• BIST 9057.95
  • Altın 2296.889
  • Dolar 32.3247
  • Euro 35.0593
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 13 °C

Kürdistan siyasetinde eksen kayması (2)

Mustafa Özçelik

Kürt ve Kürdistan sorununun çözümüne bakışta dört kategori

Kürt ve Kürdistan Sorunu nedir? Kim nasıl değerlendiriyor? Eğer geniş bir perspektiften bakacak olursak, bu konuda farklı tanım  ve çözümlerin söz konusu olduğunu görebiliriz. En genel şekliyle dört kategoriden söz etmek mümkün. 

Birinci kategoridekilere  göre bu sorun; ‘’Dış mihrakların Türkiye’yi  bölmek üzere icat ettikleri bir terör sorunudur’’. Türk Devleti sorunu bu şeklide tanımladı ve on yıllarca buna göre  bir politika izledi. ‘’Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak’’ ekseninde, asimilasyon, inkar ve imhaya yönelik  ‘’çözüm’’ gayreti bu anlayışın temel amacı oldu. Bu siyasal zihniyetin savunucuları inkar siyasetini bir kenara bıraktığını söylese de, zamana yayarak varmak istediği “çözüm”, her yönüyle kendisini devlete bağlı ve tabi hisseden bir kuşak ve toplum yaratmaktır.

İkinci kategoride  yer alanlar, esas olarak aynı olmakla  birlikte  nüansta farklılık göstermekte, nispeten liberal bir tutum takınmaktadırlar. Bu kategoridekilerin kimisine göre sorun, ‘’Türkiye’de yaşayan  Kürt vatandaşların  yaşadığı bölgelere özgü ekonomik gerilik, ihmal , feodal  yapı ve feodal  tahakkümden  kaynaklanan bir sorundur’’. Kimilerine göre ise   sorun, ‘’Kürt vatandaşların kültürel haklarının tanınmamasından kaynaklanan ve dil haklarının seçmeli dersler ve yerel  yönetimlerde  sağlanacak  ademi  merkeziyetçi yapıların oluşturulmasıyla  çözülecek  bir sorunudur’’. Bir diğer kesime göre ise  sorun, ‘’Türkiye’deki  tüm vatandaşların anayasal vatandaşlık temelinde bireysel eşitlik,  ve demokratik katılım   ile çözümlenecek bir sorunudur’’.

Üçüncü kategoride  yer alanlar,  Kürtlerin ulusal ve Kürdistan’ın ülkesel varlığını göz ardı etmekle birlikte  Kürtlerin ‘’ferdi’’ varlığını ve  sınırlı da olsa ‘’kollektif haklar’’a sahip olduğunu kabul eden ve bu eksende çözüm önerenlerdir. Bu kategorideki  kimilerine göre  sorun, ‘’Avrupa  Yerel  Yönetimler Özerklik  Şartı’nın tüm Türkiye’de uygulanması’’ ile çözülebilecek bir sorundur. Kimilerine göre  ise Türkiye’de Kürtlerin  varlığının kabulü  ve dil kültür, eğitim gibi  haklarıyla birlikte, tüm Türkiye’de iller bazında  ‘’eyalet sistemi’  vb. bir  sistemin uygulanması’’yla  çözülebilecek bir sorundur.

Dördüncü  kategoride , Kürtlerin ulusal, Kürdistan’ın ülkesel  varlığını esas alan  yaklaşımlar yer alır. Bu kategoridekilere  göre , ‘’Bu mesele Türkiye’de  Kürt sorunu, Kuzey  Kürdistan’da Kürdistan halkının bir statü ile, özyönetim ile  kendisini  özgürce  yönetmesi ’’ sorunudur. Bu kategoridekiler  de çeşitlilik  arz etmektedirler.

