• BIST 10370.71
  • Altın 4332.377
  • Dolar 40.2722
  • Euro 46.8086
  • İstanbul 24 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 17 °C

Hayrettin Karaman, Altan Tan'a cevap verdi

Hayrettin Karaman, Altan Tan'a cevap verdi
Hayrettin Karaman, Altan Tan'ın 'Söyle Hocam, İslam ümmeti içindeki kavim hakları nelerdir?' sorusuna cevap verdi. Verien cevapları toplu olarak tekrar veriyoruz.

Altan Tan kardeşime (1. Cevap)
"Bana yapılan hücumları hak etmediğim" ile ilgili cümlesinden dolayı kendisine teşekkürle yazıya başlıyorum.

Evet, ben de Altan Bey'i severim, hatırımda yanlış kalmadıysa onlar "Mekteb" dergisini çıkarırken katıldığım bir istişare toplantısında daha taze delikanlı iken onu tanımıştım, sonra çeşitli vesilelerle tanışma ve mahabbet ilerledi.

Bölünme konusu ile ilgili yazılarıma gelen tepkilerin çoğu insafsız, benim yazımdan çok –daha önceden oluşmuş ve şahsımla ilgili olmayan– kin, nefret, taassup, mazlum ve mağdur olma duygusu, farklı politik amaçlar... bu tepkiye sebep olmuş gibi görünüyor.

Yazılarımı peşin hükümden sıyrılarak okuyanlar görüp anlayacaklardır ki, benim maksadım "mazlum ve mağdur ümmet gruplarının" dertlerine bîgane kalmak, onları örtmek, çözüm yollarını tıkamak değildir ve olamaz. Tek amacım "ümmetin daha fazla bölünmesini engellemek ve bölünmenin en başta gelen sebeplerinden biri olan "ırkçılık ve zulmü" ortadan kaldırmaya katkıda bulunmaktır.

Altan Bey'in mektubundaki sorularını ve teklifini ayrıca ele alacağım. Şimdi yazılarımda yer alan ve yukarıda ifade ettiğim maksadımı açıkça ortaya koyan kısımları yeniden dikkatlenize sunuyorum:

Meselem "üniter laik devleti" savunmak değildir; meselem ümmetin birliğidir. Kaza kader icabı laik ulusal yönetimlere tabi olmuş ümmet parçaları arasında, "din kardeşliği" temelinde birliği korumak, dayanışmak, düşmanın oyununa gelerek çatışmamak, daha fazla bölünüp parçalanmamaktır benim meselem. Biz ümmette dindarlığı, din kardeşliği şuurunu, imanını ve hayatını güçlendirmeye çalışalım; bunu yaptığımızda, bu konuda başarılı olduğumuzda "ümmeti birliğe götüren adımlar" arkadan gelir ve ona kimse mani olamaz.

Herhangi bir laik-ulus devletinde milliyetçilik ideolojisine sarılarak ümmet bölünüyor ve belli bir kavmiyet herkese dayatılıyorsa buna karşı mücadele etmek de "müslüman ümmet"in vazifesidir. Ama çare bölünmek değildir; –madem ki laiklik ve demokrasi iddiası vardır– bu rejimin gereği olarak "vatandaşlık esasında birlik ve eşitlik" peşinde koşulacaktır.

İslam devleti olsaydı "vatandaşlık" yerine "din" konacak, tam eşitlik din birliğine, adalet ise insan olmaya bağlı olacaktı.

Biz "zulmü alkışlamayan, zalimi sevmeyen, onun hasmı olan ama mazlumu seven" bir kültürden geliyoruz. Kime ve nerede olursa olsun zulmü lanetleriz. Kötü niyetle kullanılacağı bilinen hürriyetler konusunda ise ihtiyatı elden bırakmayız.

Ümmetin bir parçası bütünden ayrılıp yarı/gevşek bağlı veya bağımsız bir devlet kurunca bölünme gerçekleşir; bölünme gerçekleşince menfaatler ve ihtiraslar çatışır, bölünme çatışmaya müncer olur... Tarih boyunca da böyle oldu.

İşte bu sebeple "ümmet bir devlette birleşmiş iken" bunun bir şekilde bölünmesi caiz olmaz. Ama tarihi olaylar ve şartlar sonucu bölünme olmuş ise bu defa "tam bağımsızlıktan birleşmeye doğru giden yoldaki adımların tamamı meşru olur."

