• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 6 °C

Neredesin ey adalet!

Abdullah Can

Hayalinle geçirdim baharımı, yazımı ve yaşamaktayım şimdilerde hazanımı, hüznümü. Yoldaşım olasın diye çok çırpındım, ta bu güne varıncaya dek. Ve artık geride kaldı yarım asırlık sergüzeşt-i hayatım ve bitmez-tükenmez emellerim. Şimdilerde, evet şimdilerde ise gözlemekteyim kışımı, firkatimi. Lakin sana olan tutkum, senden yana umutlarım dinmedi ve sönmedi hiç bir zaman. Hâlâ alev-alev yanar, fokur-fokur kaynarsın içimde. Yanacaksam senin ateşinle olsun, kül olacaksam şayet senin uğrunda olsun. Olacaksa, seninle olsun hayat, olmayacaksa, varsın-gelsin mukadderat!

Sen, ey hayatımın hayatı, ömrümün neşesi; ey ruhumun huzuru, kalbimin saadeti; ey gözümün nuru, gönlümün sevgilisi; ey imanımın gıdası, umudumun ışığı; ey dilimin zikri, kulağımın nağmesi! Seni arıyorum! Senin yolunun yolcusu, namının sevdalısıyım. Sensizce bir yaşamı zillet ve meskenet addederim. Sen ki umudum, gayem ve nihaî hedefimsin. Feda olsun bu can senin uğruna; bak serilidir postum senin yoluna! Bakma yaşıyor görünmeme, hayır, ben yarı ölüyüm; bir yarısı ise sende rehindir. Ve onun içindir ki peşindeyim senin. Seni bulmam, hayatıma kavuşmamdır; Newrozumu yaşamamdır. Evet, seni, yani kendimi, hayatımı arıyorum!

Ey sevgili! Diyecekler ki, “hayalin peşindesin!” Hayır, ben hayalperest değilim, hayallerle işim yoktur. Ben kayıplarda olanı arıyorum. Serzenişlerim, bir kayıp ilanıdır. “Hikmet, mü’minin yitiğidir”, ben yitirdiğimi, daha doğrusu gasp edileni arıyorum. Haydi, meçhul kalmasın, ta “hayal” demeyesiniz! Olur ya, belki siz de aramaya koyulursunuz! Evet, dostlar, ben “Adalet”i arıyorum. Tam “elli” senedir. O öyle bir nazenin güzeldir ki, bütün dünya güzelleri onun karşısında çirkin kalır. Onda “Yusufî” bir güzellik vardır. Ha unutmayayım, onun bir de “ikiz”i vardır; ona da “Hürriyet” derler... Bunlardan biri güneşse, ötekisi onun ışığıdır. Ve ilginçtir, birinin olmadığı yerde, ötekisi de kayıplara karışır. Ben Adalet’e aşığım, onu arıyorum!  

Ey Adalet! Sana, hava ve ziya, toprak ve su gibi muhtacım. Bunlar maddi hayatın, sen ise hem maddi, hem manevi hayatın gıdasısın. Sen canlara can, damarlara kan, hayata hayat ve imansın. Sen, “Adil” olan Allah’ın tecellisi, insanlığa hediyesi, ahlakî vasıfların reisisin. Sensizliği yaşayanlar, yaşam ünitesine bağlı hastalardan farksızdırlar. Adaletsiz toplumlara, “mezar hortlakları” mı desem, yoksa “mezar-ı müteharrik bedbahtlar!” desem!... Her ne ise; “ayaklı cenazeler”den farksız oldukları kesin...

Ey Adalet! Hayatın bütün iniş ve çıkışlarında, bütün düz ve dolambaçlı yollarında, bütün sakin ve fırtınalı havalarında hep seni aradım. Biliyorum, ölmüş değilsin, yaşamaktasın. Sen ne bir “ütopya”, ne de “Kaf’ın ardındaki Anka” değilsin, sen bir gerçeksin; hayalimde, rüyalarımda izlesem de... Ve sen uzaklarda değilsin, yakınımızdasın; tıpkı bizi ısıtan ve gözümüzde yansıyan Güneş gibi... Çünkü sen, ezeli ve ebedi olan Adil-i Mutlak’tan bir cilve, ondan bizlere yansıyan bir nursun. O, “şah damarımızdan yakındır”; sıfatları da öyle... Demek biz senden uzaklaşmışız; biz yardan, yaratandan uzaklaşmışız! Evet, ey Adalet, sen bize değil, biz sana sırt çevirmişiz!     

Ey Adalet! Sen bize anne kucağı ve baba ocağı gibi sıcaksın, samimisin. Dönüp dolaşacağımız yer, oralardır. En emin sığınaklar... Öleceksek, mezarımız buralar olsun! İster sığınılacak bir mekân, ister ebediyete açılan bir mezar olsun, ey Adalet sen, mekânlarımızın da, makamlarımızın da mimarısın, ümranısın. Sen, semadan inen bir nur, arzlılara huzur, hayat ve faaliyetlerine üflenen bir ruh mesabesindesin. Hiç ruhsuz, nursuz ve huzursuz hayat olabilir mi? Ondandır ki, ey Adalet, yeni baştan doğmalısın üzerimize! Ne olur, son ver karanlık ve kasvetli gecelerimize; bunalmış ruhlarımıza, taşlaşmış kalplerimize!...

Ey Adalet! Ben “Kerbelâ Şühedası”nın şehitlik özlemi gibi özlemekteyim seni. Onlara “Fırat”ın suyu, bize de sen fazla görülmektesin! Zalimler, şühedayı Fırat’tan, bizleri de senden mahrum bıraktılar. Suya hasret kalanlara, “Kevser” ve “Selsebil”ler, Adalet aşıklarına da yol ve yordam göründü. Onların tercihi ötelere, bizlerin ise onlaradır. Akıbet: Yezidîler kana, şüheda, şehadet şerbetine boğuldular... “Adalet”in elçileri sembol, katiller lanetin timsali oldular. İşte önümüze açılmış bir yol, ilk örneklerden bir sembol... Adalet ve Hüseyin!

