• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 9 °C

Kürtler her durumda kazanıyor

Kadri Gürsel

Normal bir demokraside, yüzde 9 küsur gibi kayda değer bir seçmen desteğine sahip görünen bir siyasi partinin seçimlerde parlamentoya girememesi gibi bir ihtimalin varlığından söz edilemez. Ama Türkiye’de bu mümkündür. Çünkü Türkiye’de ülke genelinde seçim barajı yüzde 10’dur ve bu dünyadaki en yüksek orandır.

Türkiye’de Kürt partilerinin oyu hiçbir zaman yüzde 10’u geçmedi ama 2007 ve 2011 seçimlerinde parlamentoya girebildiler. HDP’yle ilgili ikilem ise partinin aldığı çok önemli bir karardan kaynaklanıyor. HDP seçime parti olarak katılacak. Bu konuda nihai kararlarını vermiş gibi görünüyorlar. Bu durumda parti parlamentoda temsil edilebilmek için yüzde 10 barajını kati surette geçmek zorunda kalacak. Aksi takdirde Kürt siyasi hareketinin tabanı Meclis’te tek bir milletvekiliyle bile temsil edilemeyecek.

2007 ve 2011’de Kürt partilerinin meclise girebilmelerinin sırrı, seçimlere parti olarak değil bağımsız adaylarla katılmaları ve tabiri caizse yüzde 10 barajını kenarından dolanmalarıydı. HDP’nin içinden çıktığı eski Barış ve Demokrasi Partisi, 2011 seçimlerinde bağımsız adaylarına verilen oyların toplam oranı yüzde 6 seviyesinde kalmasına rağmen Meclis’e 36 milletvekili bu sayede sokabilmişti. 2007 genel seçimlerine de o zamanki Kürt partisi Demokratik Toplum Partisi (DTP) aynı şekilde yüzde 4 küsur oyla 20 milletvekili çıkarmıştı.

2015 seçimleri öncesinde ise değişik araştırma kuruluşlarının güncel anketlerinde HDP’nin oyu yüzde 9 seviyesinde görünüyor. Bu bulgular da partinin dört buçuk ay sonraki seçimlerde barajı aşarak parlamentoya girmesine kesin gözle bakılmasını önlüyor. Kürt siyasi hareketinin tüm varlığı HDP’ye indirgenseydi ve Türkiye’de siyasetin yapıldığı yegâne alan Meclis olsaydı, ortada bu hareketin göze alamayacağı kadar büyük bir siyasetten silinme riskinin bulunduğu inkâr edilemeyecekti. Mamafih ne HDP Kürt hareketini tek başına temsil ediyor ne de siyaset sadece Meclis’te yapılıyor.

HDP’nin Meclis dışında kalması halinde doğacak olan olumsuz sonuçlar ve riskler Türkiye için çok daha büyük, Kürt hareketi için ise daha küçük olacaktır. Bu durumda Türkiye için en uç noktadaki felaket senaryosu şudur:

HDP ülke barajını geçemezse, Türkiye’nin Kürt çoğunluklu nüfusa sahip seçim bölgelerinde kazandığı milletvekilliklerinin tümü buralardaki tek rakibi olan iktidar partisi AKP’ye devredilecek. Bu sayede AKP 550 üyeli Meclis’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arzuladığı otoriter başkanlık sistemini getiren yeni bir anayasayı tek başına yazarak referanduma götürmek için gereken 330 sandalyelik çoğunluğu elde edebilir. Referandumdan geçerek yürürlüğe giren bir baskıcı başkanlık sistemi anayasası sayesinde kuruluşu nihayet tamamlanacak bir İslami otoriter rejimin neden olabileceği siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklar ortamında, ülkedeki sistemin büyük bir meşruiyet yıkımına uğraması mukadderdir.

Bu dramatik gelişmeler Türkiye’de siyasete demokrasi dışı müdahalelerin kapısını da aralayabilir. Bunlar gerçekleşirse Kürtlerin ayrılma talebiyle ortaya çıkması da uluslararası toplumdan anlayış ve destek bulur, meşru karşılanır.

Tabii ki Türkiye’nin bir iç çatışma ve istikrarsızlık ortamına sürüklenmesi için AKP’nin önümüzdeki seçimlerde mutlaka 330 ve üzerinde sandalye kazanmasının gerektiği gibi bir önkoşul yok. Bu olmadan da Türkiye’deki otoriterleşmenin benzer bir çöküş tablosu doğurması mümkündür. Ancak AKP’nin Meclis’te 330’un üzerine çıkması halinde olumsuz gidişatın dramatik biçimde ivme kazanması kuvvetle muhtemeldir.