(Altan Bey ile, yazışma suretiyle musahebeye devam edeceğim)

***

Altan bey soruyor (2. Cevap)
"İslam ümmet anlayışına göre Arnavut, Boşnak, Kürt, Türk , Arap, Gürcü, Fars... birlikte yaşayan müslüman kavimlerin İslam ümmeti (milleti) içindeki kavim hakları nelerdir?"

"Filanın şimdi söylediğini hocalar niçin daha önce söylemediler?" diye de serzenişte bulunduğu için yaklaşık yirmi yıl önce yazdığımı aşağıda, bu iki soruya cevap olarak sunuyorum:

İslâm dînî fıtrîdir; insanın fert ve toplum olarak yaratılıştan gelen, tabîatı icabı olan vasıf ve özelliklerine uygundur, bunlarla örtüşmektedir. "Allah'ın insanlara yaratırken verdiği mahiyetten (fıtrattan) ibaret olan tevhid dînine kendini ver; sağlam din işte budur, fakat insanların çoğu bilmezler" (Rûm: 30/30) meâlindeki âyet fıtrat ile hak din arasındaki bağı ifade etmektedir. İnsan türünü diğerlerinden ayıran akıl, irade, estetik duygu gibi fıtrî özellikler yanında insan gruplarını, topluluklarını birbirinden ayıran özellikler de vardır. Kur'ân-ı Kerîm bunlardan ikisine işaret etmektedir: "Allah'ın işaretlerinden biri de sizi topraktan yaratmasıdır, sonra siz zaman içinde yeryüzüne yayılan insan nev'i oldunuz.... O'nun işaretlerinden biri de gökleri ve yeri yaratması ve sizin dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Bilenler için şüphesiz bunlarda büyük işaretler vardır."(Rûm: 30/20,22). İnsanlar bir kökten geldikleri halde yeryüzüne dağılıp çoğalıyorlar, dilleri ve renkleri farklı "alt neviler", gruplar oluşturuyorlar. Renk biyolojik farklılıklara, dil ise kültür farklarına işaret eden anahtar kelimelerdir. Yine âyette geçen "insanların dağılıp yerleştikleri yeryüzü" insan gruplarının bağlandığı, sahiplendiği toprağa; yani coğrafî unsura işaret etmektedir. Biyolojik, kültürel, coğrafî... özelliklerin bir araya getirdiği, birleştirdiği insan gruplarına Kur'ân-ı Kerîm'de "kavim" denilmektedir.

İslam kültüründe, yakından uzağa soy ilişkisi "şa'b, kabîle, aşiret" gibi kelimelerle ifade edilmiştir: "Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve tanışmanız için sizi boylara (şu'ûb) ve kabilelere ayırdık, şüphe yok ki Allah nezdinde en kıymetli olanınız O'na isyandan en fazla sakınır olanınızdır; Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." (Hucurât, 48/13).

