• BIST 9891.05
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 11 °C

Kürtlerin Devletsizlikle imtihanı!

Sinan Çiftyürek

IŞİD, Kobanê’ye yeniden saldırarak işgale yöneldi, beterin beteri kentin kapılarına dayanmış olması. Katliam tehlikesi karşısında, HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın yanı sıra Salih Müslüm başta olmak üzere Rojava liderleri de, koalisyon güçlerine “durum kötü acil müdahale gerekir” çağrısında bulundular. Bu çağrı öncesinde de, Federal Kürdistan Peşmerge Bakanlığı; “Rojava’da IŞİD tehdidi altındaki Kobani’ye destek vermek için büyük bir gücü seferber etmeye hazır oldukları”nı açıkladı. M. Barzani ise, “bütün Kürdistanlıların farklılıklarını bir yana bırakarak hep birlikte Kobanê topraklarını savunmasını talep ediyorum” dedi ve devamında, uluslararası topluma, “Rojava halkını teröristlerden korumak için harekete geçmeli” çağrısını yeniledi.

Aynı günlerde başta Kuzey Kürdistan olmak üzere Kürtlerin bulunduğu her yerde Kobanê üzerindeki IŞİD kuşatmasına karşı sürdürülen büyük direnişle dayanışmanın da ötesinde bizzat cephede savaşmak için binlerin tel örgülerini aşarak Kobanê’ye aktıklarını gördük. Bu durum devam ediyor.

Bunlar yaşanırken, IŞİD’e karşı beklenmedik bir hızla başta ABD, Fransa, İngiltere gibi küresel emperyal güçler olmak üzere 40 devletin yer aldığı askeri ittifak oluştu. Bir örgüte karşı, 40 devletin ittifakı (!) Ayrıca değerlendirmeye muhtaç bir konudur!

Çok geçmeden 19 Eylül’de ABD ve müttefikleri Irak’ın yanı sıra Suriye’de de IŞİD mevzilerini bombalamaya başladılar ki Kobanê çevresinde ki IŞİD mevzilerinin de vurulmaya başlandığı basına da yansıdı ve YPG yetkilileri de doğruladı. Burada yeni olan bir diğer öğe Batı bloğunun Suriye’de IŞİD mevzilerini bombalama da, Rusya ve Suriye’nin de onayını aldığı görülüyor.

Bu trafiğin yoğun yaşandığı günlerde, Türk devleti, IŞİD’in Kobanê’ye saldıracağından önceden haberdar olmalı ki; Musul’da IŞİD tarafından rehin mi tutuldukları yoksa misafir mi oldukları pek de anlaşılmayan 46 Türk “rehine” serbest bırakıldı. Yine Türkiye, günler hatta haftalar öncesinden “Suriye Kuzey’inden yeni bir güç dalgası olacak, hazırlıklı olmalıyız” propagandası eşliğinde “tampon bölge kurulmalı” tezini işlemeye başladı!

Bunlar yaşanırken olan yine Kürt halkına oldu, boza yeniden Kürt halkının ensesinde pişirilmeye başlandı. Kürt halkı, bir kez daha toprağını, maddi, manevi varlıklarını ve önemlisi canlarını geride bırakarak kitlesel göç etmek zorunda kaldı.

Ortadoğu-Kürdistan merkezli peş peşe ve bağlantılı gelişmeler yaşanıyor, olaylar baş döndürücü hızda. Açık veya örtük operasyonlar var, önemlisi operasyon içerisinde operasyon yapılıyor. Kürdistan merkezli gelişmeleri özetlemek gerekirse;

I- IŞİD’in Şengal işgali, Kürdistan yönetimince planlanan bağımsızlık adımını birden fazla alanda teste tabi tutarak sorun ve zaaflarını açığa çıkarttı. Güney, bağımsızlığa yönelirken, askeri, siyasi ve ekonomik alanda hangi adımları atması gerektiği bir musibet (IŞİD işgal ve saldırıları) üzerinden açığa çıktı. Ya IŞİD yerine İran veya Türk devleti bağımsız Kürdistan’a saldırsaydı ne olacaktı?