Kürdistan’da otonom bir yönetimi, federal, konfederal, bağımsız  devlet  seçeneklerinden  herhangi  birini savunanlar bu kategoride yer almaktadırlar. Bu kategoridekilerin Kürdistan’ın parçalanmışlığı sorununa ve Türkiye’deki demokrasi  sorunu ile Türkiye’de yaşayan Kürtlerin sorunlarının çözümüne bakış açılarında da farklılıklar söz konusudur.

Kürtleri  yok etmeye yönelik, inkar ve asimilasyon  siyasetinin artık hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini, bu siyasetin ‘’Türkiye’nin bekası için’’ bir çözüm  üretemeyeceğini  gören  Türk  Devleti; henüz yasal ve anayasal  bir değişikliğe gitmemiş olsa da, artık Kürtleri birey hukuku temelinde kabul eden  biçim itibariyle bir ‘’Türkiye Devleti’’ olmaya karar vermiş görünüyor. Bu yeni  ‘’Türkiye Devleti’’ konsepti, ‘’Anayasal vatandaşlık temelinde  bireysel  hakları kabul ederek, sorunu bundan ibaret bir Kürt sorunu’’ ile  sınırlandırarak, çözmek isteyen, ama, Türkiye’nin yukarıda tanımlamış olduğumuz sorunlarına kalıcı bir çözüm sunmayan sözde ‘’Türkiye devleti’’dir. Öyle anlaşılıyor ki bütün mesele, sorunun, ‘’Kürdistan sorunu’’  şeklini almasını önlemektir. Bu konuda bir strateji oluşturduğu açıktır.

Kürtlerin de bu stratejiye uygun bir şekilde dizayn edilmesi , devletin bu  yeni  yol haritasının önemli  bir ayağını oluşturmaktadır.

Tablo bu iken,  Kürt siyasetinin söylem, tutum ve programları daha bir önem arz etmektedir. Kürt aydın ve siyasetçilerinin  küçümsenemeyecek bir bölümü  ikinci ve üçüncü kategoride yer almaktadırlar. Türk devlet yöneticilerinin, yazar ve siyasetçilerinin belli bir kısmı da ikinci ve üçüncü kategoride yer almaktadırlar. Elbette ki imha, asimilasyon ve inkar siyasetini  yürüten ilk kategoridekiler ile ikinci ve üçüncü kategoridekileri  aynı göremeyiz.  İkinci ve üçüncü kategoridekiler  de sorunu bir Kürdistan sorunu olarak çözmek yerine, İstanbul ve Şırnak’ı aynı eksende değerlendirip, çözüm arayan bir bakış açısına sahiptirler. Kimi Kürt siyasal güçleri açısından,  yazının ilk bölümünde de belirttiğim gibi, bir ‘’Türkiyelileşme’’den çok, Kürtlerin ‘’Yeni Türkiye’’  konseptine  ‘’entegre’’ edilmesi  anlayışı söz konusudur.

HDP  ve PKK’nin de değişik söylemlerle dile getirdikleri,  ‘’Ortak vatan , demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, bayrakla sorunumuz yok’’ , ‘’ulus devletler dönemi kapanmıştır’’   yaklaşımı da üçüncü  kategoriye denk düşmektedir. Bu yaklaşım sahiplerinin bir kısmı, ‘’gerçekten de buna inandıkları ve realist buldukları için bunu savunduklarını’’ ifade ederken; küçümsenemeyecek bir kısmı da  ‘’Biz,  yıllardır vermiş  olduğumuz  bedelleri  nasıl yok sayarız. Bu bedeller  elbette ki  Kürdistan içindir. Bu ‘Türkiyelileşme’ siyaseti,  stratejik değil dönemin  gerektirdiği bir taktiktir’’ demektedirler.

‘’Ortak vatan , demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, bayrakla sorunumuz yok’’ , ‘’ulus devletler dönemi kapanmıştır’’  anlayışını gerçekten de doğru ve realist gören, günümüzde, artık ‘’Kürdistan’’  ve ‘’Kürt ulusu’’ eksenli  statüye dayalı çözümün ‘’dar’’,  ‘’zamanı  geçmiş’’ bir siyaseti  ifade ettiğine  inan ve savunanlara şunu sormak hakkımızdır: Bugüne kadar Kürdistan’ın varlığı ve özgürlüğü için, Kürt ulusunun kendi geleceğini özgür bir şekilde belirlemesi  için verilen bedellerin  bir açıklamasını yapabilecek misiniz?

