• BIST 9474.94
  • Altın 2494.948
  • Dolar 32.5951
  • Euro 34.7855
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 7 °C

Başbakan cevap vermeli

Yasemin Çongar

Başbakan dün AKP grubunda konuşurken Uludere’de devletin bombardımanında ölen otuz dört insan için, “Orada hayatını kaybedenler bizim kardeşlerimizdir. Biz, kardeşlik hukukunun gereği neyse, samimiyetle, açık yüreklilikle, hasbiyelikle onu yerine getireceğiz ve getiriyoruz” dedi.

Erdoğan’ın sözündeki “yerine getireceğiz” vaadine hâlâ büyük bir safiyetle inanmak istiyorum hakikaten ama “yerine getiriyoruz” kısmının doğru olmadığını da samimiyetle görüyorum.

Keşke Başbakan doğru söylüyor olsaydı. Hadi bir an için söylediği şeye kendisinin inandığını varsayalım, keşke bu sözlerine başkaları da inanabilseydi.

Mesela, “bizim kardeşlerimiz” dediği kurbanların aileleri inandırıcı bulsalardı Başbakan’ı… Keşke Gülyazı’dan, Ortasu’dan köylüler çıkıp, “Bu olayda çok acı çektik ama Allah’ı var, devletten de, hükümetten de kardeşlik gördük” diyebilselerdi, bunu söylemelerinin zemini olsaydı; Erdoğan’a güvenmek için bir neden, her şeye rağmen bir ümit vesilesi bulabilselerdi keşke katliam sonrası yaşananlarda.

Bunun böyle olmadığını biliyoruz. Yakınlarının iç organlarını yerlerden toplayıp, cesetlerini katırlara yükleyip, sağdan soldan yetiştirilen tabutlara yerleştiren köylülerin, o tabutların önünde cenaze namazı kılarken de, kefenlerin üzerine toprak atarken de “yalnız” olduklarını, onlara en büyük acıyı yaşatan devletin, acıyı sarmak için yanlarında olmadığını biliyoruz. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın iki gün sonra yaptığı acele bir taziye ziyareti var –ki ona da şükür– ama Başbakan’ın kendisinden, ailesinden, bakanlarından ya da vekillerinden “kardeşlik hukukuna” uygun bir şefkat cümlesi, bir saygı ifadesi, bir içten dua işittiniz mi? AKP’yi sevenler, AKP’ye oy verenler, AKP’liler, hepiniz sorun kendinize, soralım: Aklınıza yer eden böyle bir cümle var mı? Uludere’deki otuz dört ölümün ardından hükümetten somut bir “samimiyet, bir hasbiyelik, bir açıkyüreklilik, bir kardeşlik” ifadesi işiteniniz var mı hakikaten?

Otuz iki yaşındaki korucu eşi Felek Encü’nün bombardımanda ölen on üç yaşındaki oğlu Erkan’ın ardından söylediklerini ise hükümeti bilmem ama bizler işittik. Arkadaşımız Tuğba Tekerek Ortasu’ya gidip, Felek Encü’yü dinledi ve yazdı çünkü. “Ben kendim ona oy verdiydim” demiş Felek hanım Erdoğan için, ama Başbakan’ın bombardımandan sonraki açıklamalarına çok kızgın olduğunu, şimdi verdiği oydan utanç duyduğunu da gizlememiş: “Biz 100 milyar verseydik, Başbakan kendi oğlunu verir miydi? Parasını istemiyoruz, suçluları bulsun yeter.”

Felek Encü’nün bu sözü, aslında meselenin esasını işaret ediyor. Başbakan’ın “kardeşlik hukuku” dediği ve ne yazık ki gereğini yapamadığı şey önemlidir, evet. Ama meselenin esası, “kardeşlik hukuku” değil, en temel insan haklarından biri olan “yaşama hakkı” ile onu güvenceye alan “vatandaşlık hukuku”dur, ki maalesef hükümet bu esası da şu an itibariyle ıskalamış görünüyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ikinci maddesi “yaşama hakkı”nı güvenceye alır. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu madde kapsamındaki 1995 tarihli McCann v. Birleşik Krallık kararıyla, devletleri –dolayısıyla da taraf devlet olarak Türkiye’yi– vatandaşlarına karşı üç konuda sorumlu tutar:

“1) kanunsuz infazdan uzak durma yükümlülüğü,

2) şüpheli ölümleri soruşturma yükümlülüğü,

3) ve belli hallerde, öngörülebilir hayat kaybını önleme yükümlülüğü.”

