• BIST 8981.29
  • Altın 2284.428
  • Dolar 32.3288
  • Euro 35.0498
  • İstanbul 21 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 9 °C

BDP, 'Beyaz Türk' siyaseti yapıyor

Hilal Kaplan

Geçtiğimiz senelerde, 'devrimci halk savaşı' mantığı yüzünden çekilen acılar daha çok tazeyken, BDP'nin söylediği hiçbir sözün, kendi tabanları hariç, hükmü kalmadığını hatırlarsınız. Zira silahın gölgesi, siyaseti anlamsızlaştıran en önemli etkendi.

Ne var ki bu sene başından beri, can kaybı yaşanmayan, nisbeten normalleşmiş bir dönem yaşıyoruz. Yani BDP'nin talep ve siyasetini halka anlatması için en uygun dönemden geçiyoruz. Ancak, tam da BDP'li aktörlerin ön plana çıkması, kan akarken anlaşılması güç olan ne varsa kamuoyuna anlatması, ikna etmeye çabalaması gerekirken, garip bir şekilde CHP'nin kullandığı siyaset diline ve araçlarına benzer bir yol benimsendiğini gözlemliyorum.

BDP siyaseti, iki temel ayak üzerinde duruyor. Kendi tabanlarına devletin ne kadar zalim ve PKK'nın ne kadar haklı olduğunu anlatmak ve bundan arta kalan zamanda, aynı CHP gibi, 'ana akım medya' kanallarını kullanarak Ak Parti'nin otoriterliğinden şikâyet etmek...

Hâlbuki topluma baktığınızda, BDP'nin demokratik taleplerine karşı en duyarlı olan çevrelerin ne CHP'nin ne de MHP'nin tabanı, bilakis Ak Parti'nin tabanı olduğunu görmek mümkün.

BDP ise, bırakın bu tabanın takip ettiği gazeteciler veya kanaat önderleriyle irtibat kurmayı veya o gazete-televizyonlara çıkmayı, en çok 'Türkiye Türklerindir' yayın grubunun gazete ve televizyonlarında arzı endam ediyor,

Haziran'da olduğu gibi sağduyulu davranmak yerine, 'âkil insanları' taşlayanlarla Gezi'ye çıkıyor,

Meclisteki Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu'na üye bile vermeyen, 'teröristle muhatap olunmaz' seviyesinde seyreden CHP'yle beraber, Ak Parti'ye karşı omuz omuza yürüyor,

'İmralı pazarlığını deşifre ettik' yazıları kâleme alan askerin gözdesi gazetecilere 'candır' muamelesi çekiyor.

Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mu?

BDP'yi var eden PKK'nın silahlı mücadelesinden ziyade, halk tabanının dirayeti olmuştur. Böyle bir gelenekten neşet eden bir partinin, kendi tabanının istekleri ve tercihleri yerine, halk nezdinde hiçbir zaman karşılık bulamamış olan Türk solcularıyla kol kola girmesi ve yedi göbek 'cumuriyetçi-devletçi' çizgiden gelen basın kanallarıyla ağız birliği etmesi ilginç değil mi?

Ak Parti, tüm eksik ve hatalarına rağmen, ülkenin demokratikleşmesi için de PKK meselesinin çözümü için de tek alternatif olmayı sürdürüyor.

Öcalan'ın muhatap alınmasını sağlayan, bir zamanlar yargılanma vesilesi olan barış sözcüğünü 'norm' haline getiren, anadilde savunmadan siyasî propagandaya pekçok reforma imza atan, üstelik bunların hepsini Meclis muhalefetine rağmen yapan bir partiden söz ettiğimizi unutmayalım. Ak Parti, bunları hayata geçirebilmesini, 'milliyetçi-muhafazakâr' olarak tanımlanan kendi tabanını dönüştürme gücüne borçludur. Milliyetçi diye tabir edilen bir taban, genel başkanları milliyetçiliğin her türlüsünü ayağının altına aldığında alkışlayabiliyorsa, bu dönüşümün dinamikleri üzerine oturup düşünmek gerekir.

MHP'nin klasik çizgisini, CHP'nin 'anadilde savunma böler' ve benzeri reflekslerini bilen BDP de bu gerçeğin bal gibi farkında. Siyaseten kendisine en büyük ve hatta tek rakip olarak gördüğü Ak Parti hakkında latif sözler söylemesini BDP'den beklemek abesle iştigaldir. Zaten bu yazının da böyle bir derdi yok. Esas sorun, BDP'nin kendisini anlamaya en yakın olan toplum kesimlerinden ziyade, Ak Parti'yi sıkıştıracak bir manevra alanı olarak görene dek Kürt meselesine kör kalmış olanlara teveccüh etmesidir.

Mesela, çıkacak demokratikleşme paketinin içeriği tartışılıyor. Ak Parti'nin, anadilde kamu hizmetinden Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndaki çekincelerin kaldırılmasına, yer isimlerinin iadesinden seçim barajına kadar pek çok alanda reform yapacağından bahsediliyor.

Ancak BDP kanadından sadece anadilde eğitim talebini duyuyoruz. Bence de haklı ve mutlaka hayata geçirilmesi gereken bir taleptir. Fakat söz konusu tek talebin bu olmadığını, Öcalan'ın son görüşmede çizdiği yol haritasındaki üç ana çizginin bu olmadığını biliyoruz. Öyleyse neden birden bire anadilde eğitim tek ve nihai amaç olarak öne sürülüyor? Zira böylelikle BDP, hangi reformları yaparsa yapsın, Ak Parti'nin hâlen 'gerici ve otokrat' bir hareket olduğu ezberini 'Yeni CHP'yi parlatan solcu arkadaşlarıyla beraber tekrarlayabilecek. Daha da mühimi, şayet anadilde eğitim, diğer tüm talepleri gölgede bırakacak kadar önemliyse, neden dokuz aydır BDP, şimdilerde olduğu gibi bu yönde bir seferberlik başlatmamış, her fırsatta halka anadilde eğitimin önemini ve ülkeyi bölmeyeceğini anlatmamıştır?

Diğer iki muhalefet partisinin haline bakıldığı takdirde, iktidar partisi olmasına rağmen Kürt meselesinde de çözüm sürecinde de geniş kesimleri iknada Ak Parti'nin daha cesur davrandığı aşikârdır. Ancak geniş halk kesimlerini iknada büyük ölçüde yalnız başına kalmaktadır. Bu noktada, BDP'nin üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini söylemek mümkün mü?

  • Yorumlar 6
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89