• BIST 8725.28
  • Altın 2240.17
  • Dolar 32.3354
  • Euro 35.1415
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 13 °C
  • Berlin 1 °C

Fırat Kalkanı’nda kritik karar noktasına doğru

Metin Gürcan

4 Eylül günü yani 24 Ağustos’ta başlayan ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’ 1’nci ayını neredeyse doldurdu. Önce harekatta geçmiş 3 aşamayı hatırlamak gerekiyor.

1. Harekattan önce diplomatik ortamın şekillendirilmesi aşaması

Mayıs ayında Binali Yıldırım hükümetinin iş başına gelmesi ile Ankara, dış politikadaki ‘düşmanları azaltma ve dostları arttırma’ vizyonu kapsamında ‘Esat gitmeli’ tezinden ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalı’ tezine sert bir U-dönüşü yaptı. Bu U-dönüşünden sonra Suriye’ye reelpolitik ve akılcı dış politika  perspektifinden bakmaya başlayan Ankara, Washington ve Moskova olmak üzere Suriye’de çıkarı olan tüm aktörlere yönelik hızlı bir diplomatik atağa başladı. Ankara bu atakla Fırat Kalkanı Operasyonu için gerekli diplomatik ortamı başarı ile şekillendirdi. Bu sayede bu güne kadar Suriye’de İran ve Rusya’nın başarılı ile uyguladığı ‘sahada mikro-gerçeklikler yarat ve onları masada muhataba dayat’ stratejisini uygulamaya başladı. Yani, Ankara Fırat Kalkanı ile artık Suriye kuzeyinde Fırat Batısı için bir ‘eylem-söylem paketi’ şeklinde hem sahada bir şeyler yapabiliyor hem de buradan kazandığı özgüvenle muhatapları ile müzakere masasında güçlü konuşabiliyor.

2. Cerablus’un kontrol altına alınması aşaması

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurlarının 12 saat gibi kısa bir sürede Cerablus’u alması ile bu aşama da başarı ile sonuçlandı. Özellikle bu aşamada Cerablus’un güneyinde Suriye’nin Demokratik Güçleri (SDG), veya makyajlı YPG, tarafından kontrol edilen Menbiç’e doğru genişleme esnasında ÖSO unsurları ile YPG arasında bir kaç köyde çatışma yaşansa da bu çatışmalar ABD’nin araya girmesi ile (belki de Ankara’nın da desteği ile) pek de büyümeden kontrol altına alındı.

3. Çobanbey’den (al-Rai) Cerablus’a kadarki sınır hattının IŞİD’den temizlenmesi

Eylül ayının ilk haftası içinde harekatın 14. gününde bu aşama başarı ile sona erdi. Türk Tank Taburu Görev Kuvveti tarafından desteklenen ÖSO unsurlarının bu aşamada al-Rai ile Cerablus arasında kalan sınır hattı temizlemesi ile 2014’ten bu yana IŞİD’in ana personel, para, silah ve lojistik akış merkezi olan bu bölge ele geçirilmiş ve IŞİD’in dış dünya ile irtibatı büyük oranda kesilmiş oldu. Al-Rai-Cerablus arasındaki sınır hattının ele geçirilmesi ile Fırat Kalkanı’nın doğu-batı hattındaki sınırları da belirlenmiş oldu. Öncelikle şu ana kadar IŞİD tarafından kullanılan al-Rai - Cerablus sınır hattının bu operasyonla ele geçirilmesinin başta ABD ve Rusya olmak üzere tüm aktörlerin çıkarlarına uygun düştüğünü ifade etmek gerekiyor. Yani aslında zaten ABD, Rusya, İran ve Esad yani herkes sınır hattının IŞİD’den temizlenmesi konusunda hem fikirdi. Ancak şu anda Fırat Kalkanı Operasyonunda kritik bir dönemece yani bir ‘KARAR NOKTASINA’ gelindi. Tarafların yaptığı açıklamalardan şimdiye kadar ‘birleşen çıkarların’ bu kritik karar noktasında artık ‘kesişen çıkarlara’ dönüşmeye başladığını gösteriyor. Şimdi herkesin sorduğu soru şu:  al-Rai’den Cerablus’a kadar uzanan bu koridor daha güneye genişleyecek mi? Genişleyecekse al-Rai’den IŞİD kontrolündeki al-Bab’a doğru mu, yoksa Cerablus’tan YPG kontrolündeki Menbiç’e doğru mu genişleyecek?