Bu bedeller ve onlarca yıldır Kürdistan adıyla  özgürlük ve  bağımsızlık hedefiyle kurulan partiler, örgütler hep yanlış mıydılar? Kürdistan’a, Kürt ulusuna ve  onun devletleşme hakkına yönelik  yazılıp çizilenler ve bu uğurda yürütülen mücadele  hep yanlış mıydı? Kıbrıs’a, Filistin’e, bütün dünya uluslarına ‘’reva’’ görülen bir hak neden Kürtler için ‘’zamanı geçmiş’’ olsun?

Doksan yıl önce de ve Dersim isyanındaki  yıkımdan sonra da, ‘’Kürdistan’’ ve ‘’Kürt ulusu’’ eksenli örgütlenme, statü ve özgürlük mücadelesi, ‘’zamanı geçmiş’’ düşünceler olarak kimilerince ifade edilmişti. Kimilerince  ‘’Türkiyelilik’’  olarak ifade edilen  bu ‘’entegrasyon’’ fikri  o dönemlerde  de savunuluyordu . Yoksa,  Kürt ulusal bilinci, tekrar o günlere mi  geriletilmek isteniyor? 

‘’Ortak vatan , demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, bayrakla sorunumuz yok’’ , ‘’ulus devletlerin zamanı geçmiştir’’  siyasetini  bir ‘’taktik’’ olarak ifade edenlere gelince: Bu siyaseti   gerçekten de bir ‘’taktik’’ olarak görenlerin, öncelikle Kürdistan halkına bu ‘’taktik’’in ne için, nasıl ve neye karşılık yapıldığını açıklamaları lazım. Aynı şekilde, bir milletin varlığı, bir ülkenin varlığı, bir halkın kendisini  özgürce  yönetmesi  hakkı nasıl oluyor da ‘’taktik’’ bir mesele olarak görülebiliyor? Eğer bunlar taktik iseler, ‘’stratejik’’’ olan nedir ? Eğer bunlar ‘’taktik’’ olabiliyorsa, o zaman herşey, her an ‘’taktik’’ olabilir demektir; hiçbir ‘’değer’’in  herhangi  bir önemi  yok demektir. O  halde, tek  belirleyici  faktör  ve önemli  olan tek  parametre, sadece  o andaki  menfaatler  midir ? Ve  bu menfat ler kimin menfaatleridirler? Kim bu menfaatlerin şeklini, sınırını ve bunun  ‘’menfaat olduğunu’’ belirliyor?

Bugün kimilerince dillendirilen‘’ ortak vatan’’ ‘’tek vatan’’ı; ‘’demokratik ulus’’ ‘’tek millet’’i; ‘’demokratik cumhuriyet’’ ‘’tek devlet’’i; ‘’bayrakla bir sorunumuz yok’’ ‘’tek bayrak’’ı  çağrıştırmıyor mu? Peki  bu benzerlik bir ‘’tesadüf’’ müdür, yoksa  aynı siyasetin farklı söylemlerle dile getirilmesi  midir?

Yukarıda dile getirmiş olduğum dördüncü kategoridekileri , aralarında koşulların yorumlanması, siyasal çözümde farklılıklar ve gerçek eşitliğin tanımlanması anlamında önemli  ayırımlar olmasına rağmen, genel  olarak ‘’Kürdistani’’ kategori  şeklinde tanımlayabiliriz. Kürdistani eksende yer alanların  Kürtlerin ulusal ve ülkesel varlığının tartışma konusu yapılmasını, hiç tereddütsüz bir şekilde kendilerine yapılmış bir  hakaret olarak kabul etmeleri gerekir. Bu, aslında , herşeyden önce insan haklarına aykırı bir yaklaşımdır.

