• BIST 9530.47
  • Altın 2473.328
  • Dolar 32.5179
  • Euro 34.8095
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 4 °C

Kürtleri İslamiyet’ten, ümmetten kovmak

Müfit Yüksel

1996'da bu gazetenin sayfalarında, “Kürtleri İslâmiyet'ten Kovma Çabaları” başlıklı bir dizi yayınlamıştım. Adı geçen dizide bir kısım sözde dindar muhafazakar çevrelerin PKK ve Kürt solunu bahane ederek Kürtlere “Ermeni” muâmelesi yapıp ötekileştirerek resmen Ümmet'ten, İslam'dan kovmaya tam teşebbüs halinde bulunduklarını bir çok somut örnekle sunmuştum. Kürtleri ötekileştirip İslam'dan kovmaya çalışmanın olası kötü sonuçlarını da tek tek belirtmiştim.

Perşembe günü Faruk Aksoy imzalı İslamcılara Göre Kürdistan Neresidir? başlıklı yazısı tam da 1996'da uyardığım tutumların tekrarı ve somut bir örneği mahiyetinde. Üstelik ismimi de vererek şahsımı hedefe koymuş. Hedef göstermiş. Devlet adına, devletin bir yetkilisiymiş gibi hepimizi hizaya/sigaya çekmeye çalışmış.

Kürtlerin ümmet ile yollarını ayırmaya, İslam'dan kovmaya yönelik çaba ve tutumların günümüzde ciddi boyutlar kazandığını esefle gözlemlemekteyiz. Bir yandan, Kürtler içindeki seküler/din karşıtı ulusalcı çevrelerin, PKK ve uzantılarının, Kürtleri Müslümanlıktan, ümmetten koparmaya yönelik çabaları yoğunluk kazanırken, diğer yandan bir kısım çevrelerin ötekileştirme ameliyesiyle Kürtleri hazmetmeyip, neredeyse İslam dininden, Müslümanlıktan kesinlikle kovmaya yönelik bilinçli/bilinçsiz kahredici tutumları artış kaydetmektedir. Her iki tutumun birbirini beslemesiyle süreç hızlı bir ivme kazanmaktadır. Faruk Aksoy'un yazısı tam da buna ivme kazandıran incitici bir makale..

Üzüntü ile belirtelim ki, son yıllarda bu tür söylemler artık yüksek sesle dillendiriliyor. Bundan en çok payını almakta olanlardan birsiyim. İslami kimliğe sahip bir kimse olarak yıllardır, çocukluk yaşlarımdan beri İslam âleminin birçok bölgesi ile yakın alaka kurmuş bir Kürdüm. Neredeyse ümmetin göbeğinde yetiştim. Ve bu sorunlar üzerine 30 yıla yakındır yazılar, makaleler neşretmekteyim. Kürt meselesi, Alevilik sorununun yanısıra, Filistin'den, Arnavutluk'a, Bosna'ya, Kırım'a, Gürcistan'a, Mısır'a, Kuzey Afrika'ya Afganistan'a, Tacikistan'a, Hicaz'a, Yemen'e, Hindistan ve Malezya'ya kadar birçok coğrafyadaki çeşitli sorunlara ilişkin 1987 yılından beri yayınlar yapmaktayım Ancak, anılan bölgelerle ilgilenirken, Kürt sorunu ile ilgilenirken ve bu konuda Kürtleri İslam'dan koparmaya ahdetmiş katı-seküler örgütlenmelerle canhıraş bir mücadele içindeyken, sırf Kürt olduğum için, son yıllardaki kadar bunaltıldığımı söyleyemem. Etnik/seküler ulusalcılığa kaymış, İslam dünyasının sorunlarına duyarsız hale gelmiş bir kısım din karşıtı Kürt gruplarından bu konuda benzeri tutum ve çok ağır hakaretlerle karşılaştığım gibi; Kürtler dışındaki bir kısım sözde İslami görünen bazı muhafazakar çevrelerden gelen, bu konularda “Sen Kürtsün!, Kürtçü, bölücüsün” tarzında, tamamen dışlayıcı bir tutumu kabus gibi üzerimize çöküyor. Bizi adeta arkadan vuruyor. Elbette ki, bu tutum sadece şahsımla sınırlı değil.. Bu anlayış, toplumlar arasında ruhi ve zihinsel kopuşun/kırılmanın, duvar çekmenin göstergesi olarak neredeyse genel bir tutum haline gelmiş durumda.

Bayram Zilan'ın Milat'taki yazısında belirttiği gibi Dindar/İslami kimliğe sahip Kürtlere dahi şüpheli bölücü, potansiyel suçlu muamelesi yapılıp sürekli samimiyet testine tabi tutma, hizaya/sigaya çekme gibi bazı sözde muhafazakar çevre ve şahısların, bir de kendilerini devletin yerine koyan bu tutumu bizi canımızdan bezdirdi.