Kur'ân-ı Kerîm'de "millet" kelimesi "toplumun dîni"(Yûsu: 12/37), "ümmet" kelimesi ise "bir peygambere, bir dîne... mensup insan topluluğu, gruplar" mânâsında kullanılmıştır. Bugün bizim millet dediğimiz toplum yapısını ifadeye en yakın kelime "kavim"dir (Arapça'da el-kavm). Kur'ân-ı Kerîm'e göre insanlar bir kökten (topraktan), sonra bir ana-babadan (dem ile Havvâ'dan) yaratılmışlardır. Aynı kökten gelmelerine rağmen yeryüzüne dağılmışlar, dilleri ve renkleri farklı kılınmış (farklılaştırılmış), farklı kelimelerle ifade edilen gruplara, topluluklara (cemâat ve cemiyetlere) ayrılmışlardır. Bütün bu oluşma ve gelişmeler fıtrat (yaratılış) icabıdır, tabiîdir, Allah'ın irâdesi ile olmuştur. Ayrıca birçok âyet ve hadîs yardımlaşma, ilgilenme, dayanışma, koruma konularında yakınlara öncelik vermektedir. Akraba, arkadaş, komşu, hemşehri... bu mânâda "yakınlar" içinde yer almaktadırlar.(Nisa:4/36) İstisnâî durumlar dışında zekât sarfında da bu önceliğe riâyet edilmiştir. Hem geçmişin, hem gelecek nesillerin, hem de hâlen üzerinde yaşayanların hakkı bulunan yurdun (mülkün) korunması İslâm'ın önemli amaçları arasındadır. İnsanın, diğerlerine nisbetle yakınlarına daha fazla sevgi duyması da tabiîdir. Bütün bu tabiîlik, fıtrîlik ve teşvikler göz önüne alındığında "aynı tarihi, kültürü (dîni, dili, âdetleri, zevkleri...) yurdu, mensubiyet şuurunu paylaşan insanların millet, kavim gibi bir isim altında bir grup teşkil etmelerine, bu grup içinde birbirini daha ziyade sevmelerine, korumalarına, dayanışmalarına, kültürlerini (ümmet camiâsına nisbetle alt-kültürlerini) geliştirmelerine ve bir değer, bir zenginlik olarak insanlığa takdim etmelerine" bu mânâda bir milliyete, hatta gerektiğinde milliyetçiliğe İslâm'ın bir diyeceği yoktur. Yeter ki bu milliyetçilik, ümmetin diğer gruplarıyla (diğer İslâm kavimleri ve bugünkü realiteye göre ulus/milletlerle) ilgiyi kesmeye, bütünlüğü bozmaya, onlara ve diğer insan gruplarına haksızlık etmeye, İslâm öncesi inanç ve âdetlere dönerek tabîî ve hukuki düzenin bozulmasına sebep olmasın! Şüphe yok ki, İslâm'ın öngördüğü ve müslümanları dâvet ettiği toplum yapısı ümmettir. Burada ümmetten maksat "Hz. İbrâhîm'in (a.s) ismini koyup(Hac, 22/78) geliştirdiği, soyundan gelen son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.) ile tamamlanan dîne (İslâm'a ve bu mânâda millete) mensubiyet râbıtası ile birbirine bağlı insanların ve grupların oluşturduğu toplum yapısıdır." Bu toplumun fertleri birbirinin kardeşidir (Hucurât, 49/10), bu toplumun yurdu bütün mü'minlerin yurdudur, bu toplum, İslâm'ı din olarak benimsememiş, başka bir dîne mensup olmuş millet ve ümmetlerden ayrı ve farklı, onları -barış, adalet ve ahlak çerçevesinde ilişkiler (diyalog) kurarak- kendi câmiasına dâvet eden, insanlığa alternatif bir dünya görüşü ve hayat düzeni sunan bir ümmettir. Siyâsî, sosyal, ekonomik, hukûkî bağlar ve bağlantılar yanında "bir üst kültüre bağlılık" bu ümmetin guruplarını birleştirmiş ve bütünleştirmiştir.

İslâm'ın mensuplarını dâvet ettiği câmia (ümmet) gerçekleştiği takdirde hiçbir müslüman fert ve grup bu câmianın dışında kalmayacak, ona dahil olacaktır. Milliyet ve milliyetçilik bu câmianın dışında kalmaya ittiği ve sebep olduğu zaman -İslâm yönünden- meşrûiyetini kaybeder. Böyle bir câmia fiilen gerçekleşmemiş veya bozulmuş olursa müslümanların gruplar (bu arada kavimler, milletler; yani uluslar) halinde birlikler, toplum yapıları oluşturmaları, birlik ve değerlerini korumak için gerekli tedbirleri almaları tabîî ve zarûrîdir. Bu zarûretle karşı karşıya bulunan grup (topluluk, toplum) bugün anlaşılan mânâda bir millet (ulus) ise milliyetin temel unsuru (kimliğin belirleyici ögesi) İslâm olacaktır. Toplum, mevcut yapısını tarihî bir zarûret ve ârıza olarak görecek, imkânların elverdiği ölçüde ümmet yapısına geçmeyi, bu yapıda birleşmeyi amaç edinecektir. Bu kayıt ve şartlar içinde ve bu mânâda bir milliyet ve milliyetçilik meşrûdur ve günümüzde zarûrîdir. Bugün dünyada elliden fazla İslâm ülkesi vardır ve müslümanların kimlikleri üç unsurdan oluşmaktadır: Dîni, kavmiyeti ve ülkesi. Günümüzde bir müslüman "T.C. vatandaşı, Müslüman, Türk, Kürt, Çerkez...", "İran İ.C. vatandaşı, Müslüman, Farsî", "A.B.D. vatandaşı, müslüman, zencî"... şeklinde tanımlanmaktadır. Müslüman hangi ülkenin vatandaşı ve hangi kavmin, etnik grubun mensubu olursa olsun her şeyden önce müslümandır, sonra bir ülkenin vatandaşıdır, sonra da bir etnik grubun mensûbudur. Bu sıra bozulmadığı, her bir unsurun hakkı verildiği, amaç bölünme değil, bütünleşme olduğu müddetçe müslümanlar arasında kimlik farkı kısmen tabîî ve kısmen zarûrî olarak meşrûdur, zararsızdır, faydalıdır, "tanışmanız, tanımlanabilmeniz için" buyruğuna uygundur. (Müsahebeye devam edeceğim)

