• BIST 9804.02
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 24 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 25 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 6 °C

Kürt yayıncılığının kısa öyküsü

Fehim Işık

Kürt yayıncılığının Kürt kültür, edebiyat ve tarihinin gün ışığına çıkarılmasında olduğu kadar Kürt siyasi yaşamının günümüze kadarki gelişmelerinde de yadsınamaz bir rolü vardır. Özellikle son yüz yıllık Kürt tarihine bakıldığında Kürt yayıncılığının, Kürt kimlikli yayın organlarının kültür ve edebiyat içeriklerinin yanı sıra ağırlıkla politik olduğu ve daha çok Kürt siyaset ve aydınlanmasına hizmet ettiği, Kürtlerin özgürlük ve eşitlik mücadelesinin izlerini taşıdığı görülür.

İlk Kürt gazetesi ‘Kürdistan’dan bu yana her Kürt yayınının, daha geniş anlamıyla Kürt yayıncılığının diğer bir ortak yanı da karşılaştığı baskılardır. Miqdad Mithad Bedirxan’ın yayınladığı ‘Kürdistan’, sürgünde filiz verdi. Ancak ‘Kürdistan’, Mısır’ın Kahire kentinde yayınlanmasına rağmen Osmanlı’nın baskısından kurtulamadı. Hem gazete, hem gazetenin okurları yoğun baskılarla karşı karşıya kaldılar. Gazete bu nedenle yayınını Kahire’den sonra Cenevre, Londra ve Folkston’da sürdürmek zorunda kaldı; en nihayetinde baskılara dayanamayarak kapandı.

Kürdistan’ gazetesinin dışında da birçok yayın organı sürgünde yayınlandı; Kürt kimlikli gazeteler, kitaplar, dergiler Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Arap yarımadasının, Kuzey Afrika’nın ve Avrupa’nın birçok ülkesinde baskı makineleriyle tanıştı. Ancak 1900’lı yılların başından 1930’lı yılların ortalarına kadar Kürt yayıncılığının ağırlıklı olarak İstanbul’da faaliyet yürüttüğünü görmekteyiz. Çeşitli cemiyetler altında örgütlenen Kürt aydınlarının, genç öğrencilerin dergi, gazete, kitap ve benzeri yayınlar aracılığıyla dünyanın dört bir yanına ulaşma çabalarının altında, elbet Kürtlerin özgürlük arayışının ciddi yansımaları vardır. Bunun yanı sıra Kürt dili, edebiyatı ve kültürü alanındaki geri kalmışlığa karşı gelişen aydın tepkisinin de Kürt yayınlarının İstanbul merkezli gelişmesine kaynaklık ettiğini söyleyebiliriz.

Kürt yayıncılığının ağırlıkla İstanbul merkezli olarak sürdüğü bu yıllarda, Osmanlı da yıkılmayla karşı karşıyadır. 1. Dünya Savaşı’nın yenik devleti, ihtiyar Osmanlı gidiyor, yerine genç bir devlet geliyordu. Osmanlı’nın yıkımından sonra kurulan genç devlet ilk yıllarda Kürtlerle iyi diyaloglar geliştirmişti. Daha kuruluşun ilk yıllarında Kürtleri karşıya almak istemeyen genç devletin kurucuları Kürt yayıncılığına da karşı çıkacak durumda değillerdi. Bilindiği gibi Kürtler ilk Meclis’te de kendi ulusal kimlikleriyle ve ulusal giysileriyle temsil edilebiliyorlardı. Ancak bu durum uzun sürmedi. Genç devlet daha Cumhuriyet olmadan, İkinci Meclis’te Kürtlere yönelik niyetini sergilemeye başladı. ‘Genç devletin asli unsuru’ sayılan Kürtler gitti, yerine ‘tek dil-tek millet’ anlayışı geldi. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte baskılar daha arttı. Asimilasyon, yok sayma ve Türkleştirme politikaları birbirini izledi. Bu dönemde Kürt yayıncılığı yeniden yurt dışına taşınmak zorunda kaldı. Özellikle 1925 Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Suriye’ye ve oradan da Lübnan’ın Beyrut şehrine yerleşen Kürtler yayıncılık çalışmalarını da bu merkezlerde sürdürmeye başladı. Şam ve Beyrut Kürt yayıncılığının yeni merkezleri olmaya başladılar. Celadet Bedirxan’ın Hawar dergisi ile bu dönemde yayınlanan diğer kitaplar, ağırlıkla da Kürt şairlerinin divanları, Kürt aydınlanmasının yeni odakları olmaya başladılar. Kürt yayıncılığının 1930’lı yılların başından itibaren Suriye ve Lübnan’da yakaladığı bu trend, birçok Kürt araştırmacısı tarafından ‘Kürt yayıncılığının baharı’ olarak tanımlanıyor.