İslam aleminin kalbi sayılan geniş bu coğrafyada meskun, İslam tarihinin erken dönemlerinde Müslümanlığı toplu olarak kabul etmiş bir kavmin; milliyetçilik saikasıyla, aşağılama/küçümseme psikolojisiyle ötekileştirilip, potansiyel suçlu muamelesiyle ortak paydalardan uzaklaştırılma, ümmet sınırları dışına atılma çabaları, ümmet içine tahrip kalıbı atmaya eşdeğerdir. “Sizin bu ümmetin içinde, Müslümanlıkta ne işiniz var. Sizinle ortak paydamız yok” tarzında söylemler, coğrafyamıza yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Bir taraftan, Kürtler içerisinde kök salmaya çalışan din karşıtı, etnik/seküler ulusalcı örgütlenme ve hareketlerden şikayet edilirken; diğer yandan başta İslami kimliğe ve ümmeti gözeten hassasiyetlere sahip Kürtlere yönelik bu tarz dışlama/ötekileştirilme, linç etme ameliyesi bir ikiyüzlülük örneğidir.

Tarihte bir kısım Müslüman kavimlerin küstürülmesinin, itilmesinin İslam alemi için, ümmet için ne kadar pahalıya mal olduğunu tarihten gelen tecrübe ile biliyoruz. Bunun yakın tarihteki en önemli örneği Müslüman Arnavutlar'dır. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun, bürokrasi ve askeriye başta olmak üzere, en kuvvetli topluluğu olan, 33 sadrazam çıkarmış Arnavutların 19. yüzyılda, 20. yüzyıl başında, her ne sebeple olursa olsun küstürülmesinin, özellikle İttihatçı idarenin 1911''de Arnavutların silahlarını zorla, onurlarını kırarak toplamasının neticede itmesinin, Osmanlı'nın merkez hinterlandı olan Rumeli'nin tamamı ile kaybedilmesinde, ikinci bir Endülüs haline gelmesinde en temel rolü oynadığını bilmekteyiz. Arnavutlarla, Arnavut kardeşlerimizle arada oluşmuş olan bu sorunların çözümü, oluşan açığın, yaranın kapanması yönünde yirmi yılı aşkındır en çok çaba sarf edenlerden biri olarak ne kadar zorluklarla karşılaştığımızı Allah (C.C) bilir. O yüzden bir zamanlar İslam Endülüs ve Rumeli'ye yakılan ağıtların benzerinin Kürdistan'a Ağıt'a dönüşmesini istemiyoruz.

Yıllardır yazdığım makale ve eserlerde, TV programlarında her defasında Ulus-Devlete karşı olduğumuzu, Kürt sorunu vb. sorunların asıl failinin son yüzyılda yaşanan ulus-devlet tecrübesinden kaynakladığını hep belirttik. Dolayısıyla, Ulus-Devlet tecrübesinin trajedilerine maruz kalmış kimseler olarak bizim yeni bir ulus devlet talebimizin olmayacağı bilinmeliydi.

“Kürdistan“ ad ve adlandırması tarihi ve coğrafi bir ad olup, bu adın kullanılmasını hemen ulus-devlet talebi olarak yorumlamak tam bir saptırmadır. “Kürdistan” adlandırmasını tarihi ve coğrafi bir bölge için kullandığımızı, kullanacağımızı ulus-devleti kastetmediğimizi bizi tanıyan/okuyan herkes bilir. Üstelik ulus-devlet vakıası, 200 yıllık bir geçmişe sahip olup ötesine gitmez. Kürdistan, Arabistan, Türkistan gibi coğrafi adlandırmalar bin yılı aşkındır var. Bu adlandırma Kaşgar'lı Mahmud'un Divânu Lügati't-Türk adlı ünlü eserindeki ibtidai harita da dahi yer almıştır.

Yazılarımda, TV programlarında bu ülke için “Bu ülke bir imparatorluk bakiyesidir. Cumhuriyetin kurucu kadrosunca sıfırdan var edilmedi. Ve bu sınırlar bir imparatorluk bakiyesinin çekilebileceği son sınırlardır. Bundan ötesi burayı Müslüman vatanı olmaktan çıkarır.” şeklinde ifadeleri hep tekrarlayıp durdum.

Hatta başkanlık sistemi tartışmalarında, “Federasyona yol açarsa, bu da bölünme ve parçalanmaya yol açar” şeklinde itirazi kaydı da hep dile getirdim.

Yine bu sütunlarda, Kürt sorununun çözümü konusunda Ulus-Devlet'ten Ortak Devlete başlıklı yazılar kaleme aldım. Buna rağmen şahsımın ve diğer dindar Kürtlerin bu tür bir muâmeleye maruz bırakılması asla kabul edilemez. Ayrıca kimseye de bir şeyler isbat etme mecburiyetinde de değiliz. Kimse de kendisini devletin yerine koyup bizi sorgulamaya, sigaya çekmeye hakkı yoktur.

  • Yorumlar 14
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89