Mesud Barzani, Güney Meclisinin ’de yönelimi doğrultusunda Peşmerge Bakanlığı’ndan “altı ay içerisinde Peşmerge güçlerinin millileştirilmesi programını uygulamaya koymasını” istemesi ve IŞİD ile savaşan Peşmerge güçlerinin “bağlı oldukları partilerin bayraklarını taşımalarını yasaklaması” da söz konusu IŞİD musibetinden ileriye çıkarılan derslerden sadece biridir. Ayrıntıları üzerinde “Irak, Suriye, Ürdün’ün geleceği ve Kürdistan’ın test edilen bağımsızlığı” başlıklı makalede durmuştum.

II- Nasıl ki IŞİD’in Güney’e saldırı ve işgalleri üzerinden Kürdistan’ın bağımsızlığı test edilip birden fazla yetersizlikleri açığa çıktıysa, Kobanê’nin kuşatılması üzerinden de “devletsizlik” ve “Demokratik Konfederalizm” teorisi test edilerek geçersizliği pratikte sergilendi. Kürt halkının İran, Türkiye, Suriye ve Irak devlet yapısı içerisinde “Devletsiz topluluklar” (Demokratik Konfederalizm) olarak kendi kendini yönetme tezinin, Ortadoğu’nun mevcut ikliminde siyasal karşılığının olmağı açığa çıktı. Türklerin, Farsların ve Arapların devleti olacak, Kürtler ise, bu devletlerin sınırları içerisinde “devletsiz topluluklar” olarak yaşayacak önermesinin teorik karşılığı zaten yoktu pratikte de, Kobanê kuşatması ve kuşatmaya karşı geliştirilen direniş üzerinden çöktü.

Devletsizlik tezi, biz komünistlerin nihai hedefidir, ancak küresel olarak sınırların kalktığı en azından kalkmağa başladığı koşullarda Kürdistan’da da karşılık bulabilir ama bugün değil! Dünya’da devlette- devletsizliğe en yakın duran Avrupa Birliği’nde bile halen karşılık bulamadığı koşullarda, Ortadoğu ve Kürtler özelinde “devletsiz topluluklar” tezinin karşılığı bugün yok. Yoktur çünkü acı gerçeğimiz şudur; 20’yi aşkın Arap devletinin var olduğu Ortadoğu’da bugün aynı Arap ulusundan Şii ve Sünniler de bile ayrı ayrı devletleşmenin kanlı kavgaları sürüyorken, Kürtlere devletsizlik fikri lüks gelmektedir. Irak ve Suriye üzerinden yaşanan kanlı dini hesaplaşmalar, IŞİD’in başta Irak, Suriye olmak üzere Sünnistan hedefine karşı iki ülkeden de B planı olarak hazır bekletilen Şiistan devletçikleri projeleri ortaya saçılmışken, Kürtlere, “devletsiz topluluklar olarak kalın” önermesinin teori ve pratikte izahı yok!

Kürtlerin son yüz yıldır çektikleri büyük acılar, bir yanıyla devletsizlikle imtihanının ürünü değil midir? Bizzat savaşan PYD ve YPG yöneticilerinin, daralan IŞİD çemberi karşısında son günlerde uluslararası devletlerden ve oluşan koalisyondan “silah yardımı ve müdahale bekliyoruz” çağrıları bizzat Kürtlerin devletleşmesinin nasıl da zaruri olduğunun yeterince kanıtı değil mi? Bir taraftan Irak devletinden el koyduğu en son gelişmiş tank ve 50 km menzile varan toplar gibi silahlarla saldıran IŞİD; diğer taraftan klasik gerilla silahını aşmayan silahlarla savaşan dahası alan savunması yapan Kürt gençleri! Bu tablo başlı başına Kürtlerin devletsizlikle acı imtihanını sergiler. Her uçak ya da tank saldırısına maruz kalan Kürt halkının yollara düşerek yaşadığı dram, Ortadoğu gerçekliğinde devlet talebine yeterince davetiye çıkartıyor sanırım.

