• BIST 9079.97
  • Altın 2324.254
  • Dolar 32.3617
  • Euro 34.9456
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 8 °C

Sahte mutluluk tablosunun ardındaki gerçekler

Nuray Mert

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretine dair biraz utangaçça da olsa atılan ‘Tarihi buluşma, büyük uzlaşma’ gibi manşetler bana bazı magazin haberlerini hatırlattı…

Hani magazin karakterlerinin evliliğinin iyi gitmediği dillere düşer, kavga-ayrılık haberleri ortalığı sarar, hatta çiftin birbirini aldattığı konuşulmaya başlar; derken çift birlikte yemeğe çıkar ve gazetecilere gülümseyerek o ‘kötü’ haberleri yalanlar, magazin sayfalarına da, ‘Mutluyuz, sorun yok’ diye haber yapılır ya, işte o tür haberleri hatırladım.

Biden’ın şakacı uslubu da bu tabloya pek uygun düştü doğrusu. Malum, sahte mutluluk gösterilerinde hep fazladan çaba harcanır.

Gerçekleri gizlemenin faydası yok

Yok, ‘Türkiye’nin müttefikleri ve de bilumum dünya devletiyle arası açılsın’ temennisi içinde değilim; böyle bir durumun bedelini bu ülkede yaşayan herkes ödemek durumunda kalır. Ama, gerçekleri gizlemenin de hiçbirimize faydası olmayacak.

Doğrusu, ben bu ziyaret sonucunda yapılan açıklamalardan hiç de iki ülke arasındaki sorunların çözüm yoluna girdiğine dair bir izlenim edinmedim.

Züğürt tesellisi

Hatırlayalım, Türkiye ile ABD arasında Suriye rejimi ve IŞİD’le mücadele konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var. Epeyce zamandır, bu görüş ayrılığı, ‘Aslında ortak noktalarımız çok, ama önceliklerimiz farklı, Türkiye’nin önceliği Esad rejimini devirmek, zira bu gerçekleşmeden IŞİD’le mücadele başarılı olamaz’ iddiasıyla perdelenmeye çalışıyor.

Bu uğurda, Biden gelmeden önce, üst üste yapılan yalanlamalara rağmen, ABD’nin Suriye politikasını değiştirmeye başladığı ve ‘Türkiye’nin görüşüne yaklaştığı gibi haberler tedavülde tutulup teselli bulunmaya çalışıldı. Ama bu duruma biz halk arasında ‘züğürt tesellisi’ diyoruz.

Ne yardan ne serden

Bu arada hemen belirteyim: ‘Türkiye’de iktidarın ABD’yle her konuda anlaşması gerekiyor’ demiyorum. Ama belli ki bu konu iktidar için önemli, bunca lafı o nedenle ediyoruz. Yok, mevcut iktidar ‘ABD başta olmak üzere Batı ittifakından bezdik, kendimize başka bir yol çizeceğiz’ diyorsa, o zaman onu tartışmak durumunda kalırız. Halihazırda böyle bir iddia yok.

Belli ki ne yardan ne serden geçilebiliyor. Hem Batı ittifakına sırt çevirmenin maliyeti göze alınamıyor hem de bölgesel siyasette bu ittifak sistemiyle oydaşma sağlanamıyor.

Mesele IŞİD’le başlamadı

Peki asıl mesele ne, neden bölgesel siyasette görüş ayrılığı var? Belli ki taraflar açık konuşamıyor, bari biz daha açık konuşalım.

Baştan alalım: ABD-Türkiye ilişkilerindeki kötüleme, IŞİD’in meydana çıkmasından veya yükselişinden önce başladı. 2012 yılının sonlarına doğru ABD’nin Suriye siyaseti yön değiştirdi ve Esad rejimini devirmek öncelikli hedef olmaktan çıktı. Hatta hatırlarsanız, Obama’nın birinci başkanlık döneminin sonlarına doğru dışişleri bakanı olarak Türkiye’yi ziyaret eden Hillary Clinton, ‘Esad sonrası Suriye, bizim için çok önemli, bölgedeki aşırı örgütler konusunda kaygılıyız’ diye açıklama yapmıştı.

Türkiye, bu yön değişikliğini algılamadı veya (olabilir ya) bağımsız bir pozisyon almaya karar verdi. Yani Suriye’de Esad rejimine karşı kim savaşıyorsa onlara destek vermey sürdürdü.

Gün geldi devran döndü, Esad rejimine karşı savaşan radikal İslamcı gruplar, Batı tarafından, Esad rejiminden daha fazla tehdit unsuru olarak algılanmaya ve tanımlanmaya başladı. Bu gruplar içinden El Kaide saflarında yer alanlar, onlardan ayrılıp sonradan IŞİD olarak tanınanlar ve hatta baştan muhalif grup olarak itibar edilen El Nusra, terör örgütü ilan edildi. Derken özellikle IŞİD’in ortalığı kasıp kavurmasıyla ABD’nin önceliği ‘IŞİD’e karşı savaş’ haline geldi. İşte bu politika Türkiye’deki iktidarın aklına bir türlü yatmadı.