Hâlihazırda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Uludere’de otuz dört vatandaşının “yaşama hakkını ihlal etmiş” görünen, “kanunsuz infazdan uzak durmamış” görünen ve “öngörülebilir hayat kaybını önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş” görünen bir devlet. Yani temel bir hakkın ihlali ve o hak kapsamındaki iki temel yükümlülüğün yerine getirilmemiş olması söz konusu, en azından bu yönde çok ciddi bir “şüphe” var.

Esasen ortada, devletin soruşturma yükümlülüğünde olduğu “şüpheli ölümler” var ama henüz, devletin bu ölümleri önlemek için gerekeni yaptığına dair somut bir veri, bulgu, kamuoyuyla paylaşılmış inandırıcı bir açıklama yok. Bir gece vakti otuz dört vatandaşın, kendi devletlerine ait uçaklardan atılan bombalarla paramparça edilmesinin ardındaki istihbarat hatasının, görev ihmalinin, varsa askerî ya da siyasi gafletin ya da belki en kötü ihtimalle hıyanetin içyüzünü henüz bilmiyoruz. Ben kendi hesabıma, bunların saptanması, sorgulanması ve hesabının verilmesi için gerekenin yapıldığını ümit ediyorum ama Başbakan ve hükümet üyeleri, şu ana kadarki açıklamaları itibariyle, bu ümidi destekleyen bir itimat hissi vermiyorlar bana. Size veriyorlar mı?

Başbakan, ilk günden itibaren Taraf ’ın, olanı olduğu gibi söyleyen “Devlet halkını bombaladı” manşetine laf yetiştirmekten geri durmuyor ama bu korkunç olayın sorumlularının mutlaka hesap vereceği yönünde, başta Ortasu ve Gülyazı köylüleri olmak üzere toplumu temin ve teskin edici netlikte bir açıklama da yapmıyor. Hükümet yetkilileri, “Bu olay asla örtbas edilmeyecek” dediğinde bu söze inanmak isteyen benim gibiler, son günlerde hangi hükümet yetkilisiyle konuşsalar, Uludere ile ilgili gerçeklerin “gizlilik kararı” ile örtbas edildiği hissine kapılıyorlar. Siz bu hisse kapılmıyor musunuz?

Oysa neyin ne olduğunu, bombardıman kararının neye bakarak, neye güvenerek, hangi hesapla, kim tarafından ve nasıl verildiğini ortaya koymak bu kadar zor olmamalı. Dün de yazdım, yazdık... Tekrar etmekten bıkacak değiliz.

Ortada dört saatlik bir video kaydı olduğunu Başbakan ilk gün ifade etmişti. Daha sonra, o kayıtta köylülerin kaçağa gitmek için yola çıkışlarını gösteren görüntülerin de olduğu basına yansıdı. Mesela, bizim gazetede Tuncer Köseoğlu, köylülerin o akşam saat 17:00 civarında sınıra doğru ilerlerken tepelerindeki Heron’u işittiklerini aktardı. Mesela,Radikal ’den Deniz Zeyrek, pazartesi günü Beşir Atalay’la konuşmasına dayanarak şunu yazdı: “Uludereli yurttaşların sınıra doğru ilerlerken insansız hava aracıyla tesbit edildikleri andan itibaren her yazışma ve görüşme satır satır inceleniyor.”

Dün sorduk. Tekrarlamaktan bıkacak değiliz: “Sayın Başbakan, elinizdeki dört saatlik videoda köylüleri kaçağa giderken gösteren görüntü var mı, varsa ne oldu da bu devletin jetleri, aynı insanları dönüş yolunda vurdu?” Evet halkınıza, evet “kardeşimiz” dediğiniz insanlara, ama daha önemlisi yaşama hakkını korumakla yükümlü olduğunuz vatandaşlarınıza dürüst bir cevap borçlusunuz. O cevabı işitinceye kadar da susacak değiliz.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89