Ey Adalet! Kimileri seni saltanata, servete; kimileri seni şöhrete, şehvete; kimileri seni mezhebe, asabiyete kurban verdiler. Onlar başı ayak, ayağı baş ettiler. İmanı, İslâm’ı, kardeşliği çarık, asabiyet ve sair ihtirasları başa taç yaptılar. Kendilerinden olmayanı ötekileştirip ecnebî ve zındıkanın saffına ittiler. Irkına ve mezhebine bir adamı katmak adına, devasa planlara, projelere giriştiler. Halbuki bilmediler ki, nur ile zulmet bir arada olmaz. Bilmediler ki Cebrail Şeytan ile barışmaz. Bilmediler ki, hak batıl ile kaynaşmaz. Aksine, reaksiyonla birbirini zehirleyen kimyeviler gibi, hak-batıl reaksiyonu da, zehirlemeye yol açar, ondan hayırlı bir mamul hâsıl olmaz.

İşte ey Adalet, bundandır ki, bizler kan ve irine boğulurken, elin gâvuru şehvet ve sefahet âlemleriyle hal-i pürmelâlimize alkış tutmaktadırlar...    

Ey Adalet! Hani ya, Nebi(asm), Uhud’da okçulara bir talimat verilmişti: “Zinhar, yerinizden ayrılmayacaksınız; velev ki akbabaların cesetlerimize konduğunu görseniz bile!” Ne oldu; ganimete tamah edenler oldu; düştüler kaçan müşriklerden arda kalanlara... Talimatı çiğnendi; yetmedi, sebat edenleri de çiğnettiler. İşte ey Adalet, bir benzeri de bizim mücahitlerde zuhur etti; dünün mangal yürekli mücahitleri, şimdinin erişilmez, ulaşılmaz müteahhitleri oluverdiler! Buna, “din”le dünyanın avına çıkmak denir. Buna, dini metalaştırmak denir. Buna, dini merdivenleştirip dünyalık ve arpalıkların arşına yükselmek denir... 

Ey Adalet! Ben seni Adil olanın kitabında, Kutlu Elçi’nin uygulamalarından tanıdım. O Adil ki, her Cum’a hutbesinde, “İnnellahe ye’muru bil-Adl...” der; yani “Allah, size adaletle davranmayı emreder!” Ve O, “Allah, adil olanları sever” der; rıza ve sevgisinin yolunu gösterir. Kutlu Elçi, “Adil yöneticiler, kıyamette Allah’ın arşı altında, O’nun himayesindedir!” der, sorumluk kadar, erk sahiplerinin mükâfatının da büyüklüğüne dikkat çeker. “Zulme, adaletsizliğe meyledersem, ne yaparsınız?” diyen Ebubekir’e, adil ashab, “Seni kılıcımızla düzeltiriz!” demekteydi. “Analarından hür olarak doğanları, köleleştiremezsiniz!” diyerek adaleti haykıran Ömer, hep seni, ey Adalet, hep seni soluklayıp durdular. Ya şimdi! Heyhat, zulüm, başına adalet külahını geçirdi!  Eyne’s-sera, minne’s-süreyya!...   

Ey Adalet! Ben seni kâinat kitabından okudum! Sen, kâinatın her zerresinde, her küresinde ayan ve beyansın! Kusursuz “nizam”, senden haber verir; kurulmuş “mizan” sana delalet eder. Milyarlar senedir hep varsın ve sayende her şey haddindedir, kıvamındadır. Hiç bir yıldız, hudut ihlâli yapmaz, bir başka yıldızın yörüngesine girmez. Peki, ya eşref-i mahlûkat olan insan? Ah bir bilsen ki, ne tecavüzkârlıklar içinde; a’la-yı illiyinde yaratılmışken, ne esfellere sukut içinde! Çünkü okumuyor kâinat kitabını; anlamıyor onun tercümanı olan Kur’an’ı! O, gözü var, görmez; kulağı var, duymaz, kalbi var, acımaz bir konumda... Ne kötü bir akıbet!...

Hâsılı: Ey Adalet! Sen, değerler üstü bir değer, paha biçilmez bir hakikatsin. Toprağa düşmekle, altın kıymetinden kaybetmez. Sen de öylesin... Dün ya da bu gün, ehliyetsizlerin elinde, paçavraya da döndürülsen, sen yine altınsın; hem de yirmi dört ayar... İmanım odur ki, sen ehlini, ehlin de seni intizar etmekteler. Naehiller takdir etmese de, bir emanet olarak sen, muhakkak ehline tevdi edileceksin! Zira ki, maden ve manbaın olan Adil-i Mutlak(cc), “Yeryüzünün varisliğine, salih kullarımı atayacağım!” demiştir. Ve O, vadinden asla caymaz. Yeryüzü, mirasçılarını, mirasçılar da seni aramaktadırlar ey Adalet!...

Ey Adalet! Bilmiyorum, adına mersiyeler mi dizeyim, yoksa ağıtlar mı yakayım? Amma hiç birini! Zira sen ölümsüzsün! Çünkü sen, Ezelî ve Ebedi olandan bir tecellisisin. O’na ölüm yoktur ki, sana da olsun! Lakin biliyorum; sen yaşandıkça varlık gösterirsin. Öyle ya, karanlıklara sığınan Güneş’ten istifade edemez ki! Sen bir Güneş’sin; onun için, sana hep methiyeler okuyacağım...

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89