• BIST 10081
  • Altın 2945.964
  • Dolar 34.757
  • Euro 36.7352
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır -1 °C
  • Ankara 7 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 4 °C

'Barışalım, Ortadoğu’yu cennete çevirelim'

Ceyda Karan

Kandil Dağları’nda kendilerinin kontrolünde bulunan bölgelere PKK’lılar tarihî referansına atıfla “Medya Savunma Alanları” diyor. Bu etkileyici coğrafyada dışarıdan gelip de gerilla gruplarına bakan herhangi bir insanın “gerilla romantizmi” geliştirmesi mümkün. Fakat bu yanıltıcı olur. Ortada gerilla romantizmi filan yok. Irak Kürdistan’ındaki yönetiminin sessiz nazarları altında yeni bir “hayat biçimi” geliştirilen bu dağlık bölgede serpiştirilmiş onlarca köyün etrafındaki tepelerde, soluk alıp vermek bile “siyasi ve askerî” bir içerik taşıyor. Kadınlar ve erkekler, sıkı bir askerî disiplin altında siyasi eğitimden geçiyor, ama onun da ötesine geçerek toplumsal bilimlerle alakadar oluyorlar. Hem elde silah savaştıklarını, hem de toplumu nasıl dönüştüreceklerini tartışıyorlar. Silahı bir “araç” olarak gördüklerini ve “amaç hâline getirmediklerini” savunuyorlar. Meşruiyetlerini ise Kürtlere yönelik inkâr politikalarına karşı verdikleri mücadeleden aldıklarını söylüyorlar. Türkiye ile başlayan “barış sürecine” inanmalarının bir sebebi de aldıkları siyasal disiplin.

45758

Türkiye’yi şaşırtıcı derecede iyi izliyorlar. Uydu aracılığıyla sürekli Türkçe Kürtçe kanalları izliyorlar. Siyaseti de magazini de...

Dün tanıttığımız PKK’nin kadın hareketi KJB’nin her biri 20 yıldır dağda bulunan önde gelen kadın üyeleriyle konuşmaya devam...

“Sorun doğru tanımlanmalı”

21 yıldır dağda bulunan üyelerinden Leyla Agiri, “Umut verici gelişmeler olmakla birlikte sorunların da farkındayız. 90 yıllık inkâr politikalarının Kürtlerde yarattığı tahribat var” diyor. Barış sürecini “önderlik” diye andığı Abdullah Öcalan’ın başlattığına inanıyor: “Önderliğin çözümü demokratik ulus çözümüdür. Ortadoğu konjonktürü açısından en makul yöntemdir. Demokratik özerklikten vazgeçilmiş değildir. Bizim tek güvendiğimiz önderliktir. AKP gibi devletçi, cinsiyetçi bir iktidarın barış adına ne kadar adımlar atacağına dair şüphelerimiz çok”. Ona göre öncelikle Kürt meselesi “doğru tanımlanmalı”. Bunun için de “empatiye” ihtiyaç var: “Dağda öldürülen Türk askerlerinin günlüklerine rastladığımız olurdu. ‘Ben bu dağlarda niye geziyorum’ diye yazmış, yaşadığı çelişkileri görüyorsunuz. Bunlar yoksul emekçi Türk toplumunun çocukları. Bu savaşta rant sağlayan çevrelerden değiller. Bir şeyler başarmak istiyorsak asıl bu zihniyeti dönüştürmek için bizim de çalışmamız lazım. Ama silahın gölgesinde ne kadar tartışabilirsin. Karşılıklı birbirini anlayacağın platformlara ihtiyaç var.” Bu açıdan Türkiye’de de başlatılan barış konferansı girişimlerine önem veriyor.

PKK için en çok dile getirilen mesele Öcalan’ın belirleyiciliği. Öcalan’a yönelik “lider tapınması” eleştirisini soruyorum. “Bizim önderlikle ilişkimiz felsefidir, siyasidir” diyor. “Müritçe bağlılıklara karşıyız. Ama toplumsal yapımız gereği eski bakış açılarında olmuştur. Bunlar kendi içinde zamanla sorgulamaya dönüşmüştür. Önderliğin ideolojik açıdan gerekliliği şarttır. Kendi içinde ise mitleştirilen bir yaklaşım yoktur.”

Leyla, “Süreç başarısız olursa yeni bir savaş olur. Her iki topluma da kaybettirir” görüşünde. Peki barış hâsıl olursa ne yapacak? Kadın meselesine çok önem veriyor, jinoloji çalışmaları da bunun göstergesi. Hayali barış olursa Van’da kadın akademisi kurmak.

“Herkesin baharı olmalı”

45 yaşındaki Dersimli Fatma Adır, “barış sürecinin çok arzulanır bir noktada olmadığını” düşünse de “karamsar” değil: “Mesele yenilen/ yenen meselesi değildir. Neredeyse 30 yıllık savaş süreci. Çok ciddi kazanımları, ciddi kayıpları olan bir süreç. 2011, 2012’de bitirmek üzereyiz dendi fakat siyasi ve diplomatik kulvara kaydı. Bu savaşta teknik üstünlükle insan iradesini ortadan kaldırmak mümkün değil.”