Yöntemsel değil, esastan anlaşmazlık

Neden mi? Çünkü, Türkiye Musul’u ele geçirerek büyük hamle yapan IŞİD’i ‘Irak’ta Nuri el Maliki hükümetinin mezhepçi politikalarına karşı Sünnilerin öfkesinin bir tezahürü’ olarak tanımladı. ‘Önemli olan IŞİD diye ortaya çıkan aşırılar değil, bir Sünni devleti ortaya çıkıyor’ diye yorumlar yapıldı.

Belli ki Suriye’de Esad’ı devirerek başat güç olma hayali kuran iktidar, bu olmayınca, gözünü Irak ve Suriye’de Sünnilerin kontrol edeceği alana dikip burada oluşabilecek Sünnistan’a ‘abilik’ rolünü kapabileceğini düşündü. Dahası, Suriye’nin kuzeyinde Kürt bölgelerinin özerklik ilanını, birincil tehdit olarak algıladı.

Yani, ABD ile Türkiye’nin Suriye’ye dair görüş ayrılığı yöntemle ilgili değil, esastan bir anlaşmazlık.

Sünni radikalizm tehdidi

Dahası var; ABD’nin 2012 sonlarında Suriye’yle ilgili politikasını gözden geçirmesinin nedeni, Suriye dışında olup bitenlerdi.

Mısır’da Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler yönetimi otoriter siyasetlere savrulmuş, demokratik uzlaşmadan uzak durmuş, ama asıl önemlisi ABD, ‘Arap Baharı’yla yıkılan rejimlerin yerini dolduran güçlerin radikal İslam’la aralarındaki mesafenin sandığından veya umduğundan daha az olduğunu fark etmişti.

Libya’daki ABD büyükelçisinin öldürülmesi ise tam bir dönüm noktası oldu. Bu esnada, Mısır’da da ABD büyükelçiliği hedef alınmış ve zar zor korunabilmişti.

Bu koşullar altında, Sünni dünyadaki radikalizm genel hatlarıyla, birincil ‘tehdit’ olarak algılanmaya başladı. Hal böyleyken Suriye’de Esad’ın yerini bir diğer Müslüman Kardeşler iktidarının alması tercih edilir olmaktan çıktı.

İlle de Müslüman Kardeşler

Oysa, Türkiye’deki iktidar için tablo böyle değildi. Türkiye’de iktidarın tercihi Müslüman Kardeşler tarafından yönetilecek bir Suriye’ydi. Diğer taraftan, Mısır’da Mursi yönetiminin darbeyle devrilmesine ilkesel olarak haklı biçimde itiraz edildi. Öyle ya, sonu askeri darbe olacaksa, ‘Arap Baharı’nın anlamı neydi?

Ancak iş burada bitmedi… Başta dönemin başbakanı Erdoğan olmak üzere iktidar, Müslüman Kardeşler siyasetini tümüyle benimsediğine dair açıklamalar yaptı. Mursi taraftarlarının sembolü Rabia, bizim de neredeyse resmi sembollerimiz arasına girdi. Tuhaftır, uzlaşmaya yanaşmayan Mursi’yi sonuna kadar destekleyen iktidar çevreleri, şimdilerde Tunus’un İslamcı lideri Gannuşi’nin uzlaşmacı siyasetini öve öve bitiremiyor, o da ayrı bir konu.

Kısacası, Türkiye’deki iktidar, başta ABD olmak üzere, Batılı müttefikleriyle, Müslüman Kardeşler ve hatta Sünni dünyada yükselen İslamcı radikalizm konusunda derin bir görüş ayrılığı içine düştü.

Ve Kobani…

IŞİD’le mücadele konusunda Türkiye’nin gönülsüzlüğü de fark edilmeyecek gibi değildi. En son, Kobani’nin IŞİD tarafından saldırıya uğraması karşısında ‘Kürt kaygısı’ öne çıkınca, Türkiye’nin tavrı daha da göze batar hale geldi.

Oysa, Batılı müttefikler, kenti savunan PYD’ye doğrudan  destek vermekte hiç tereddüt etmedi. Bu durum, iktidarın Batılı müttefikleriyle arasındaki anlaşmazlığı daha da pekiştirdi.

Sarpa saran ilişkiler

Halihazırda, bu tablonun değiştiğine dair hiçbir emare yok. Ama ele güne karşı fazla sorun yok gibi davranmaya devam ediliyor. Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinden sonrası, Doğu Akdeniz’de Türkiye, İsrail ve Mısır arasında işbirliği vurgusu yapması, Kıbrıs’ta ortak çıkardan dem vurması, ABD ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıkların ne boyutta olduğunun göstergesi değilse nedir, merak ediyorum.

Hem Biden, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ziyaret etmekten de kaçındı. Aslında bu da öyle göz ardı edilecek bir detay değil.

Sonuçta, tüm görüntüyü kurtarma çabalarına rağmen, Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle ilişkilerinin giderek daha fazla sarpa sardığı gizlenebilecek boyutları aştı.

‘Sorun yok’ diyorlarsa gidişat kötü demektir

İktidar partisi, ‘Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır’ diyorsa ne ala, nasıl olacağını biz fanilere de anlatsalar iyi olur.

‘Yok öyle değil, ama zaten sorun yok’ diyorlarsa gidişat kötü demektir, zira kendimizi kandırmakla gidilecek yol fazla uzun olamayacak. (diken.com.tr)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89