Fırat Kalkanı ile Ankara’nın stratejik amacı ne?

Ankara’nın bu operasyonla güttüğü stratejik amacı siyasi düzeyde ve sahadaki amaçlar olarak ikiye ayırmak mümkün.

Ankara siyasi düzeyde, başta Suriye kuzeyinde, yapabilirse tüm Suriye’de Sünni silahlı muhalefeti tek çatı altında toplanma çabası içinde. Siyasi/diplomatik boyutta Washington ve Moskova’yı Suriye muhalefetinin önemli bir kısmının Suriye'nin geleceğinde denklem dışı bırakılmaması gerektiği konusunda ikna etmiş görünen Ankara, şimdi bu operasyonla sahada askeri anlamda Suriye muhalefetini tek bir amaç, tek komutanlık ve tek bir askeri yapı altında örgütleme imkanı elde ettiğini düşünüyor. Ankara öncelikle Suriye kuzeyindeki, müteakiben Halep ve İdlip’te muhaliflerin birleşmesi ile  muhaliflerin sahada (özellikle Suriye kuzeyinde) bir güç dengesi yaratmasını, müzakere masasına bir taraf olarak oturmasını amaçlıyor. Ancak tabi ki şu anda Cerablus’u ele geçiren Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun geçmiş sicili nedeniyle sahadaki performansı hakkında soru işaretleri çok fazla.

Ankara Fırat Kalkanı ile sahadaki amacı riskli olanı: İlk 3 aşamadaki başarıdan faydalanarak güneybatıya doğru ilerleyip al-Bab’ı ele geçirmeye çalışmak. Ankara bu amaca yönelirse artık operasyonun adını ‘Fırat Kalkanı’ndan ‘Fırat Hançeri’ne değiştirmemiz gerekecek çünkü bu hançer Halep kuzey batısına hakim konumdaki al-Bab üzerinden hem Kobani kantonunun Afrin’le birleşme hayalini hem de IŞİD’in Türkiye’deki bağlantılarını tamamen kesecek.

Hatta Ankara operasyon iyi gider de ABD’yi ikna edebilirse Fırat doğusuna da göz kesiyor. Raqqa’ya yönelik bir operasyona rol alma konusunda Ankara’nın çok istekli olduğunu görüyoruz. Ancak son bir haftada Tel Abyad’da dalgalanan ABD bayraklarını ve Washington’dan gelen açıklamaları ABD’nin buna pek de sıcak bakmadığı şeklinde yorumlamak ve ‘Fırat Doğusuna bulaşma, Rakka Operasyonunu sadece SDG ile düşünüyorum’ mesajı olarak okumak mümkün.

Ankara için en iyi senaryo

Ankara için en iyi senaryo üç aşamalı.

Ankara ilk aşamada al-Rai’den Mare’nin doğu ve güney doğusundaki Dabiq (Dabiq’in IŞİD için sembolik önemini unutmayın)- Tel Malid-Tel Shair hattına inip öncelikle YPG'nin al-Bab'a ilerlemesi önlemek istiyor. Ankara bunu başarabilirse, yani YPG’nin önünü kesebilirse sahada IŞİD’den al-Bab’ı almak için Washington’un elinde ÖSO’dan başka seçenek kalmayacak.

Ankara ikinci aşamada Washington’a şu teklifle gitmek istiyor ‘Al-Bab’a ÖSO gider ancak önce bize Menbiç’i ver.’  Kısaca Ankara, öncelikle ÖSO’yü al-Bab taaruzu için alternatifsiz bir güç haline getirmek, sonra da Menbiç karşılığında al-Bab taaruzu için Washington’la pazarlık yapmak niyetinde dersek pek de abartılı olmaz. Şimdi soru: acaba Washington al-Bab’ın ÖSO tarafından alınması için Menbiç’i yani YPG’nin Fırat Batısındaki kazanımlarını feda eder mi?