Fatma’ya göre Kürtler ekonomik, sosyal ve manevi olarak Türkiye toplumundan kopma süreci yaşadılar. Fakat bunun coğrafi anlamda Türkiye’den kopma, bölünme anlamına gelmediğini savunuyor, “Fiziki, suni sınırlar zaten ortadan kaldırıldı. Buradaki varlığımız da bunun göstergesi. Rojawa’daki (Suriye Kürdistan’ı) kazanımlar var.”

Fatma “Biz barışı sağladık diye bakmıyoruz. Mücadele Türkiye’de kalıcı barışı sağlamak” diyor. Türkiye’nin “kafasının arkasında hala Kürtlerin bu coğrafyanın asli unsuru ve kadim halklarından biri olarak görmemenin bulunduğunu” iddia ediyor: “Biz halkız, dilimiz, kültürümüz, vatanımız, toprağımız var. Ama bu coğrafyada Arab’ı, Acem’i, Ermeni’si de bizim kadar yaşamak hakkına sahip. Biz devletle haklarımızı kazanmak için savaştık. Türkiye Türk’tür, Türk kalacak dediğinizde, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur dediğinizde herkesi düşman almış oluyorsunuz.” Koşulları net Fatma’nın, “Kürtler kendi dilini konuşacak, eğitimini yapacak. Bunları verdik diyorlar. Kuzey’de 20 milyon, diğer parçalarla birlikte 35-40 milyonluk bir halk kendini nasıl yöneteceğine kendileri karar verecek. İlle sınırları çizenlerden kopma anlamında söylemiyorum. Türkiye’deki sorunların sadece Kürt sorunu olarak görmüyoruz. Ama Kürt sorunu çözülürse demokratikleşmenin önü açılır.”

Peki, Öcalan’a bakışı nasıl? “Önderlik Türkiyelidir. Bir o kadar da Ortadoğulu ve evrenseldir. Kuruluş kadrosu sosyalist, enternasyonalisttir fakat geçmişine de bağlıdır. Bugün de Marksizm’i, halkların sorunlarına çözüm yaratmayan hâliyle eleştiriyor. Onu bazen Kemalist, bazen dinci bazen Alevi bazen Zerdüşt yapmaya kalkışıyorlar. Hepsinden biraz vardır. Şu anda Türkiye’yi yönetenlerden daha fazla Türkiyelidir.”

Peki, CHP’ye nasıl bakıyor? Kılıçdaroğlu için “Onu üzülerek izliyoruz. Çok trajik bir kişilik” diyor. Sebebi, meşhur Dersim meselesi: “Kılıçdaroğlu bizim köylümüzdür, çok yakın. Aileler uzaktan tanışırlar. Alevi olmasına rağmen bu kadar kimliğin inkârı üzerinden siyaset yapan biri olmasına şaşıyorum. Bu da kimliğini inandırıcılığını yitirmesine neden oluyor.” Fatma’ya göre “CHP Kürtler açısından bitmiş” ve bu sürecin sonunda “ya sol sosyal demokrat parti” olacak ya da “tutucu” ve “marjinal” olmaktan kurtulamayacak. Bu yüzden CHP tabanının kendisini sorgulamasını istiyor.

Fatma’ya göre bu barış süreci çok önemli, en büyük fırsat da Türkiye’de, “Bu süreç başarılamazsa, savaş 100 yıl daha sürer. Ama hareket olarak biz bunu engelleyebilecek potansiyeldeyiz” diyor. Türkiye’nin güç olmasını istemeyen çok fazla odak olduğunu belirtirken, vurgusu: “Kürt Baharı diyorlar. Kürt Baharı’ysa da bunun diğer halkların sonbaharına dönmemesi lazım. Ortadoğu’da herkesin baharı olması lazım...”

Peki, barış olursa Fatma ne yapacak? Siyasette kalmak arzusunu “Ben bu ütopya için bu kadar kavga yürüttüm. Hiç yaşanmamış sayamam. Kişisel yaşamımı da bunun bir parçası yaparım” sözleriyle ortaya koyuyor.

“Yol temizleme süreci”

Doktor Jijan
diye çağırıyorlar onu. 22 yıldır dağda. Barış sürecinden umutlu. O bu süreçte zorlanan tarafın “Türkiye” olduğu görüşünde, “Uluslararası konjonktür Türkiye’yi itiyor, Avrupa’sı, Amerika’sı var” diyor. O da barış sürecini hazırlayanın “önderlik” olduğu iddiasında: “Şu anda bir ‘yol temizleme’ süreci yaşanıyor. Önderlik ortaya koyduğu savunmalarda, bu yolu hazırlamıştır. Halka düzgün anlatılırsa barışın hayata geçme potansiyeli var.”

Doktor Jiyan, kendileri için Öcalan’ın bırakılmasının “kırmızıçizgi” olduğunu söylüyor.