Bizi biz yapan bu iki temel değerin varlığını bizimle  tartışan,  bizim biz olmadığımızı bize  kabul ettirmeye çalışan herkesi;  asimilasyon, inkar ve imha ile bizi  tarih sahnesinden silmeye çalışanlarla elbette ki  bir tutmuyoruz.  Elbette ki  kimileri bazı  hakların verilmesiyle sorunun çözümlenebileceğini  düşünebilirler. 

Ama, son kertede, sorun  “entegrasyon” ve ‘’Kürdistanileşme’’  noktasında  iki  farklı  eksende yoğunlaşmaktadır. Türkiye’nin tüm sorunlarına özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik temelinde çözümler geliştiren, Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünde  Kürdistan halkının özgür iradesine saygıyı esas alan gerçek Türkiyeli parti ya da partiler bugün ne yazık ki yoktur. Kürdistan özgürlük mücadelesinin  değişik düzeylerde ittifak yapabileceği  esas  partiler  de bu niteliklere sahip  Türkiyeli partiler olacaktır. Türkiyeli  bir partiyi  oluşturmak,   %90 Kürt  potansiyeline dayanan bir  siyasal  kesimin  işi olmadığı gibi; herhangi bir partinin  kendisini  ‘’Türkiyeli’’ parti olarak adlandırması, onu ‘’Türkiyeli’’ kılmıyor. Türkiye halkının içinde kitleselleşecek ve Kürdistan’ın  ayrı bir ülke  olduğu  gerçekliğini  kabullenecek  bir partidir söz konusu ‘’Türkiyeli’’ parti.

Üçüncü ve dördüncü kategoridekilerin,  özgürlük ve  demokrasi mücadelesinde,   değişik boyut ve sorunlarda  ortaklaştıkları noktalarda, yaşamın akışı içinde iş ve güç birliklerinin  gündeme gelebileceğini de gözardı etmemek lazım.

Evet, kimilerinin ‘’taktik’’  adı altında , kimilerinin de  ‘’inandığı’’ için, Kürdistan halkının , kendi ülkesinde kendisini  özgürce  yönetebileceği  bir statünün, devletleşme hakkının ‘’yanlışlığı’’ üzerine yaptığı ‘’teori’’lerin  gelecek vizyonu açısından belleklerde yarattığı  tahribatı görmemiz gerekir. Bazen öyle tablolarla karşı karşıya kalıyoruz ki,  ‘’Kürdistan’’dan  söz ettiğinizde,   bazı  Kürt aydın ve siyasetçilerinin gözünde  ‘’hayalci’’ ,  ‘’Türkiyeliliğe’’ kendilerini  alabildiğine kaptıran bazılarının gözünde  de ‘’oyun bozan ’’ olarak  görülebilmektesiniz. İşte yaşanan bu  derin  travma ve tahribata karşı, ülkemize ve özgür geleceğimize inatla ve ısrarla sahip çıkmak göreviyle karşı karşıyayız.

PAK ve Özgürlükçü, Demokrat Kürdistani Parti

Kürtler kollektif hakları olan bir millettirler. Kürdistan, Kürt ulusu ile birlikte, bir çok etnik azınlığın, dinsel, mezhepsel , sosyal  kategorilerin üzerinde yaşadığı  ülkenin adıdır. Bu gerçekliğin kabulü, Kürtlere ve Kürdistan halkına saygının abc’sidir. Her bireyin,  her topluluğun iradesine saygı, özünde o birey ve topluluğun varlığına saygıdır. Kürt milletinin ve Kürdistan halkının kendi geleceğini özgürce belirleme, kendi ülkesinde kendi özyönetimiyle, bir statüyle  kendisini yönetme hakkı ve özgürlüğü vardır. İnsan haklarına, adalete, demokrasi ve özgürlüğe saygısı olan herkesin Kürdistan halkının bu hakkına, bu özgürlüğüne saygı duyması, yine insan haklarının abc’sidir. Bir hakka saygının abc’si o hakkın uygulanabilmesi için gerekli olan özgür, eşit ve demokratik koşulların yaratılması için herkesten önce çaba gösterilmesidir.