Yeni anayasa sürecinden bağımsız olarak, HDP’nin Meclis dışında kalmasının seçimlerin meşruiyetine gölge düşüreceği, Kürtleri Suriye’deki kantonlarda olduğu gibi “kendi yoluna gitmeye” iteceği ve kaos doğuracağı yönünde öngörülerin Türk medyasında yer aldığı da vaki.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise partisinin barajı geçeceğine güveniyor ama barajın altında kalmayı da büyük bir risk olarak görmüyor. 18 Ocak’ta bir grup köşe yazarı ile bir araya gelen Demirtaş, “Barajı geçemezsek kaos olur iddiasında değiliz. Ancak, Türkiye’yi erken seçime götürmek ve barajı düşürmek için varımızı yoğumuzu ortaya koyarız. Bunu zorlarız; demokratik meşruiyet zemininde yaparız” dedi.

Demirtaş, HDP’nin parlamentoya girememesi söz konusu olursa, AKP’nin HDP’den elde edeceği sandalyelerle 330’u aşması durumunda bile tek başına anayasa yapma meşruiyeti ve gücünü kendisinde bulamayacağına inanıyor.

HDP’nin barajı geçemeyeceği öngörüsünde bulunanlar, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Kürt hareketi adaylarının elde ettiği yüzde 6,6’lık sonucu ölçü alıyorlar. Bu bakış açısına göre Demirtaş’ın 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanı Seçimi’nde HDP’nin adayı olarak aldığı, seçim barajını zorlayan yüzde 9,8 oranındaki oyun aradaki farkı yaratan kısmı aslında “ödünç” ve Kürt kimlikli siyasetçinin kendi tabanını aşıp tüm Türkiye’ye seslenen çoğulcu, sol ve muhalif gündemli kişisel seçim performansından kaynaklanıyor.

Demirtaş’a verilen oyların 7 Haziran’daki seçimde geldikleri partilere geri dönmesini bekleyenlere karşın HDP Eş Genel Başkanı iyimser görünüyor ve Cumhurbaşkanı Seçimi’nde aldığı oyu büyük ölçüde koruduğunu belirtiyor. Demirtaş’ın kaynağı belirtilmemek üzere paylaştığı ve Al-Monitor’un kaynağından doğruladığı, Aralık’ın son ve Ocak’ın ikinci haftalarında yapılmış güvenilir araştırmalara göre HDP artı-eksi yüzde 1,5 yanılma payı ile yüzde 9,6 seviyesinde görünüyor.

Demirtaş, “Kürt partilerine asla oy vermem” diyenlerin oranının yüzde 70’ler seviyesinden 56’ya düştüğünün de bu araştırmalarda görüldüğünü söylüyor.

Neticede HDP yüzde 10’luk barajı aşarsa Meclis’te önemli bir güç elde edecek ve AKP tek başına anayasa yapma imkânını bulması imkânsızlaşacak.

Demirtaş, “Yüzde 10’u geçersek 70’in üzerinde milletvekili bekliyoruz. Cumhurbaşkanı Seçimi’nde çok önemli bir kitleye ulaştık; o bir başlangıçtı. Toplumsal muhalefeti örgütleme çabamız var. Alevilerden Caferilere (Şii) ve gayri-Müslim azınlıklara kadar muhalefetin güç birliğini oluşturmak istiyoruz. Etnisite, mezhep ve cinsiyet yönünden çok renkli bir aday profilimiz olacak” diyor.

Prestijli A&G Araştırma’nın Başkanı Adil Gür ise HDP’nin barajı aşmasının bazı koşullara bağlı olduğunu söylüyor: “Çözüm ve barış sürecinin etkisiyle AKP’nin Kürt tabanından HDP’ye doğru bir göç var. HDP, Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı Seçimi’ndeki tüm Türkiye’yi kucaklayan dilini kullanır ve adaylarıyla bu söylemi desteklerse HDP’nin baraj sorunu olmaz. Kandil ve sokak olaylarıyla arasına mesafe koyması gerekiyor. AKP karşıtlığının yükseldiği bir dönemde tek iktidarın anayasayı tek başına değiştirecek güce ulaşmaması için HDP’ye bir yönelim olabilir. HDP’nin barajı geçmesi başlıca iki değişkenin durumuna bağlı. Birincisi barış sürecinin ne yöne evrileceği ve sokak hareketleri... (Kürt hareketinin) Sokak eylemleri Selahattin Demirtaş’a sempatiyle bakan seçmenlerde tereddüde neden oluyor. İkincisi de ana muhalefet CHP’nin tutumu... CHP’nin muhafazakâr seçmenden oy almak için soldan uzaklaşması halinde partinin solunda doğacak boşluğu HDP doldurabilir.”

Kıssadan hisse: HDP barajın altında kaldığı takdirde Türkiye’nin demokrasi kaybı nispetinde Kürt hareketi uzun vadede kazanma şansını yakalıyor. Parti barajı geçerse HDP zaten kazanıyor ve güçlü bir pazarlık konumu elde ediyor. Bir kazan-kazan durumu söz konusu. (Al-Monitor)

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89