1938 Dersim İsyanı’ndan sonra uzun bir sessizlik dönemine giren Türkiye’deki Kürt yayıncılığı 1960’lı yılların başından itibaren kendini yeniden göstermeye başladı. Çeşitli Kürt illerinden gelerek İstanbul’da okuyan Musa Anter, Yaşar Kaya, Medet Serhat gibi genç Kürt öğrencileri bir araya gelerek Kürtçe ve Türkçe yayınlanan bazı dergilere imza attılar. Elbet bu dönemde yayınlanan dergilerdeki Kürtçe yazılar daha çok kültür ve edebiyat içerikliydi ve dergilerdeki yazıların çok az bir bölümünü kapsıyordu. Ağır bir baskı döneminin ardından yeniden başlayan Kürt yayıncılığının sorumluluğu, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen genç öğrencilerin omuzundaydı. Bu genç öğrencilerin yayınladığı dergilerde Kürtçe’ye az yer vermelerinin temel nedeni, hiç kuşkusuz baskı ve sindirme politikalarıdır. İçeriği ne olursa olsun tek bir Kürtçe yazı bile yazarların veya dergi sorumlularının aylarca, hatta yıllarca cezaevinde kalmalarına neden olabiliyordu. Bunun yanı sıra ağır baskı dönemi yayın dilindeki bazı terimlerin kullanımını da etkilemişti. Kürt aydınlarının 1960’lı yıllardan sonra yayınladıkları dergilerde kullandıkları terimler, Cumhuriyet dönemindeki ağır baskıların izlerini taşıyordu. Örneğin bu yayınlarda, ‘Kürt Sorunu’ yerine ‘Doğu Sorunu’; ‘Kürt’ yerine ‘Doğulu Vatandaş’, ‘Kürdistan’ yerine ise ‘Şark’ veya ‘Doğu’ gibi terimler kullanılabiliyordu.

Genç öğrencilerin büyük fedakarlıklarla sürdürdükleri bu çabalar 1971 yılına kadar sürdü. 12 Mart askeri darbesinden sonra kesintiye uğrayan bu çabalar bir kez daha yurt dışına taşındı. Ancak bu kez Kürt yayıncılığının merkezi Ortadoğu değil, Avrupa’ydı. Hem baskılardan kaçanlar hem de çeşitli vesilelerle Avrupa’ya giden Kürt gençleri, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde, baskıdan uzak ortamlarda ağırlıkla Kürtçe dergiler ve kitaplar yayınlamaya başladılar. Bu dönemin bir diğer özelliği de, Avrupa’daki Kürtlerin eski SSCB’nin Erivan kentindeki Kürtler ve onların yayıncılık çabaları ile tanışmalarıydı. Etkileşim yalnız Türkiye ve Erivanlı Kürtler arasında değil,  Suriye, İran ve Irak’tan gelerek Avrupa’nın çeşitli kentlerine yerleşen Kürtlerle de yaşanıyordu. 1971 yılından sonra Avrupa kentlerinde başlayan farklı coğrafyalardaki Kürtler arası bu etkileşim, hiç aralıksız günümüze kadar sürdü.