PAK sorunu şu eksende  tanımlıyor:  En temel  ulusal demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi de içeren özgürlük ve demokrasi mücadelesinin içinde yer alınmalıdır. Eşit ortaklık temelinde Kürdistan ve Türkiye federasyonu günümüz koşullarında gündemleştirilerek, sorunun çözümünde  federal, konfederal, bağımsız devlet seçeneklerinden birinin koşullara göre uygulanacağı bir perspektif programlaştırılmalıdır.  Türkiye’deki  Kürtler açısından  sorunun çözümü Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Kürdistan’ın parçalanmışlığına son vermek ve bunun biçim ve yöntemi konusunda nihai kararı Kürdistan  halkına bırakmak, sorunun demokratik yollardan ve gönüllülük temelinde çözülmesi için gerekli olan temel demokratik bir  davranıştır. Bu temelde de PAK, kamuoyuna açıklamış olduğu ‘’Güncel Talepler Programı’’ ile bugüne hitap ederken, sorunun esas çözümü konusunu da  kendi programıyla net bir şekilde tanımlamıştır. PAK bir din, mezhep, etnisite, şahıs, siyasal  gelenek  ya da tek bir  sosyal kategorinin değil; iradesi kendi elinde olan, tüm Kürdistanlıların özgürlükçü, demokratik partisidir.

Herhangi bir düşüncenin, bir siyasal hareketin  şiddetle bastırılmasını  reddetmek , bizim gibi düşünmeyenlerin  özgürlüğünü kendi özgürlüğümüz kadar savunmak, barışçıl çözümlerin olmazsa olmazıdır. Kürt ve Kürdistan sorunun çözümünde kim nasıl düşünüyor ve ne çözüm öneriyor olursa olsun; iradeye saygı esas alınırsa, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılırsa, eşit, özgür ve demokratik koşullar yaratılırsa, Kürdistan halkının da diğer özgür dünya halkları gibi, kendi özgür iradesiyle federal, konfederal ya da bağımsız bir ülkede yaşama konusunda iradesini göstereceğinden kuşkum yoktur.  

7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo, bir çok boyutuyla değerlendirilebilir. Bu sonuçlar bir kez daha şu soruyu sormamızı gerektiriyor: Mevcut  Kuzey Kürdistan siyaset sahnesinde   ‘’Türkiyelilik’’ ya da başka tanımlamalar altında  siyasetini  yürüten  Kürt egemen siyasal  hareketinin  dışında,  farklı görüşlere ve programlara sahip ve ‘’Kürdistani ‘’ değerleri  esas alan partilere  gerek var mıdır, yok mudur? ‘’Böyle bir ihtiyaç yoktur’’ diyenlerin, değişik biçim ve boyutlarda mevcut siyasal yapının yörüngesinde siyaset yapmaları, o eksendeki  çalışmaya  dolaylı ya da  dolaysız yollardan güç katmaları yadırganamaz. 

Ama, ‘’farklı  siyasal yapılanmalara ihtiyaç vardır’’ diyenlerin de bunun gereklerini yerine getirmeleri bugün daha bir önem kazanmıştır. Elbette ki, bunun kolay bir iş olmadığı tartışma götürmez bir gerçekliktir. Ama, ülkemizin geleceği açısından da yaşamsal bir öneme sahip bir zorunluluktur. İşte, PAK, çok sesli, çok renkli siyasetin bir gereği olarak,  geniş  kitleleri  kucaklayacak özgürlükçü demokrat bir Kürdistani partiye ihtiyaç olduğunu söylüyor  ve kendisini de bu ihtiyacı örme çabasının bir halkası olarak görüyor. 

