• BIST 9530.47
  • Altın 2472.166
  • Dolar 32.4201
  • Euro 34.6792
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 5 °C

Seçmenin mesajı doğru okunacak mı?

Fehim Işık

Türkiye meşakkatli bir seçim sürecini tamamladı. Cumhurbaşkanının meydanlara inip bir parti lehine açıktan propaganda yaptığı, iktidar partisinin tüm devlet olanaklarını sonuna kadar kullandığı, bombalarla, silahlı saldırılarla, linçlerle 5 HDP’linin yaşamını yitirdiği bol provokasyonlu, eşitsiz, haksız bir seçim süreci daha geride kaldı. Tabii en önemlisi, HDP barajı aştı ve azımsanmayacak bir milletvekili sayısı ile parlamentodaki yerini aldı.

Bu tablonun açık demek gerekirse tek yenileni Cumhurbaşkanıdır. Kendini AKP’nin bile açıktan savunamadığı başkanlığa kilitleyen Erdoğan seçim sonucunu belirledi, dense yeridir. Suriye krizinin başından bu yana birçok kirli politikanın altına sonunu düşünmeden imza atan Erdoğan, Ortadoğu’da yürüttüğü Kürt karşıtı politika nedeniyle ilk önce AKP’ye oy veren Kürtleri kaybetti. Kürdistan’daki seçim sonuçları da gösterdi ki AKP’ye Kürt sorununu çözeceği inancıyla güven duyup oy veren kesimler, bu seçimde desteğini AKP’den çekti. Bu nedenle Kürdistan’da ve Türkiye’nin diğer metropollerinde AKP’den HDP’ye kayan Kürt oylarının emanet olduğunu düşünmemek gerek. Evet, HDP’ye emanet oylar geldi. Özellikle sol, sosyal demokrat bir kesim AKP ve Erdoğan’ın tekçi-hegemonik yönetiminin önüne geçmek için HDP’ye yöneldi. Geçmişte CHP’ye ya da diğer sol partilere oy veren bu kesimlerin HDP’nin barajı aşmasında ne kadar etkisi olduğunu tam olarak bilmesek bile sonuçta şunu kabul etmek gerekir ki HDP’ye iki kesimden, AKP’ye oy veren dindar-muhafazakar Kürtler ile CHP’ye ve diğer sol partilere oy veren sol, demokrat, laik seçmenlerden azımsanmayacak bir oy geldi.

Elbet şunu da görmek lazım; HDP, Türkiye’de 1995’ten bu yana her seçimde oylarını istikrarlı bir biçimde artıran bir geleneğin takipçisidir. 1995 seçimlerinde yüzde 4.17 oy oranı ve 1 milyon 171 bin seçmenin oyu ile yola çıkan bu gelenek 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 9.76 oy oranına ve 3 milyon 958 bin oya ulaştı. Oy oranının baraj sınırına ulaşması, öte yandan hegemonik, diktatoryal iktidarın bir tek HDP’nin barajı aşmasıyla engelleneceği yönündeki tespitler, HDP’nin 2015 genel seçimlerine parti olarak katılmasında etkili oldu.

Özcesi HDP, seçimlere girerken bir loto oynamadı. Süreci iyi okudu, gelişmelerin sonucunu iyi gördü ve iyi yönettiği bir seçim sonrasında hak ettiği sonucu elde etti. Sonucu iyi görmeyen, HDP’yi küçümseyip onu sandığa gömme hesabı yapan AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Erdoğan ve AKP bununla kalmadı, çok kötü bir seçim yönetimine de imza attı. Meydanlarda HDP’yi hedef gösterdi, provokasyonları önlemek için tek adım atmadı, bu politika ile Kürtleri ve milliyetçileri rehin alacağını zannetti. Görünen o, rehin almaya çalışırken bizzat kendisi rehin oldu. Türkiye’yi tekçi, hegemonik bir biçimde yönetmeye niyetlenen AKP ve Erdoğan, eğer bundan sonrası iyi yönetilirse artık muhalefet karşısında azınlıkta kaldığı bir parlamentonun rehinidir.

Önümüzdeki en önemli sorun AKP ve Erdoğan’ı parlamentoda rehin alan muhalefetin bu süreci nasıl yöneteceğidir.

CHP, MHP ve HDP’nin tekçi, hegemonik yönetim anlayışını yaşama geçirmek için çırpınan bir AKP’yi, süresi ne zaman olur bilinmez ama bir sonraki seçime kadar istirahate almasında ciddi bir yarar var. Seçim döneminin çalışmaları da bunu zorunlu kılıyor. Ancak muhalefetin de hükümetin nasıl ve hangi ilkeler paralelinde kurulacağına dönük iyi hesap yapması lazım. MHP’nin öyle bol keseden Kürt karşıtlığı yapmayı sürdürmesi, onu ve AKP’yi bütünleştirir. Bu durum AKP’nin lehinedir ama MHP’yi de önümüzdeki seçim dönemine yetişmeden bitirecek noktadır. MHP, AKP’nin kötülüklerine ortak olmak istemiyorsa, ister CHP-HDP, ister sadece CHP azınlığında kurulacak bir hükümete onay verebilir. Tersinden HDP’de Türkiye’yi hükümetsiz bırakmamak adına CHP-MHP veya CHP azınlık hükümetine destek vermeyi düşünebilmeli. Pekala, her üç muhalefet partisi birlikte koalisyon hükümeti de kurabilir.

Böyle bir sürecin ön şartları da olmalı: Hiçbir sorunu kökten çözecek adımlar atılmasa bile yüzde 10 barajının olmadığı demokratik bir seçim yasası, hasta tutsakların bırakılması, AKP döneminde çıkarılan baskıcı yasaların, yönetmenliklerin değiştirilmesi, PKK ile süren karşılıklı ateşkesin devam etmesi, çözüm sürecinin mümkünse ilerletilmesi, bu olmasa bile geldiği noktanın muhafaza edilmesi ve en önemlisi bir sonraki seçim tarihinin daha hükümet kurulurken belirlenmesi...

Tüm bunlar olmadı diyelim.

Unutmayalım, Erdoğan’ın kullanabileceği önemli bir kozu daha var. Yasal süreyi bekler, hükümet kurma seçeneklerini AKP üzerinden zorlar, olmayınca da Türkiye’yi yeni ve daha riskli bir erken seçime götürür. Bu arada AKP ülkeyi yönetmeye devam eder.

Buyurun, realite bu, gerisi seçmenin mesajını okuması gereken muhalefet partilerine kalmış.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89