***

Aldırmayan "bizden değildir" (3. Cevap)
Altan Tan kardeşimiz, "Yine yazınızda belirttiğiniz 'Vatandaşlık esasında birlik ve eşitlik' ile neyi ifade etmek istediğinizi merak ediyor, öğrenmek istiyorum." diyordu.

Cuma günü yazımızda "teorik olarak İslam'da, farklı alt kültür gruplarının hakları ve ödevleri" konusunda bazı şeyler yazmıştık. Yukarıdaki soru üzerine bugün de "laik-demokratik-ulus devletlerinde" farklı etnik gurupların haklarına temas etmemiz gerekiyor. Soruda yer alan ifademiz şudur: "vatandaşlık esasında birlik ve eşitlik". İslam'da devletin insan unsurunu birbirine bağlayan en hakim ve üstün bağ dindir, inançtır. Laik ve seküler sistemlerde ise bunun yerini vatandaşlık alıyor ve teorik olarak "etnik aidiyetleri, alt kültürleri ne olursa olsun bütün vatandaşların haklarda ve ödevlerde eşit olmaları" gerekiyor. Peki fiilen bu eşitlik gerçekleşiyor mu?

Cumhuriyetin ilanından sonraki politikalara bakılırsa "bütün unsurları her yönden türkleştirmek" için her çareye başvurulduğu görülüyor. Hem İslam'a hem de farklı kültürel ve etnik aidiyetlere karşı takınılan tavır, yapılan uygulamalar zaman zaman isyanlara bile sebep oluyor; ancak isyanlar, acıları hala hissedilen şiddetli tedbirerle bastıtılıyor. Gün geçiyor, devran dönüyor, dünyanın geldiği nokta, her bir ülkeyi ve toplumu, eskiye nispetle daha fazla etkiliyor; bu yüzden insan hak ve hürriyetleri konusunda ilerlemeler, iyileştirmeler gerçekleşiyor. Bugün gelinen noktada "herkesi zorla belli bir etnik aidiyete sokmak ve orada eritmek" yerine "farklıların bir arada insanca, adil paylaşım çerçevesinde yaşamaları" ilkesi itiraz kabul etmez bir kural oluyor. İşte bu gerçeği göz önüne alarak kürt meselesinde de "vatandaşlık ortak bağının esas alınması, hak ve ödevlerde bu ortaklığa göre eşitliğin gerçekleştirilmesi" çözüm olabilir dedim. Bu çözüm benim iman ve davamın oluşturduğu çözüm değil, onu daha önce yazdım, ama mevcut şartlarda, "insan hak ve hürriyetlerine bağlı demokrasilerde" çözüm olsa olsa böyle olur" diyorum.

Eşitlik derken bir de "birlikten" söz ediyorum. Hem birliği hem de eşitliği sağlamak soğukkanlı, geniş ve derin müzakereleri gerekli kılıyor. Fatklı gurupların ve her bir grubun iç bölümlerinin ve fertlerinin aynı sonuca razı olmaları, imkansız gibidir. Bu noktada karşılıklı fedakârlık ve uzlaşma kaçınılmazdır.

Meseleye çözüm getirmek üzere belli insanların bir araya gelmelerinde elbette fayda vardır. Yeter ki, bu insanlar iyi niyetli ve ehliyetli olsunlar. Ben bunlardan bir olarak görülür ve davet edilirsem elbette katılır, düşüncemi söylerim, elimdem gelen gayreti sarf ederim. Çünkü akan kan da, heba olan servette ümmete aittir; buna göz yuman, aldırmayan, bunu dert edinmeyen "bizden değildir".

Altan Tan'ın sorusu: Hocam, İslam'da Kürtlerin hakları nelerdir?

  • Yorumlar 19
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Abdullah Saydin31 Mayıs 2012 Perşembe 18:31Vatandaşlık

      Sayin hocam siz çözümde islami kuralları bır tarafa bırakıp illede statükonun var oluş şekliyle vatandaşlığı esas alıyorsunuz. Lütfen dini açıklamalarla yetının Kemalistlerın elınde faşist diktatörlüğe dönüşen dünyevi şeklın yorumunu sosyologlara,siyaset mühendislerine ve filozoflara bırakın.Feylesofların jargonuna sığınırsanız dini açıklamalarda cevapsız bırakırlar.Kimse ırkçılığını müslümanlıkla örtmeye kalkmasın.