Bugün ortaya çıkan ülkesel, bölgesel ve global konjonktür, bizlere önemli görevler yüklemekte, tarihi fırsatlar sunmaktadır. Kürdistan’ın dört parçasının birbirini güçlendireceği  bir ‘’Kürdistani  strateji’’ye ihtiyaç vardır. Bağımsızlığa yürüyen  Güney Kürdistan’ın varlığı, ulusal birliğini sağlaması durumunda Rojava  Kürdistanı  için de özgürlüğün  mesajlarını vermektedir. Doğu  Kürdistan’da yeni  bir hareketlenme görülüyor. Bu  gerçeklik  Kuzey  Kürdistan’da  tüm  özgürlükçü , demokrat  Kürdistanlıları güçlü bir havuzda  birleşme  tarihsel  göreviyle  karşı  karşıya  getirmiştir. Kuzey Kürdistan’da  gelişecek yeni , güçlü bir yapılanma, tüm  Kürdistan’ı  etkileyecektir.

Bugün özgürlükçü, demokrat  Kürdistani eksende yer alan bir çok şahsiyet, grup, çevre, örgüt ve parti vardır. Yola yeni çıkan herkes ‘’varolanlar eski bir geleneğin devamıdır, dardır’’, ‘’daha geniş kesimlere hitap eden bir oluşuma ihtiyaç vardır’’  demekte, ama  sonuçta  kendileri  de pratikte ‘’kendi geleneklerinin  grubunu ‘’  oluşturmaktan öteye geçememektedirler. Bu yaklaşım, her geçen gün, ‘’küçük dükkanlara’’ yenilerinin eklenmesine, varolanların da daha da küçülmesine yol açmaktadır. Hatta aynı siyasal gelenekten gelen  kadroların   ‘’aynı ya da çok yakın  program ve perspektiflere sahip’’ ama ‘’birleşmeyen’’   bir kaç  ‘’gruba’’ dönüşmelerine  de tanık olabilmekteyiz.

Bir gerçeği  kabul edelim: DDKD-KİP, PDKT, KUK, PSK, Rizgari, Ala Rızgari, Tekoşin, Kawa vd.; bütün bu geleneklerden herhangi  biri,  değişen dünyanın, değişen  Kürdistan’ın yeni  ihtiyaçlarına uygun bir yeniden  yapılanmaya  gidemedikleri  için, güçlerini   kaybetmişlerdir. Bunlardan  hiç biri 1980’lerden sonra  toplumda bir çekim merkezi  olmayı başaramamıştır. Eğer herhangi  biri başarsaydı, diğerlerini de etrafına toplama şansını yakalayabilirdi. Gelişememenin, büyüyememenin elbette ki, bir çok nedeni vardır. Ama, realite budur. Ayrıca bu geleneklerin çoğunun, geleneğin  devamcısı  olarak temsil  hak ve hukukuna  sahip bir ‘’devamcı’’sı  da  yoktur.

Şimdi bu somut gerçeklik ortada iken ve sözünü ettiğimiz kesimlerin  düşünsel ve siyasal perspektifleri  de önemli oranda birbirine yakınlaşmışken, bugün, yeni bir  siyasal eksende  bütünleşip  Kürdistan halkına güçlü bir seçenek sunmak  yerine, yine her grubun ‘’kendi geleneği’’ üzerinden yeniden örgütlenme çabasının toplumda bir karşılığı var mıdır? Tüm bu geleneklerin de, son 30 yıllık sürecin de tüm emek  ve mücadelelerini  , kendi değeri olarak gören ve sahiplenen yeni  bir özgürlükçü, demokrat  Kürdistani  partiyi örmek daha doğru ve gerçekçi bir yol değil midir? Başarısını devam ettirememiş  gruplardan herhangi  biri üzerinden ‘’yeniden’’ örgüt kurarak, başkalarını kendi   zeminimize  çekemeyeceğimiz açık değil midir? Yeni ve farklı bir siyasal kültür ile  büyümüş  yeni  bir nesil ile karşı karşıya olduğumuzu  unutmadan  çözümler  geliştirmek  durumundayız.