Doktor Jiyan’ın da barış olursa yapmak istediği memleketinde kadın eğitim merkezi kurmak.

“Her şeyin başı empati”

38 yaşındaki Kawende, Türkiye demokratik ve anayasal değişikliklerin önemine dikkat çekiyor, “Herkesin kaderini demokratik özgürlükçü biçimde ifade ettiği bir sistem kurulmalı. Barış süreci içinde herkes ikinci aşamada yerini bulacak. Önü açılan sürece herkes katılmalı” vurgusu yapıyor. Ona göre de her şeyin başı “empati”. “Karadeniz, Ege, Marmara’da yaşayanlar, doğru anlatılırsa durumu anlarlar. Şimdiye kadar hep karalama olarak yansıtıldı onlara. Bazı güçler, provokatif gruplar bunları örgütlüyor” diyor. Şöyle konuşuyor: “Barış olursa savaşa akan ekonomi günlük yaşamına gelir olarak akacak. Savaşa zenginlerin, devletlilerin, bürokratların çocukları gitmiyor. Ceremesini çeken onlar değil. Türkiye ilk defa tartışıyor. Bu süreç daha da geliştirilebilir. Basına büyük görev düşüyor. Aydın olanların, akademisyen olanların, kavrayış düzeyi daha gelişmişlerin topluma inebilmesi lazım.” Kürtlerin artık bölgede aktif bir güç olduklarının bilincine vardıklarını ve “bütün oyunlara” karşı, “farklı hesaplara” karşı hamle geliştirdiklerini anlatıyor. Kewende’ye göre, eğer Türkiye kendi dinamiğine doğru yaklaşırsa, “Ortadoğu’ya öncülük etme potansiyeline sahip. Türkiye demokratik, özgürlükçü, adil bir model oluşturabilir”.

Peki, barış olursa onun hayali nedir? Kewende, at sırtında dolaşmayı düşünüyor. “İlk etapta dört parça Kürdistan’ı gezeceğim. Batı hiç ilgimi çekmiyor. İstanbul’da büyüdüm, dağlarda doğanın güzelliğini gördüm” diyor. Yapacağı şey ise yaşlılarla konuşup öykülerini dinlemek, bir nevi “gezgin tarihçilik” yahut “araştırmacı yazarlık”. “Yeni nesiller eskiden hep kopuyor, bunu engelleyecek bir şey yapmak istiyorum” diyor.

“Dünya turuna çıkmak istiyorum”

Dersimli Beritan Şiar ise barış sürecinin başlamasını çok önemli buluyor. “2012 kışı sonunda ciddi bir savaşa hazırlanmıştık. Hayatımızın en büyük savaşını verecektik. Açlık grevlerinden sonra yeni süreç başladı” diyor. Onun da güvendiği “önderlik”. “Ama AKP politikalarından samimiyet bekliyoruz” diyor. CHP ve MHP’nin politikalarından yakınıyor. “Soruna yaklaşımları talihsizlik. Türkiye için küçük olsun bizim olsun diye düşünüyorlar. Bu AKP’de daha az var. Diğerleri içeriksiz politika yaparken, AKP yarattıkları boşlukta politika yapıyor” saptaması yapıyor. Bu süreçte diledikleri siyasi tutukluların serbest bırakılması, “Samimiyetin ölçülerinden birisi budur. Hasta olanlar var, düşmanlığın da bir sınırı vardır, düşmanlık insanlık sınırlarını geçmemelidir” vurgusu yapıyor: “Asker cenazelerinde oturup ağlayan gerilla arkadaşlar vardır. Bu Türkiye halkına karşı değil Hewal (arkadaş).”

Öcalan’ın bırakılması onun da şartı, “Madem muhatap olarak görüyorsunuz, onun siyaset yapma koşularını da yaratacaksınız. Ne kadar sürerse sürsün önderliği özgürleştirmek vazgeçilmez şarttır” ifadelerini kullanıyor. “Benim Türk halkına öfkem vardı, önderlik sayesinde bunu aştım. Halkların toplumlarla sorunu olmayacağını öğrendim” diyor.

Beritan’ın Türkiye halkına da çağrısı var: “Gelin barışalım, Ortadoğu’yu cennete çevirelim. Aynı sınırlarda yaşıyoruz. Birlik, kardeşlik yaratmamız lazım. Türkiye halkı refah düzeyi yüksek örnek bir toplum hâline gelebilir.”

Beritan, barış olursa sisteme normal katılamayacağını düşünüyor. “Oluşturulan değerler var. Örgütlülüğümüz devam edecek” diyor. Peki kendisi için ne istiyor?: “Bireysel özlemlerim var. Çok bencil davranmayayım ama ben dünya turuna çıkmak istiyorum. Hindistan, Afrika, Latin Amerika’yı, küçük ada devletlerini görmek istiyorum. Isfahan ve Tebriz yerleşmek istediğim yerler. Ama hayalci, tozpembe bakmıyorum. İnandığınız yerde olursunuz.”

YARIN: PKK ve kadın meselesi, Dağ’da kadın olmak nasıl bir şey?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89