• BIST 9783.4
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 6 °C

AB-ABD, Türkiye'ye huzur vermeyecek

Oral Çalışlar

Siyasetin aktörleri diğer iki seçimi de dikkate alarak yeni uzlaşma arayışı içine girebilmeli. En büyük görev Başbakan'a düşüyor.

Bir okuyucum, AK Parti iktidarının ve Erdoğan’ın gitmesi gerektiğini savunurken yukarıda başlığa koyduğum cümleyi kullanmış ve “Görmüyor musunuz?” demiş. “Erdoğan’ı AB ve ABD istemiyor, bu yüzden huzur gelmeyecek, en iyisi Erdoğan gitsin” diyor okurum.

Son dönemde, özellikle Gezi olaylarından bu yana, Batı’nın kılcal damarlarında; AK Parti ve Erdoğan karşıtı psikolojinin güçlendiği açık. Aslında, en baştan itibaren, İslamcı kimlik nedeniyle bir güvensizlik vardı. Ancak ilk yıllardaki reformcu adımlar, Batı’da “Bir görelim, deneyelim” düşüncesinin öne çıkmasına yol açmıştı. 

Tabii; bu, ihtiyatlı, temkinli bir izleme biçimiydi. O yıllarda da yer yer, Batı başkentlerinden, Washington’dan, negatif mesajlar geliyordu. Tabii, Türkiye’den oraya uzanan 'olumsuz düşünce transferleri'nin de hiç kesilmediğini belirtelim. 

Gezi, bir kırılma noktası oldu. Hazirandan itibaren, Batı dünyasındaki Erdoğan ve AK Parti karşıtı psikoloji, farklı bir düzeye sıçradı. Daha önce, “Dur bakalım” diyen çevrelerde bile, huzursuz değerlendirmeler öne çıktı. 

Batı’nın tavrının; köklü nedenleri de var, güncel nedenleri de. Köklü ve geleneksel neden; İslamcı kimliğiyle tanıdıkları iktidara, başından beri kuşkuyla bakmaları. 

Güncel tepkinin nedenlerini ise Tayyip Erdoğan’ın giderek otoriterleşen uygulamaları, tek adamlaşma eğilimleri, kendisine yönelik operasyonları yasakçılıkla aşmaya çalışması, medyaya müdahaleler ve yolsuzluk iddiaları oluşturuyor. Başbakan’ın, “Ne derlerse desinler” diyerek, ilişkileri biraz da bilinçli olarak geren tavrını da 'fotoğrafa' ilave edebiliriz. 

Peki ne yapmalıyız? 

Erdoğan’ın son günlerdeki sosyal medya yasaklarının; Batı’daki olumsuz havayı daha da sertleştirdiğini, hatta son derece alaycı bir dilin geliştiğini gözlemlemek mümkün. Ayrıca, özellikle Avrupa’daki demokrat ve sol çevrelerde; Türkiye’yi, 'militarist' ve 'dünya barışına zarar verebilecek' bir ülke olarak değerlendirenler çoğalıyor. Bu 'olumsuz algı'nın daha da tırmanması halinde;

Türkiye’nin, 'içe kapanmacı'lığa ve 'otoriterleşme'ye doğru yolculuğu, hız kazanabilir. 

Erdoğan, seçimlerden hemen sonra, Batı ile yara alan ilişkileri tamir edecek yeni girişimlerde bulunmaya başlayabilmeli.

Daha da önemlisi; kendisinin de yükselişinde büyük ölçüde sorumluluğu bulunan 'tansiyon'u azaltarak, yeni bir 'ton'un gelişmesine fırsat tanıyabilmeli. AB ve ABD’nin huzursuzluk yaratmalarıyla sonuçlanabilecek bir gerginliğin tarafı ve nedeni olmamalıyız.

Türkiye, 17 Aralık’la başlayan ve bu hafta zirveye ulaşan gerilimden, ağır yara aldı. Başbakan ağır yara aldı, demokrasi birikimi ağır yara aldı. 

Siyasetin aktörleri, önümüzdeki diğer iki seçimi de dikkate alarak, yeni bir 'uzlaşma arayışı' içine girebilmeliler. En büyük görev, hâlâ halkın önemli bir ağırlığı açısından 'kilit' bir konumda olan Başbakan’a düşüyor. 

Erdoğan, sesindeki sorunlar nedeniyle dinlenmede olduğu şu günlerde, umarız, 'tansiyonun düşürülmesi' açısından, daha derinlemesine düşünme imkânı bulur. 

Okuyucumun endişelerini anlamaya çalışmakla birlikte, şu soruyu da sormadan edemiyorum: Ülkedeki bir iktidarın ömrünün, AB ve ABD’nin tercihlerine göre şekillenmesi, ne kadar normal? Yıllarca onların istemediği iktidarlar gitti, onların desteğiyle askeri darbeler yapıldı. İyi mi oldu? 

Paradoksal bir nokta da şu: AK Parti iktidarının ilk yıllarında, Erdoğan’ı ve hükümeti 'AB yanlısı', 'Amerikancı' diye suçlayan kesimler; şimdi, “Batı seni istemiyor” argümanına sarılıyor. 

Ancak ne olursa olsun, şu da bir gerçek: AB ile de ABD ile de makul ve normal ilişkiler kurmak, AB ile üyelik müzakerelerini ciddiye almaya devam etmek gerekiyor. AB kriterlerine, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. 'Batı karşıtı dil' üzerinden siyaset üretmek; hızlı etki gösterebilen, kolay sonuç getirebilen bir yöntem. Kalıcı başarılar ise 'Batı ile olan ilişki'yi derinleştirmekle mümkün.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89