Mevcut  gücün zayıflamasına sebep olan  bu  ‘’bölük  pörçük’’ tablo, halkımızın ihtiyaçları dikkate alındığında,  deyim  yerindeyse ‘’lükstür’’,   yazıktır diyorum. Geçmişin tüm  emeklerinin  bugünlere taşınmasının en sağlıklı yolu, herkesin  bugünün ihtiyaçlarına göre, siyaseti  yeniden tanımlaması ve bu temelde   yeni  siyasal perspektiflerin  geliştirebilmesinden geçer. Birleşmeyi  sürüncemeye bırakan  ‘’bekle gör’’  anlayışıyla, zaman kaybetmenin kimseye bir yararı yoktur. Bu dağınıklıktan en çok kaybeden  Kürdistan halkı olacaktır.  

Geçmişte yaşanmış ve belleklerde olumsuz izler kalmasına yol açmış  ‘’birleşememe’’ tecrübeleri de, hiç bir kişisel  ve grupsal kaygı da, bu tarihsel ve yaşamsal adımı atmaya engel oluşturmamalıdır. Yamalı bohçalar değil, aynı siyasal ve düşünsel perspektife sahip kadroların ortak bir parti disiplini altında yeni bir siyasal kültür örmeleridir söz konusu olan. Ve bu mümkündür, zorunludur. 

Herşeye  rağmen  ‘’kendi  doğru bildiği yolda yürümekte’’  ısrar edenlere elbette ki  saygı duymaktan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Ve elbette ki, tüm Kürdistanlıları tek partide birleştiremeyiz, birleştirmeye çalışmak  doğru da değildir. Ama, tek bir siyasal partide birleşebilecekler birleşmelidirler.

Bir parti içinde  birleşemeyecekler de , güncel  işbirliklerinden başlayarak Kürdistani,  ulusal demokratik bir program etrafında bir araya gelmenin alt yapısını örmelidirler.. Kürdistani olmak sadece programlarda, söylemlerde kalmamalıdır. Üstelik Kuzey  Kürdistan’da yaşanan  bunca acıyı, ödenen bedeli, harcanan emek ve elde edilen kazanımları yok sayarak, birilerinin yapmayı ‘’adet’’ haline getirdiği gibi, ‘’Kürdistani’’ olmayı  sadece  kendine  has  bir  vasıf olarak görmek, ne siyaseten, ne de vicdanen hiçbir ahlaki değere denk düşmez.  Tarihi  kendilerinden  başlatıp, kendileriyle  bitiren  yaklaşımlar eninde sonunda ‘’totaliter’’ bir yapıdan öteye geçememişlerdir. Ve zaten  kitleleri  kucaklayamamış herhangi bir siyasal oluşumun,  söylemde kalmış ‘’Kürdistani’’liğinin, sorunun çözümü açısından fazla bir değeri  de olmayacaktır. Yaşamın içinde, halkımızın sorunlarına sahip çıkarak, Kürdistan’ın özgürlüğü için halkımızı örgütlemektir  işin esasıdır. Bunun da yolu günümüzün  gerektirdiği  araç ve yollarla, sabır ve kararlılıkla  halkımızın içinde çalışmak, çalışmak ve çalışmaktır.

PAK  özgürlükçü, demokratik  Kürdistani  çizgide , bağımsız , kişilikli çizgisiyle,  her gün kendisini  yeniden üreterek , çalışmalarını  yoğunlaştırmaktadır.  PAK kendi gerçekliğini esas alarak, başkalarına göre ve başkalarıyla ‘’yarış’’ anlayışıyla  hareket  etmeden  sabırlı  bir şekilde kitlelerle kucaklaştıkça, halkımıza daha sağlıklı bir mücadele yolunu  açacaktır. Bu hepimizin omuzlarında duran tarihsel bir görevdir. 

Mustafa  Özçelik
PAK(Partîya Azadîya Kurdistanê-Kürdistan Özgürlük Partisi) Genel Başkanı

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89