III- Şengal ve Kobanê gerçekliği, Kürdistan’ın Güney ve Batı parçasının geleceklerinin örtüştüğünü her geçen gün daha netlikle ortaya koyuyor. Burada öne çıkan sorun, Kürt siyaseti, Kürdistan parçalarının örtüşen geleceklerine uygun davranabilecek mi? Kürdistan siyasal yapılanmalarının, parçaların örtüşen geleceklerine paralel davranmaları için Şengal ve Kobanê üzerinden yaşananlardan daha güçlü bir davet çıkarılamaz. Eğer Batı ve Güney Kürdistan’da son yaşananlar, gerek parçalarda gerekse parçalar arası siyasal yapıların, ulusal demokratik ittifak kurmalarına yeterli bir perçin olamıyorsa, o halde Fransız Dışişleri Bakanının şu söylediği doğru: “Kürt parti ve örgütlerini birleştirmek Kürdistan dağlarını birleştirmekten daha zordur”!

Uzatmadan belirteyim; parçalar arası Ulusal Kongre bugün toplanmayacaksa ne zaman toplanacak sorusu haklı olarak sorulmalıdır, soruluyor da! Ulusal Kongre ihtiyacı, en çok Batı ve Güney Kürdistan için geçerlidir ancak buralarda etkin olan siyasal yapılar arasında hem devlet-devletsizlik üzerinde temelde görüş farklılıkları, hem aralarında “ben daha çok nasıl egemen olurum” yarışı var ve hem de bunların da etkisiyle bugün basın üzerinden birbirlerine ağır saldırı dili kullanılıyor. Örneğin, Mesut Barzani ve Güney Hükümeti’nin peş peşe uluslararası güçlere Kobanê’ye yardım ve IŞİD mevzilerine müdahale çağrısı yaptıkları bugünlerde bile Mustafa Karasu, “Tam tersine KDP şimdiye kadar DAİŞ’in kazanmasını, YPG’nin yenilmesini istiyordu” diyebiliyorsa (28-09-2014 Ö. Gündem) Ulusal Kongre’nin gerçekleşmesi zor demek.

Bugün Kürt siyasal yapıları iki Kürdistan parçasının örtüşen geleceğine uygun ya ortak tavır geliştiriler ya da geliştirlmeye zorlayacak operasyonlara maruz kalabilirler! Dilerim birincisi olur.

IV- ABD ve müttefiklerinin, Suriye’de de IŞİD mevzilerini bombalaması üzerine, hem BAAS rejimi hem de PYD’den “ABD ile işbirliğine hazırız” açıklamaları gelmeye başladı. Herkes ABD ile ilişkilenmek istiyor ABD ise bir yandan resmi olarak halen müttefiki Suriye Ulusal Muhalefetini desteklediğini açıklıyor diğer yandan aynı ABD kendi emperyal çıkarlarını merkeze alarak bu ilişki trafiğinde tarafları kendi eksenine çekme hesabı içerisinde.

Kürt ulusal parti ve örgütleri, özelde de PYD; IŞİD Kobanê kapılarına dayanmışken yanı büyük bir katliam tehlikesi tam da kapıdayken, “ABD ve Batı desteğini istemiyoruz” demiyor, dememeli de. ABD’nin hem dünya halkları hem de Kürt halkı karnesinin geçmişi çok ama çok kirli olduğu biliniyor. Ayrıca bugün gerek Güney Kürdistan gerekse Kobanê’de IŞİD mevzilerini bombalayıp Kürt savaşçılarının elini güçlendiriyorsa, bunu kendi emperyal çıkarları gereğince yaptığını da bir an olsun unutmayalım. Fakat nasıl ki ABD çıkarları gereği herkesle işbirliği yapıyorsa Kürt siyaseti de Şengal, Kerkuk ve Kobanê halklarının çıkarları gereği “şeytanla bile işbirliği yapabilmeli”.