Kürt yayıncılığının yurt içinde ciddi bir çıkış gösterdiği yıllara bakıldığında ise karşımıza 1974 sonrasındaki Türkiye’nin çıktığını görürüz. 1974 yılında yayınlanan ‘Af Yasası’ndan yararlanan birçok Kürt aydını ya cezaevlerinden bırakıldı ya Avrupa’dan geri döndü. Bu dönemde Kürt yayıncılığı ile Türkiyeli örgütlerden kopuşu yaşayan bağımsız Kürt örgütlenmeleri at başı gidiyordu. Rizgarî, Özgürlük Yolu, Roja Welat, Devrimci Demokrat Gençlik gibi dergi ve gazeteler ile birçok yayınevinin Kürtlerle ilgili kitapları, Kürt kitlesi içinde de yansımasını buluyordu. Bu yayın organlarından bazılarının tirajı 50-60 binlere ulaşıyor, bunun yanı sıra Kürtlerle ilgili birçok özgün kitap yayınlanıyor, yabancı araştırmacıların Kürtlerle ilgili yayınladığı kitaplar Türkçe’ye veya Kürtçe’ye çevriliyordu. Bu dönemdeki Kürt yayıncılığında kullanılan terminoloji de, asıl anlamını bulmaya başlamıştı: Kürt sorunu, Kürt ve Kürdistan sözcükleri tüm yasaklama girişimlerine rağmen yayınlarda kullanılıyor; Kürtçe ve Türkçe yayınlanan dergi, gazete ve kitaplarda tüm baskılara rağmen yaşanan sorunlar tüm açıklığıyla dillendiriliyordu. Bu dönemin bir diğer özelliği de, Kürt yayıncılığına öncülük eden aydın ve örgütlerin neredeyse tümünün sosyalist kimlikli olmasıdır.

Kürt yayıncılığının yurt içindeki bu konumu 1980 yılında bir kez daha kesintiye uğradı. 1980 yılından 1988 yılının başlarına kadar yurt içinde Kürt yayıncılığının neredeyse K’sinden bile söz edilemez. 1980’den 1988 yılının başına kadar Kürt yayıncılığının merkezi yeniden Avrupa kentleri olmuştur. Bu süreç 1988 yılının Mart ayında Medya Güneşi dergisinin İstanbul’da yayınlanmasıyla kesintiye uğradı ve Kürt yayıncılığının merkezi adım adım yeniden yurt içine taşındı. Medya Güneşi’nin ardından Toplumsal Diriliş, Özgür Gelecek, Deng, Newroz, Stêrka Rizgarî gibi kimi Kürt kimlikli dergiler ile Ülke, Azadi, Roj adlarıyla yayınlanan kimi haftalık veya 15 günlük gazeteler okura ulaşmaya başladı. Öte yandan kimileri bu dergi ve gazeteleri yayınlayan yayınevleri, kimileri de diğer Türk ve Kürt kimlikli yayınevleri tarafından yayınlanan, Kürtlerle, Kürt dili, edebiyatı, tarihi ve siyasetiyle ilgili kitaplar yeniden kitapevlerinin raflarında görülmeye başlandı.

Elbet 1988 yılından sonraki bu süreç de sancısız olmadı. Onlarca gazete ve dergi kapandı; sayıları yüzlerle ifade edilen kitaplar hakkında toplama kararı verildi. Bir o kadar da yayınevi sorumlusu, gazete ve dergi sahibi ile yazı işleri müdürü tutuklanarak cezaevine konuldu. Cezaevine girmemek için yurt dışına giderek mültecileşen onlarca yayınevi sahibi ve sorumlu müdürden de ayrıca söz etmek gerekir.

Kürt yayıncılığı 1990’lı yılların ortalarından sonra yeni bir evreye girdi. Yayıncılık, özellikle de yazılı yayın artık eskisi gibi ciddi baskılarla karşı karşıya değil. Kürtler baskıların görece azaldığı bu süreçte görsel yayıncılık ile de tanışmaya başladı. Belki uzun uzadıya incelenmesi gereken evrelerden biri de budur. Bu evreyi ana başlıklarıyla incelemeyi de bir sonraki yazıya bırakalım.

  • Yorumlar 5
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89