      Yanıtla (2) (0)
    • Mir Tatosi01 Haziran 2012 Cuma 17:42dikkat

      Kötü niyetle kullanılacağı bilinen hürriyetler konusunda ise ihtiyatı elden bırakmayız.bu cümle Hocanin meramini cok net ortaya koyuyor.yani kürtler kötü niyetli olduklari icin hürriyet yada özerklik istemeleri fitne ve fesat liga kaciyor hocaya göre!!! buna da amin deyin diyor kürtlere. kürtler eski kürtler degil kandiramazsiniz.yüztane dogruyu bir yalnisi kabul ettirmek icin yazilmis bir yazidir bu yazi... saygilar

      Yanıtla (0) (0)
    • Kurdistan02 Haziran 2012 Cumartesi 04:43Mir Tatosi yazacaklarımı yazmışsın

      Değerli yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; büyük harflerle yazılan, hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • heval05 Haziran 2012 Salı 09:33faşist duygulardan kurtulun

      Değerli yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; büyük harflerle yazılan, hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • insaninsana05 Haziran 2012 Salı 21:55Bakışlar her şeyi anlatıyor.

      Değerli yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; büyük harflerle yazılan, hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • RIYAKARLIK06 Haziran 2012 Çarşamba 01:55BU KADARINA PES

      hocayı okuyunca ahmet altan gıbı bır yazar ve dusunure bı daha hak verdım..sız dını ırksal cıkarlarınız ıcın kullanmaktan ne zaman vazcgecıp ıslamı allahın belırttıgı sekılde anlatıp yasaycaksınız...?? allahtan kork yazdıgın yazının neresı sayın tan'a cevap.. ıslamı acıdan kurt ırkın hakların soruyor sızın yazdıgınız komsular alısverıste gorsun hesabı...

      Yanıtla (0) (0)
    • M. Celalî07 Haziran 2012 Perşembe 22:00Kaygılanmayın

      Hoca Efendi

      700 yıldır Devletinizin dinlileri de yöneticimiz oldu, dinsizleri de, ama Ağrı, Hakkari, Muş vs.. halen Türkiye’nin en geri bölgeleri.

      Yanıtla (0) (0)
    • pasa ismail08 Haziran 2012 Cuma 19:12insaf..

      hocam çok güzel bir şekilde islamı ölçüsünü veriyor.. neresini anlamadınız..
      genel çercevesini anlatmış .. bu çerceve dahilinde gerçekleşmesi gerek diyor .. hocamın kitaplarını okumanızı tavsiye ederim..

      Yanıtla (0) (0)
    • Mazlum Bir Kürd08 Haziran 2012 Cuma 20:47Cevapların Soruyla Bir Alakası Yok

      Sorularla cevapların hiç bir alakası yok arkadaşlar. Her ne kadar çaktırmamaya çalışsada sayın KARAMAN milliyetçiliği din ile meşrulaştırmaya çalışmıştır.

      Yanıtla (0) (0)
    • Nedim DİT09 Haziran 2012 Cumartesi 00:09Karaman'ın Koyunu...

      Bir yorumcunun da belirttiği gibi Sayın Karaman'ın verdiği "cevap"ların soruyla ilgisi yoktur. Sayın Karaman, "Kürt" kelimesini kullanmamaya özellikle dikkat ediyor sanki elini "cız" edecekmiş gibi... Ve bir başka yorumcunun da belirttiği gibi damarlarına zerkedilen milliyetçi duygudan kurtulamadığından -ki bu bir "ırkçı milliyetçilik"tir- bunu dini duygularla kapatmaya çalışıyor. Sayın Altan'ın , Karaman'ı kutsayarak ona soru sorması, onu hakem tayin

      Yanıtla (0) (0)
    • Xusrew Sever09 Haziran 2012 Cumartesi 00:18Bu adam bir yalanci!

      Değerli yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; büyük harflerle yazılan, hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • salih zehrai09 Haziran 2012 Cumartesi 00:20aa

      valla neye cevap verdiği hiç belli değil.yazısında sanki bir şeyleri gizlemeye çalışıyor..