ABD ve dünyanın belli başlı emperyalist devletleri dahil 40 devlet; Rusya ile Çin’in başını çektiği Şanghay İttifakına karşı değil de sadece bir örgüte (IŞİD’e) karşı koalisyon kuruyorsa, besbelli ki işin içerisinde ne bölge halklarının insani kaygılarla korunması ne de IŞİD’in çok güçlü olması yoktur. ABD’nin başını çektiği Batı blokunun bölgeyi yeniden çıkarları doğrultusunda dizayn etme de IŞİD ve vahşetini, bulunmaz bir fırsat, bir enstrüman olarak kullanması söz konusu. Tabir uygunsa kedinin fare ile oynaması misali, ABD ve müttefikleri IŞİD ile oynayarak önce Irak’ı geçici birbirine yapıştırdılar, şimdi Suriye’de farklı amaçları için kullanacaklar. ABD dün kapıdan giremediği Suriye’ye bugün IŞİD tehdidi gerekçesiyle tabir uygunsa bacadan içeri girmeyi başarmış görünüyor ve izlediği politikayla bir taşla birkaç kuş vurmak istiyor. Örneğin, IŞİD zayıflarken BAAS rejimi değil de muhalefetin güçlenmesini hedefliyor olması gibi.

Durumun farkında olan Rusya, oyunu bozamayacağını anladı ve “Irak’ta ben de IŞİD mevzilerini bombalayabilirim” diyerek oyuna dahil olmayı hedefledi. Rusya böylece IŞİD’le mücadele perdesi altında Suriye’de rejim değişikliğine varacak müdahaleleri, oyuna dahil olarak engellemek istiyor.

Kısacası, Kürt siyaseti de; emperyal ABD’nin bugün başını çektiği koalisyonun desteğini isterken, operasyon içerisinde operasyon olduğu gerçeğini bir an olsun unutmadan bunu yapmalı. Evet bugün Kobanê’nin IŞİD denilen caninin eline geçmemesi için Kürtler gerekiyorsa büyük şeytan ABD ile bile geçici işbirliği yapmayı göze alabilmeli.

Dolaysıyla Selahattin Demirtaş ve Salih Müslüm’ün ABD başta olmak üzere Batı devletlerinden destek çağrısı yaptıkları ve ABD öncülüğündeki koalisyon uçaklarının Kobanê çevresinde ki IŞİD mevzilerini vurmağa başladığı süreçte, Batı Kürdistan siyasetinin artık “üçüncü yol”, “üçüncü alan” siyasetini izlemesi de zor! PYD’, Batının desteklediği ÖSO ile IŞİD’e karşı cephede sağladığı ittifak, aynı günlerde ABD uçaklarının Kobanê çevresindeki IŞİD mevzilerini bombalamasıyla birleşince; ya Suriye muhalefetiyle ya da Esad rejimiyle ittifakı derinleştirmeyle yüz yüze. Artık aynı süreçte hem Batı hem de Doğu ekseni ile ittifak içerisinde olunamaz ya biri ya da diğeri kendini düne göre daha net dayatmış durumda, ki bu durum sadece Batı Kürdistan için değil diğer parçalardaki ulusal hareket için de geçerlidir. Hem Şam hem Washington, Londra ile hem Ankara hem Şam, Tahran, Bağdat ile ittifak sürdürülemez. Bu açıdan hareket alanı daralıyor.

V- IŞİD, neden ısrarla Kobanê’ye saldırıyor? Bu da giderek daha da netleşiyor. Bağdat’tan Halep’e geniş Sünni coğrafyasında, Sünnistan hedefleyan IŞİD’in temel stratejilerinden biri Suriye üzerinde Akdeniz’e ulaşmak. IŞİD’in Kobanê’ye saldırmasının sebebi bu. Kobanê’yi düşürürse o zaman Efrin bölgesini daha rahat düşürebilir! Eğer Kobanê ve Efrin’i düşürürse “Akdeniz’e açılacak koridora daha rahat ulaşırım” hesabı içerisinde. Bu nedenle Kobanê’den sonra IŞİD’in ikinci hedefinin Efrin olacağından şüphe edilemez.

