• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 9 °C

Milli ve yerli muhayyile

Mesut Yeğen

“100 senelik parantezi kapatıyoruz”, “Doksan senelik enkazı kaldırdık” vb. iddialarda da izleri vardı elbette, ama “milli ve yerli rejim” doktriniyle iyice açığa çıktı: Türkiye, ‘milli coğrafyasıyla’ (Ortadoğu) ve ‘yerli kültürüyle’ (İslam) daha fazla bütünleştirilecek. Tersinden söylenecek olursa, Batı coğrafyasına ve İslami olmayan kültüre bir mesafe konacak. Zamanın Ak Parti entelijensiyası Batı coğrafyasıyla ve İslami olmayan kültürle olan mesafesini yeniden düzenlemek istiyor: Hem iktidara yerleşmiş olmanın verdiği özgüvenin bir sonucu, hem de bir iktidarı sürdürme tekniği olarak.

Bu durum Ak Parti entelijensiyasıyla şimdinin takatten düşmüş Kemalist entelijensiya arasında önemli bir benzerliğin olduğunu gösteriyor: 1923’ü, Cumhuriyet’i coğrafyadan ve kültürden bir büyük kopuş olarak görmek. Belli ki, Kemalist entelijensiya olumlayarak ve sahip çıkarak, milli ve yerli entelijensiya ise olumsuzlayarak ve karşı çıkarak 1923’ün bir büyük kopuş olduğuna inanıyor. Bu ortak anlayışa göre memleket 1923’le birlikte coğrafya ve kültür değiştirdi: Ortadoğu’dan koptu ve İslam’dan uzaklaştı. Ortaya çıkan, Kemalistlere göre bir inkılap/devrim, muhafazakarlara göre ise milli ve yerli bünyeye yabancı, suni bir durum oldu. Milli ve yerli rejim doktrini iktidarda olduğuna göre, yapılması gereken doğal olarak bu suni duruma bir son vermek olacak.

Milli ve yerli rejim işlerini daha fazla derinleştirmeden bu kopuş, sunilik meseleleri üzerine, yeniden ve etraflıca düşünülse iyi olur derim. Cumhuriyetle birlikte bir şeylerden koptuğumuz, bir yerlerle aramızdaki mesafenin açıldığı doğru tabii ki; en sakil, en ceberut araç ve yöntemlerle bu işlerin yapıldığına da şüphe yok. Lakin, bu mesafe açılma işleri başlamadan evvelki hallerimiz ne kadar milli ve yerliydi? Bu, bir şeylerle, bir yerlerle mesafemizin açılması işleri Cumhuriyet’le mi başladı, Cumhuriyetçilerce mi pekiştirildi? Mesafe açılmasıyla beraber ortaya çıkanlar o kadar suni mi? Bunların hepsi önemli sorular. Üstelik, galiba milli ve yerli rejim entelijensiyasının zannettiğinden de zor sorular.

Bu zor soruların cevaplarına bihakkın vakıf olduğumuz iddiasında değilim, haddizatında cevapların ancak bilgiye dayalı bir tartışma ve müzakereyle adım adım oluşturulabileceğine inanıyorum. Lakin, milli ve yerli rejim ideologlarının bu sorulara verdikleri cevapların hamasi olduğunu göstermeye yetecek kadar bilgi ve görgüde var memlekette.

Mesela, memleket ilim ve biliminin ürettiği bilgi ve görgü, coğrafya ve kültürden kopuş olarak görülen işlerin Cumhuriyet’le başlamadığını, Cumhuriyet’le yapılanın, başlamış bir işi devam ettirmekten fazla bir şey olmadığını gösteriyor. O başlamış iş de, malum devleti kurtarmak işiydi ve “devleti ancak modernleşerek, Batılılaşarak kurtarabiliriz”düsturu Kemalistlerden çok önce devlet katında ecdat tarafından benimsenmişti. Keza, Ortadoğu’yla Osmanlı ne kadar bütünleşmişti ayrı ve önemli bir soru, ama kesin bir biçimde 1952’yle beraber koptu ve 1952’de de Kemalistler iktidarda değildi, olsalardı bir şey değişmezdi, o da ayrı mesele.

Keza, elimizin altındaki bilgi ve görgü, ister yüz sene önce, isterse de iki yüz sene önce kopmuş olunsun, kopulduğuna kani olunan coğrafya ve bilhassa kültürün iki yüz sene de, yüz sene de önce bugünün milli ve yerli rejim ideologlarının tahayyül ettiği kadar milli ve yerli bir coğrafya ve kültür olmadığına işaret ediyor. Osmanlı, Kürdistan ve Arabistan taşralarını ancak 1800’lerle birlikte Osmanlı (yerli) kılabilmişti malum; bugünün Cizre’si, Basra’sı, Hicaz’ı vs. devleti kurtarmak için atılan kopuş adımlarıyla birlikte (yeniden) Osmanlılaştırılabilmişti. Keza, kültür de, devleti kurtarmak için atılan kopuş adımlarıyla birlikte oluşan müessesat tarafından milli ve yerli kılındıya da (bir kez daha) İslamileştirildi.

Son olarak, bilgi ve görgümüz (iki) yüz senelik parantez boyunca ortaya çıkan ve milli ve yerli rejim savunucularınca suni bulunan şeylerin, hayat tarzlarının, inanma biçimlerinin vs. o kadar da suni olmadığını gösteriyor. Bir kısmıyla iki yüz sene boyunca tekrar eden bir rutinin sonuçları olduklarından, bir kısmıyla da iki yüz sene öncesinin tarzlarıyla, pratikleriyle devamlılık içerisinde olduklarından, milli ve yerli rejim heveslilerine suni görünen tarzlar, pratikler, bu tarz ve pratiklerin faillerine pek suni görünmüyor.

Velhasıl, milli ve yerli rejim doktrininin coğrafyaya ve kültüre, geçmişe ve şimdiye dair muhayyilesi pek güven vermiyor. Üstüne siyaset inşa etmek olacak iş değil. (bashaber)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89