• BIST 9061.94
  • Altın 2298.879
  • Dolar 32.3126
  • Euro 35.0755
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 14 °C

Barış inşa ediliyor, bazıları neden mutsuz?

Vahap Coşkun

Hükümet, barış sürecini yasal teminat altına almayı amaçlayan bir yasa tasarısını Meclis’e sundu. Altı maddelik yasa tasarısının doğurduğu üç büyük sonuç var:

1. Bir buçuk yıldır fiili olarak yürütülen süreç hukuki bir zırha kavuşturuluyor. Hükümet sorumluluğu üzerine alıyor, parlamento ise sürecin yürütüleceği zemine dönüşüyor. Hukukileşme, siyaseti ve siyasi aktörleri de ön plana çıkarıyor. Başlangıçtan bugüne kadar geçen süre bir hazırlık dönemini işaret ediyordu. Bu dönemde halka gidildi, barış düşüncesi toplumsallaştırıldı ve alt yapı kuruldu. Şimdi ise kritik kararların verilmesi gereken dönemece girildi. Artık burada siyasetçiler daha fazla devreye girecekler; Meclis içinde ve dışında müzakerelerin yürütecekler, gerekli yasaların çıkarılması için ağırlıklarını koyacaklar.

2. Yasa tasarısı, somut bir alana ilişkin bir düzenleme içermiyor. Bu, doğal; zira tasarının amacı sürecin her kademesinde yapılacak olanları hukuki garanti altına sokacak bir çerçeve oluşturmak. Tasarı genel bir düzenleme içeriyor ve genel bir perspektif sunuyor. Bu bağlamda yasada hükümete önemli yetkiler tanınıyor. Hükümet, yurt içinde ve yurt dışında kişi ve gruplarla görüşebilecek, silah bırak örgüt mensuplarının toplumsal entegrasyonu için gerekli tedbirleri alabilecek ve sürecin tamamlanması için siyasi, ekonomik, hukuki ve kültürel adımlar atabilecek. (m.2)

3. Yasa tasarısı, süreçte görev alan kişilerin hukuki, idari ve adli olarak cezalandırılamayacağını hükme bağlıyor. (m. 4) Böylelikle, hukuki boşluk nedeniyle sürece katkı sunmaktan imtina edenlerin kaygıları giderilecek veya sürecin içinde aktif bir şekilde yer alanların endişeleri bertaraf edilecek. Bu, özellikle kamu görevlileri için büyük bir önem arz ediyor. Zira söz konusu tasarının yasalaşmasıyla birlikte süreç bir “hükümet politikası” olarak tescil edilecek. Bu da devlet kurumlarının kendi görev alanlarında çözüm sürecinde katkı verecek konuları belirlemelerini ve bu doğrultuda çalışmalar yapmalarını kolaylaştıracak.

Hükümet politikası

Tasarıyla beraber sürecin bir hükümet politikasına dönüşmesi iki açıdan önemli: İlki, sürecin başından beri, PKK ve HDP tarafının temel talebi, yasal bir zeminin oluşturulmasıydı. Tasarı, süreçteki ana temaları (silahsızlandırma, eve dönüş, entegrasyon) belirliyor ve süreci hukuken yere sağlam basar hale getiriyor. Taraflardan birinin öncelikli talebinin kabul edilmesi, hem sürecin yürümesini kolaylaştırır, hem de taraflar arasındaki güvensizliklerin izale edilmesine yardımcı olur.

İkincisi, çözüm süreçlerinin başlangıçta de facto yürümesi, idari ve fiili adımlarla ilerlemesi normaldir. Ancak ilk aşamayı geçtikten sonra süreç, hukuken desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Çünkü negatif barıştan pozitif barışa geçebilmek için (yani çatışmaların olmaması halinden, çatışma nedenlerini ortadan kaldıran ve kalıcı bir barışı mümkün kılan hale geçmek) birtakım kurum, norm ve usullere ihtiyaç vardır. Çerçeve yasa, işte bu kurum, norm ve usullerin oluşturulmasına ve yerleştirilmesine imkân verecektir.

Dönüşü olmayan yol

Sürecin koordinatörlüğünü üstlenen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay taslağı değerlendirirken önemli bir noktanın altını çizdi. Atalay, sürecin toplumdan büyük bir destek aldığını ve artık toplumun çözüm dışında herhangi bir alternatifi kabullenmeyecek durumda olduğunu belirtti. Bu itibarla Atalay’a göre süreç “geri dönüşü olmayan bir yola” girmiş durumda. Çerçeve yasa da bu yolda atılan adımlardan biri. Yasanın önemi; hem herkesi bağlayan bir niteliğe sahip olmasında, hem de akabinde daha fazla adım atılmasına fırsat yaratmasında yatıyor. Nitekim Atalay bir yol haritası hazırladıklarını, çerçeve yasanın çıkmasından sonra bu yol haritasına uygun bir şekilde hızla hareket edeceklerini söylüyor:

“Demokratikleşme, özgürlükler ve eve dönüş konusunda -gerek dağdan, gerek cezaevinden ve gerek Mahmur kampından eve dönüşü içine alacak şekilde- bir yasa çalışması yaptık. Önce yol haritası çıkacak, o çalışılıyor. Kimi mevzuat yetersiz olursa yeni çalışmalar olabilir, onu da çerçeve yasanın içine koyduk. Önemli olan Meclis’ten böyle bir yasanın çıkması. Tarafların da zemini hazır. Toplumsal zemin hazır. Bu, Türkiye’yi büyütecektir.” 