Ayrıca bu süreçte ortaya çıktı ki IŞİD’in yenilmesi de hem “an meselesi” değil hem de şimdiden kestirilemeyecek birden fazla gelişmeye bağlıdır. Çünkü IŞİD'i doğuran ve Irak ile Suriye’ye yayılmasına neden olan, daha yıllarca devam edeceği anlaşılan Ortadoğu’da ki kaos ortamıdır. Dolaysıyla daha uzun yıllar Suriye ve Irak ve hatta genelde Ortadoğu iklimi, IŞİD için sığınak olmaya devam edecek gibi görünüyor. 

VI- Türk devleti, nasıl ki dün IŞİD’in Şengal’i düşürüp Hewler’i tehdit etmesine seyirci kaldıysa hatta ellerini ovuşturarak “keşke Erbil’i düşürebilse” beklentisi içerisine girdiyse, bugün de IŞİD’in Kobani’yi düşürmesine duacıdır. Türk devleti; “Kürtler kazanmasın da kim kazanırsa kazansın, Kürtler coğrafik olarak sınır komşum olmasın da IŞİD’mi olur başkası mı olur önemli değil” politikasını sürdürüyor! Batı koalisyonuna “katılıyorum” demesine rağmen bu politikası halen temelde değişmiş değil. Hatta Batı Koalisyonuna katılma hedefinin temelinde bile aynı Kürt karşıtlığı hesabı bulunmakta. İster muhtemel kara harekâtına katılacak olması ister ısrarla savunduğu “tampon bölge” olsun hesap aynıdır.

Türk rejiminin bu tavrı nedeniyle hem “stratejik ortağım” dediği Güney Kürdistan iktidarıyla ilişkileri soğumaya başladı, hem de başka gelişmelerle birlikte, “Kürtlerle büyüme” yanı Kürtlerin sırtına binerek emperyal strateji izleme de zaten çökmüştü. Dolaysıyla Barzani üzerinden Güney’in içerde ki “çözüm” sürecinin bir parçası olması da ciddi yara aldı.

Olup bitenlere rağmen Edip Başar’ın, "ABD artık, Boğazları elinde tutan bir Türkiye'ye, petrol bölgelerine hâkim ve İsrail'in güvenliği açısından hayati olan bir Kürdistan'ı tercih eder" demek için çok erken. C. Çandar’ın şu tespiti doğru; “Aralarında ne kadar görüş ayrılığı bulunsa da ABD ile Türkiye’nin stratejik ortaklığı her iki taraf için de çok değerli.”

Batı Kürdistan’a, özellikle Kobanê kuşatması üzerine aldığı tutum ise, içerde varsayılan “çözüm süreci”ni hepten noktalayacak potansiyeli içeriyor. Kuzey’de PKK ile “barış”, Rojavaj’da ise savaş bir arada olmuyor! Türkiye, bölge ve esas Suriye siyasetinde revizyona gidebilir mi? Zor ama gelişmeler bu yönde.

Sonuç olarak; merkezinde Ortadoğu-Kürdistan’ın yer aldığı; Libya, Mısır, Filistin, Suriye, Irak, Ukrayna, Afganistan hattında halklar; belki de en güçlü edebiyatçının-sanatçının zor tasvir edebileceği acılar yaşamakta. Boza tarif ettiğim coğrafyada ki halkların ensesinde pişiriliyor. Üstelik pişirenler yer, yer hem savcı hem hâkim ve hem avukat rolünde! Zor bir süreç!

Kürt siyasetinin hayatı teoriye uydurmaya zorlamadan çıkış yolu bulması dileğiyle.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89