Ankara için en kötü senaryo

Ankara için en kötü senaryo ÖSO’nun al-Bab bölgesinde hem YPG  hem de IŞİD, Menbiç’te ise YPG unsurları ile aynı anda silahlı çatışmaya girmesi.  Bu senaryoda hem Menbiç’te hem de al-Bab’ta aynı anda başlayan çatışmalarla Türkiye tarafından desteklenen ÖSO unsurları Suriye kuzeyinde iki cepheli bir savaşın ortasında kalabilir. ÖSO unsurlarının sahada düşük performans göstermesi durumunda da Türk ordusu yavaş yavaş bu çatışmaların içine çekilebilir. Şayet böyle bir durumda Ankara’yı Washington ve Moskova yalnız bırakırsa Ankara ÖSO’yu askeri olarak destelemekle geri çekilmek arasında sıkışıp kalabilir.

İşte bu felaket senaryosu ile karşılaşmamak için Ankara’nın iki aydan beri  devam ettirdiği diplomasi atağı ve ÖSO’nun sahada göstereceği askeri performans önem kazanıyor. Acaba Washington’un PYD ile kurduğu ilişki sadece IŞİD’la mücadeleye endeksli, kısa dönemli, salt askeri bir çıkar ilişkisi mi yoksa ABD’nin Suriyeli Kürtlere vaat ettiği ‘Cezire’den doğu Akdeniz’e uzanan bir Kürt koridoru’ şeklinde bir gizli bir ajandası var mı? Acaba ABD-PYD ilişkisini reelpolitik mi şekillendiriyor yoksa ABD’nin ‘otonom Kürt koridoru’ konusunda vermiş olabileceği vaadi mi? Acaba sahadaki muharebe gücü konusunda sicili bozuk olan ÖSO bu sefer nasıl bir performans sergileyecek? İşte Fırat Kalkanı’nın seyrini bu sorular belirleyecek.

Suriye’ye yaya unsurlar girer mi?

Şimdi size naçizane bir ipucu vereyim. Fırat Kalkanı’nın neye evrileceğini anlamak için sahaya bakın derim. Karar noktası tam da burada? Şu anda sınır hattında 3 komando taburu bekliyor. Yani Ankara için Fırat Kalkanı’na katılmak üzere Suriye kuzeyine komando sokması çok kolay bir karar. Acaba Türkiye bu operasyonda yer almak üzere Suriye kuzeyine komando (veya yaya piyade unsur) sokar mı? Sokarsa Cerablus’a mı yoksa Bab’a yönelmek üzere Çobanbey’e mi sokar?

Şayet Ankara Cerablus’a komando unsurları sevk ederse bu bölgede aynen Irak’taki Kanimasi veya Başika sabit askeri üs bölgelerinde olduğu gibi Cerablus’ta da sabit bir (veya bir kaç) askeri üs bölgesi kurmak için bu birlikleri sokuyor demektir. Komandolar bu sabit üslerin güvenliğini sağlarlar. Bu senaryoda sorun yok.

Ancak komandolar şayet Çobaneyli’den Suriye’ye giriyor ve Bab’a doğru yöneliyorlarsa o zaman hemen o zaman ÖSO’nun sahadaki fiziki varlığına ve performansına bakın derim. Şayet ortada ÖSO yoksa, yani buharlaştıysa o zaman bizim komandolar operasyonun ASLİ kara unsuru haline gelmiş demektir. Suriye’de Rusya’nın ve İran’ın konvansiyonel (nizami) birliklerinin bile IŞİD’le ASLİ kara unsuru olarak kafa kafa gelmediğini (yani savaşmadığını) size hatırlatayım. Bizim komandolar IŞİD’le sıcak teması girdiği anda bilin ki TSK Esad güçleri dışında IŞİD’le kafa kafaya gelen ilk konvansiyonel modern dünya ordusu olmuştur derim. Ne yazık ki bu tecrübe bizim için çok zorlu geçerken başta Washington ve Moskova olmak üzere diğer dünya başkentleri gelişmeleri ekranlardan sinema filmi tadında ve heyecanla seyrediyor olur. (T24)

Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89