Tarihi bir adım

Tüm bu çalışmalar ve açıklamalar, sürecin diğer tarafınca memnuniyetle karşılandı. Hükümet taslağının görüşülmek üzere Meclis’e sevk edilmesi Öcalan tarafından “tarihi bir gelişme” olarak karşılandı. HDP Eşbaşkanı Demirtaş, hükümetin hamlesini önemli bulduklarını ve herkes tarafından desteklenmesi gerektiğini belirtti. PKK yöneticilerinden Duran Kalkan ise, hareket olarak görüşlerini Öcalan’ın ifade ettiğini ve o görüşler bağlı olduklarını açıkladı. Kalkan’a göre, tasarının bazı düzeltmeler ve değişikliklerle yasalaşması halinde gerçekten “tarihi” denilebilecek bir adım atılmış olacak. “Eğer bu tasarı belirttiğim düzeltmelerle yasalaşırsa bu ikinci bir geleneksel yönetim tarzındaki kırılma, değişme olacak.”

Kısacası hâlihazırda mevcut tablo şöyle tasvir edilebilir: 18 aydır yürüyen bir süreç var. Sürecin iki tarafı bulunuyor. Süreci hukukileştirecek bir taslak Meclis’te kanunlaştırılmayı bekliyor. Sürecin iki tarafı da taslağın değerini ve önemini açık yüreklilikle teslim ediyor. Geniş halk kesimleri de gelişmeleri olumlu karşılıyor.

Mutsuzlar

Buna mukabil tasarıdan mutsuzluk çıkaranlar da var. Bunları da iki kısımda ele almak mümkün: Bir tarafta, sürece kategorik olarak karşı çıkan MHP ve çevresi var. Tüm siyasi ikballerini sürecin çıkmaza girmesine ve çökmesine bağladıkları için, bu kesimin cansiperane biçimde sürecin yasasına da karşı çıkmalarını olağan karşılamak gerekiyor. Diğer tarafta ise garip bir durum var. Bugüne kadar sürece dair bir kanun çıkartmadığı için hükümeti topa tutanlar, şimdi de hükümetin çıkartmak istediği yasaya burun kıvırıyorlar.

Suret-i haktan görünen bazı noktaları gündeme getirip taslağı küçümsüyor, oluşturulmak istenen hukuki yapıyı şimdiden değersizleştirmeye çalışıyorlar. Tasarıyı daha olgun hale getirecek eleştiriler sunmak yerine, onu toptan hükümsüz kılmayı hedefleyen bir dile yaslanıyorlar. Mesela, bu tasarıyla faili meçhullere cevaz verildiğini bile söyleyebiliyorlar. Veya Kürt siyasi hareketinin temsilcileri bile tasarı “tarihi” diye nitelerken tasarının “önemli” olduğunu söyleyenlere “yandaş, yalaka, AKP propagandisti” diyebiliyorlar.

Bağnaz Erdoğan muhalifliği

Anlaşılan barış, bazı bünyelerde rahatsızlığa sebebiyet verebiliyor. Görebildiğim kadarıyla iki nedeni var bunun: Birincisi, bu kesimin kendince bir barış tasavvuru var. Kafalarındaki barışın ancak kendilerinin düşündüğü kişilerce ve/veya partilerce –ki bunlar genellikle sol, seküler ve ‘demokrat’ olarak tanımlanır- mümkün olabileceğini düşünüyorlar. Barışın ancak onlar eliyle kotarılabileceğini hayal ediyorlar.  Mevcut hükümet, onların hayallerindeki barışı inşa edecek aktör şablonuna uymuyor. Onlara göre, bu hükümet barış yapmaz, bu hükümetle barış olmaz. Bu nedenle hükümet barış için bir girişimde bulunduğunda, hemen bir kılçık atmaya çalışıyorlar, neden başarısız olmaya mahkûm olduğunu anlatmaya çabalıyorlar.

Bardak doluyor

İkincisi, bazılarındaki AKP ve bilhassa Erdoğan karşıtlığıdır. Gerçekten bazı kişiler bağnaz bir Erdoğan muhalifliğine saplanmış haldeler. Salt Erdoğan’a odaklanmışlar ve her meseleyi onunla bağlantılı olarak ele alıyorlar. Baktıkları her yerde sadece Erdoğan’ı gördüklerinden ne memleketteki genel siyasi, sosyal ve yapısal değişimi, ne de Kürt meselesindeki dönüşümü fark edebiliyorlar. Sorunlara çözüm temelli bakmıyorlar, aksine her sorunu Erdoğan’ın elde edeceği kazanç ve uğrayacağı zarar penceresinden değerlendiriyorlar. Eğer siyaseten Erdoğan’ın hanesine kâr yazılacaksa, sorunun çözümsüz kalmasını isteyebiliyorlar.

Kürt meselesi özelinde daha net ifade edeyim: Süreç başarıya ulaştığı takdirde, Erdoğan’ın güçleneceğini görüyorlar. Bundan endişe ediyorlar. Dolayısıyla barışa destek vermek, barış umudunu büyütmek yerine aksi bir istikamette yürümeyi tercih ediyorlar. Ruşen Çakır’ın ifadesiyle “bardağın iyice dolmakta olduğunu görmeyi veya kabullenmeyi reddediyor, her zaman olduğu gibi bardağın iyice azalan boş tarafına dikkat çekmeye çalışıyorlar.”

Bu ruh halinin düzelmesi zor. Çünkü sürecin başından beri her seferinde büyük bir iddia ile öne sürdükleri tezler boş çıkıyor, çöküyor. Onlar gözlerini ne kadar çevirmeye çalışsalar da bardak doluyor. Toplum, barış ve demokrasi için büyük bir fırsat yakalandığını görüyor, bunun heba edilmemesi için çok dikkatli ve özenli hareket ediyor. Sürece taş koymak isteyenlere değil, süreç için risk alanlara destek veriyor. İyi ki de öyle yapıyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89