      Yanıtla (0) (0)
    • Mihemed Soysal09 Haziran 2012 Cumartesi 13:55Bediüzzaman ve Hayrettin Karaman

      Sayın Hayrettin hocamız,Kürtlerin Türkiye'nin vatandaşı bulunmalarını kaza ve kadere bağlıyor.Bu veche ile baktığımızda ümmetin bugün 55 devlete bölündmüşlüğünü de kaza ve kadere hamledip kabullenmemiz icap eder aksi durumda kaderi tenkid olur.Oysa ki biz acizler kaderi değiştiremeyeceğimize göre,bu ayrı yapıları Bediüzzamanın Birleşik İslam Cumhuriyetleri Kürtleri de bir cumhuriyet sayarak Avrupa Birliği tarzı ile yüksek bir idealde ümmeti birleştirmemi

      Yanıtla (0) (0)
    • ismail yusuf13 Haziran 2012 Çarşamba 13:48bu hiç olmadı...

      hocam. ALLAH rızası için şu ağzındaki tozlu/tuzlu baklayı çıkart be hocam. alt tarafı 3 basit soru. şeriat ehillerine yakışır bir şekilde cevaplayıp gidersin. ama öyle dolambaçlı bir yola başvuruyorsunuz ki içinden çıkılmaz hale getiriyoruz gibi oluyor. kanımca milliyetçiliğiniz çok ağır basıyor ve doğruları nette bir şekilde söylemekten korkuyorsunuz/kaçıyorsunuz. çok yazıkkkk

      Yanıtla (0) (0)
    • buzadam21 Haziran 2012 Perşembe 12:43bakış açınızı değiştirin

      Hayrettin Hocamız İslam'da asıl kimliğin ümmet çatısında altında toplandığını ve alt kimliklere bölündüğünü ifade ettiği halde, "bakın Kürt bile demeden imtina etmiş" diye olayı hala milliyetçiliğin sığ sularına çekmeye çalışan arkadaşlar, kelimenin en edebli tabiriyle kötü niyetli insanlardır. Esas burada yorum yapan zatlar milliyetçi gömleklerini bir kenara bırakarak, yazıyı bir kere daha okusun.

      Yanıtla (0) (0)
    • Salih Allahverdi23 Haziran 2012 Cumartesi 09:02Birleşik islam Devletleri yapısında Kürdistan da olmalı mı?

      Değerli Hocam: Her müslümanın idealinde, Birleşmiş İslam Devletleri gücünün ve birlikteliğinin oluşturulmasıdır. Bediüzzaman'a göre İttihad-ı İslam'ın gerçekleştirilmesidir. Soracağım şu bu yapı içerisinde Türk ve Türklerin ismiyle anılan bir coğrafya yer alacağı gibi; Kürt ve Kürdistan ifadesi ve kabul gören bölgeleri olacam mı? veya Eyaletleri..

      Yanıtla (0) (0)
    • Adem29 Haziran 2012 Cuma 11:39kuran anlayışınız

      gerçeekten hayret ediyorum Allah ın yaratığı bu mazzlum KÜRTLER e itirazın nerden geliyor.Hah belki Rum süre:22 ayet ve bunca hadisi şerifler....

      Yanıtla (0) (0)
    • azadvahap01 Temmuz 2012 Pazar 21:58ümmetçilik

      sayın hocam islam ve ümmet bahsediyorsunuz her şey güzelde isam ve ümmet denince türklük akla gelmeli.türk olmayan müsülümanlar nerede olacak. gayri müslüm yurttaşlar ne olacak .bu cennet vatanı ceheneme çeviren türk islam sentezi değilmi.düne kadar kürtleri yok saydınız üstad SAİD_E KÜRD_İ yi türk isalam sentezi doğrultusunda kullnıldığında nerdeydiniz.hz. ALİ şöyle buyurur*haksızlığın karşında susarsanız önce hakınızı sonra şerefinizi kaybedersi

      Yanıtla (0) (0)
    • M.NECATİ DAŞ22 Ağustos 2012 Çarşamba 00:16BU KARDEŞLİK ÇAKMA..

      Ben ümetin içindeki kardeşliğe inanmıyorum.
      Türkiye cumhuriyeti anayasasında bu ülkede nasıl herkes türk sayılıyorsa ümetçilikten'de diyanetinden'de,demokrasisinden'de herkes türk sayılıyor.Bu Kardeşliğin adı çakma kardeşliktir..

      Yanıtla (0) (0)
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89