ların umurundadır. Yedi milyar olan günümüz dünya nüfusunun bir yüz yıl sonra kaç an’ı bilinecektir.

Eskiler, bir göründü sonra kayboldular.

Şimdikiler, bir görünüp sonra kaybolacaklar.

Ve nihayet gelecektekiler de, bir göründükten sonra kaybolacak.

Bu hiç değişmeyecek ve geçmiş-şimdi-gelecek diye bölümlediğimiz zaman, zaman içinde bir olacak.

Gelecek dediğimiz aslında hep geçmiş olacak.

Çünkü gelecek geçmişin kuşatmasındadır. Aslında geçmiş gelecek, gelecek de geçmiş değil midir?

Ve bir gün, âlem dâhil, tüm insanlık da “bir göründü sonra kayboldu” olacak ve keşke toprak olsaydık diyeceğimiz hesap günü gelip çatacak.

Aradan geçen o çok beklenen kıyametin dahi yalnız bir an olduğu anlaşılacak. Ve hesap gününe eriştiğimizde kıyametin şaşkınlığı bile yitip gidecek!

Tüm dünya yaşamı bir geçmiş olacak ve bölümlenmesi mümkün olmayan zamanın ve yepyeni bir yaşamın içinde “bir görüneceğiz” ve fakat sonra asla “kaybolmayacağız”!

Bir görünüp sonra kaybolduğumuz an, bir görünüp sonra asla kaybolmayacağımız an’ın keyfiyetini belirleyecek.

Çünkü Allah, mizanı bu an’lar üzerine kuracak.

Anlaşılacak ki, insan tekinin an’ına yalnızca Allah değer vermekte ve yalnızca Allah insan tekinin an’ının her şeyini bilmekte.

Öyleyse insan teki kendi an’ını tarihe değil Allah’a sunmalıdır.

Bütün yapıp ettiklerimiz, an’ımızı Allah’a sunma adına olmalıdır.

An hakkında Allah, “emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” der.

An odur ki, an, gerçek ile hak olan ile ilişki kurmuş olsun!

Gerçek, kayıt altına almadan mazlumdan yana olmak ise, artık mazlum hakkında tartışmak gerçeği kaybettirir.

Bir görünüp sonra asla kaybolmayacağımız yaşama gerçekle gitmeliyiz.

Çünkü gerçekle irtibatını kurmamış, gerçeğe teslim olmamış an’lar, gerçekten heba olmuş an’lardır.

Dokuz köyden kovulsak da, mahallenin tokadını yesek de ve hatta Musa’ya dendiği gibi bize de kâfir dense, biz yalnız gerçek hakkında gerçeği söylemekle; yalnız gerçek hakkında gerçeğe teslim olmakla yükümlüyüz!

Gerçek sizin anladığınız şey ise eğer; başkasının anladığı şey neden yanlış olsun!

Başkası için de siz, başkası değil misiniz?

Öyleyse gerçeğin değişmez ölçütü olan kevni ve vahyi ayetler dışındaki gerçek anlayışı izafidir.

Kevni ve vahyi ayetlerin ışığında yolunu aydınlatanlar:

Kavminizin içinde bulunduğu gerçek zulmü sistemleştirmek ise, size düşen görev kavminizin zulmü ile mücadele etmektir.

Kavminizin içinde bulunduğu gerçek zulüm altında olmak ise, size düşen görev kavminizin mazlumiyeti ile mücadele etmektir.

“Mazluma da, zalime de yardım edin” hadisi de bu yöntemi bildirmektedir.

Zalim veya mazlum kavimden olan mü’minlerin kavimleriyle mücadelelerinin yöntemini ve önceliğini belirleyen temel unsur, kavimlerinin içinde bulunduğu durumdur.

Yani kavimlerinin zalim veya mazlum olmasıdır; bu kavimlerin inancından yola çıkarak bir değerlendirme yapmak ve bu değerlendirmeye göre bir tutum takınmak, yalnızca gerçeği, üstelik gerçek adına kaybetmek anlamına gelir.

İnsan teki kevni ve vahyi ayetler dışındaki gerçek hakkında kendi zihni ve ameli şartlarında bir kanaate sahip olabiliyorsa eğer, o halde İnsan gerçeğe karşı haddini bilsin!

Kendi izafi gerçeğini başkasına din diye dayatmasın!

Unutmayalım ki, insan teki için bütün mesele, mevcudat için bir an’lıktır!

Çünkü insan:

Evet, yalnızca; “bir göründü sonra kayboldu” olandır!

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89