• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 18 °C

'Askeri çözümcülük' taraftar bulamıyor

Gülay Göktürk

Türkiye'nin Suriye politikası çeşitli fazlardan oluşuyor. Muhalefetin (pek etkili ve pek akıllıca bir polemik zannedip) habire tekrarlayıp durduğu "ailece görüşülen, Bodrum'da birlikte tatil yapılan" dönemi kastetmiyorum elbette.

Benim farklı fazlar dediğim, muhalif gösterilerin başlamasından bu yana geçen zaman içinde değişen politikalar...

İlk dönem, muhtemelen Esed'in gücünün aşırı küçümsenmesinden kaynaklanan bir değerlendirme hatasıyla, "bu işin birkaç ayda biteceği" varsayımı üzerine kurulu, aşırı agresif ve aşırı angaje bir dönemdi.

Türkiye'nin Suriyeli muhalifleri hazırlanan mülteci kamplarına adeta ısrarla davet ettiği; Türkiye'nin adeta muhalefet hareketinin "ana üssü" haline geldiği; Amerikan New York Times gazetesi de dahil Batı medyasında sık sık Antakya'daki Hür Suriye Ordusu kampları üzerinden Suriye'deki silahlı gruplara her türlü ağır silah gönderildiği haberlerinin çıktığı; Hür Suriye Ordusu savaşçılarının Türk sınırından sızıp çatışmalara katıldıklarının yazılıp çizildiği dönem bu dönemdi.

Bu kadar fütursuzca ve açıktan destek verilmesi hem Batı'da hem Türkiye'de belli bir tepki ve huzursuzluk yaratınca, hükümet daha itidalli ve dengeli bir politika izlemeye yöneldi. Esed'e karşı muhalefeti desteklemekten geri durmadı elbette ama ilk başlardaki aceleci ve agresif tutumun yerini, müttefiklerle birlikte hareket etmeyi önceleyen, provokasyonlara gelmeyen daha soğukkanlı bir çizgi aldı.

Yine de, bu dönemde izlenen politikanın ana fikri "askeri çözüm"dü; yani ABD başta olmak üzere Batı'nın Suriye'ye yapacağı askeri bir müdahaleyle Esed'in yıkılması, daha fazla kan dökülmemesinin tek yolu olarak sürekli savunuldu.

Ne var ki, ABD böyle bir müdahaleye hiçbir zaman istekli olmadı; hatta sık sık Türkiye'yi "fazla ileri gitmekle" eleştirdi. Bu isteksizlikte başka faktörler kadar Batı'nın muhalefetin niteliği konusunda giderek artan -ve bence de haklı olan- endişelerinin de önemli rol oynadığını ekleyelim.

Müzakereye şans vermek

Bugün gelinen noktada, Erdoğan-Obama görüşmesi sonrasında verilen mesajlardan da bir kere daha anlaşılıyor ki, ABD Suriye sorununda, Rusya ve Çin'i de çözüm sürecine katmaktan ve siyasi görüşmeler yoluyla çözüm opsiyonunu sonuna kadar zorlamaktan yana...

Bu bakımdan önümüzdeki dönemde Esed'e karşı verilecek mücadelenin ağırlığının siyaset ve diplomasi alanına kayacağı açıkça görüyor. Eğer Cenevre görüşmelerinden bir sonuç çıkmayacaksa, bunun da bu görüşme süreci içinde yaşanarak idrak edilmesi gerekecek.

Değişim başlatıldı

Bu durum, Türkiye'nin de Suriye konusunda yeni bir faza geçmesini ve politikasını şimdiye kadar savunduğu "askeri çözüm" noktasından siyasi ve diplomatik görüşmelere açık bir pozisyona doğru esnetmesini gerekli kılıyor.

Aksi halde, kimsenin hazır olmadığı bir askeri müdahale için çağrı yapıp durmaktan başka bir şey yapamayan etkisiz bir unsur haline gelmesi işten bile değil.

Kaldı ki, kanın bir an önce durmasını her şeyden çok önemsediğini söyleyen Türkiye'nin, kanı geçici olarak da olsa durdurma ihtimali olan bir "ateşkes ve müzakere" opsiyonunu reddetmesi tutarlı olmaz.

Cenevre görüşmeleri, masaya kimin oturacağından geçiş hükümetinin nasıl oluşacağına, muhalefetin niteliğine ve denetimine kadar birçok noktada çetin mücadelelerin verileceği bir alan olacak.

Türkiye'nin yapması gereken de bu alanı reddetmek değil etkilemeye çalışmak olmalı.
Ben Erdoğan'ın Obama görüşmesinin ardından verdiği mesajlardan, politika değişimi ihtiyacının hükümet tarafından da fark edildiğini ve hatta değişimin başlatıldığı izlenimi edindim.

Her iki tarafın da ısrarla vurguladığı "Esed'siz Suriye" sloganı bu değişiklikle çelişmiyor. Nihai hedef Esed'siz Suriye olsa bile, Cenevre'de başlayacak müzakerelerde hangi evrelerden geçilerek "Esed'siz Suriye" hedefine varılacağını şimdiden kestirmek mümkün gözükmüyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89