• BIST 8718.11
  • Altın 2246.233
  • Dolar 32.3342
  • Euro 35.1742
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 8 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin -1 °C

İran Halep zaferiyle amacına ulaştı mı

Saeid Jafari

İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti 18 Aralık’ta verdiği bir röportajda Halep’in doğusundaki gelişmeleri şöyle niteledi: “Son beş yılını terörle mücadeleyle geçiren Suriye’de kazanılmış en önemli zafer. (...) Gelecek zaferler için bir başlangıç.” İran Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Şemkani de Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev’e Tahran ziyareti sırasında Halep’in doğusunda sağlanan ilerlemenin İran, Rusya, Suriye ve “direniş ekseni” tarafından ortaya koyulan çabaların bir ürünü olduğunu söyledi.

Uzmanlar Suriye hükümetinin ülkenin kuzeyinde kazanılan bu zaferin sadece Halep’le sınırlı olmadığına ve savaşın geleceğini etkileyecek bir gelişme olduğuna inanıyor. Ülkedeki çatışmalar, altıncı yılına girerken sadece Suriye’yi değil tüm Orta Doğu’yu etkisi altına almış ve bölgesel oyuncuları karşı karşıya getirmiş durumda. Peki, uzun soluklu savaşın kazananları ve kaybedenleri kimler oldu?

Tahran’daki Şehit Beheşti Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Sait Leylaz Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yaptı: “Çatışmaların en büyük kazananı ABD. (...) Washington’ın Orta Doğu’da yıllardır uyguladığı siyaset bölgesel oyuncuları birbirine düşürdü. Enerjilerini, paralarını ve güçlerini tüketti. ABD ve menfaatlerine ise hiçbir zarar gelmedi.”

Peki, durum gerçekten Leylaz’ın açıkladığı gibiyse Batılı yetkililer niçin Suriye hükümetinin Halep’teki ilerleyişinden bu denli kaygılı görünüyor? ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Samantha Power 14 Aralık’ta BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamada Rusya’nın Halep’teki gelişmelerden utanç duyması gerektiğini söyledi. İngiltere Başbakanı Theresa May de 15 Aralık’ta Brüksel’de AB liderlerine hitap ederken Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rusya ve İran’ın desteğiyle gerçekleştirdiği zulmü kınadı. Bir diğer kınama da ABD Başkanı Barack Obama’dan geldi. Obama 16 Aralık’ta düzenlenen yıl sonu basın toplantısında Halep’te yaşananları katliam olarak niteleyerek bundan Esad rejimi, İran ve Rusya’yı sorumlu tuttu. Obama Halep’e uluslararası gözlemcilerin gönderilmesi için de çağrı yaptı.

İran’ın eski Amman Büyükelçisi Nasretullah Tacik Batı’nın Halep’in doğusundaki gelişmelerden duyduğu derin kaygıya ilişkin Al-Monitor’a şunları söyledi: “ABD Suriye halkının sivil taleplerini desteklediğini söylüyorsa aynı şeyi Ürdün, Yemen ya da Bahreyn’de niçin desteklemiyor? Gerçek şu ki ABD’nin Orta Doğu’daki politikaları şeffaf değil.”

İran’ın İngiltere Büyükelçisi Hamit Baidinejat da bu konuda 18 Aralık’ta Instagram hesabından şunları yazdı: “Batı ülkelerinin Halep’in özgürleştirilmesinden memnun olmadığını herkes biliyor. Ancak dürüst olmaları ve bu hoşnutsuzluğun kaynağını geçmişteki yanlış politikalarında aramaları gerekir. Bugünlerde Halep’e ilişkin basında çıkan şeyler haber değil propagandadır. Gerçek şu ki Halep’te savaşanlar son yıllarda yavaş yavaş Suriye’yi terk etti ve onların yerini Tekfiriler, Selefiler ve muhtelif El Kaide uzantıları aldı.”

Peki, Halep’teki bu kayma Suriye krizi için ne anlama geliyor? Tanınmış İran uzmanı Vali Nasır’ın NPR’a 16 Aralık’ta yaptığı değerlendirme şöyle: “Halep’in kazanılması sadece Halep’in ya da Suriye’nin kazanılması anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda Rusya’nın Orta Doğu’daki etkinliklerinde ve bir direnişle karşılaşmadan stratejik hedeflerine ulaşmaktaki yetkinliğini gösteriyor. (...) Bunun genel güç dengesine yansıması ve Rusya’ya başka yerlerde de daha fazla etkinlik sahibi olma imkânı sunması muhtemel.”

İran Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili ise isminin açıklanmaması kaydıyla şu bilgileri verdi: “Orta Doğu’da hiçbir zaman bir hegemonya arayışı içinde olmadık. Bizim Suriye politikamız başından beri açıktır ve siyasi diyaloğa dayanır. Krizi askeri bir çatışmaya dönüştürmeye çalışan Batı ve bazı bölge ülkeleridir. Dolayısıyla bizim meşru Suriye hükümetini ve ülkenin teröristlerden kurtarılmasını desteklememiz doğaldı. (...) Suriye’de şu an gerçekleşen özgürleşme Orta Doğu’daki dengelerin değiştiğine ve terörle mücadeleye işaret ediyor.”

Tacik de bu hissiyatı paylaştı: “ABD’nin hatası Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın ‘çürük ipi’yle Suriye krizine girmek oldu. Bu stratejik bir hataydı çünkü yanlış değerlendirmelere dayanıyordu. Esad rejimini kolayca devirebileceklerine ve dengeleri kendi lehlerine çevirebileceklerine inandılar.”

Müstakbel ABD Başkanı Donald Trump da 11 Kasım’da Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda Esad’ın tasfiyesinden ziyade İslam Devleti’yle mücadeleye odaklanacağını ima etti. Trump bunu seçim kampanyalarında da dile getirmişti. Dolayısıyla Şam’ın İran ve Rusya destekli son manevrasını Trump yönetimi iş başına gelmeden Suriye’de yeni bir fiiliyat yaratmaya yönelik ön alıcı bir hamle olarak yorumlamak mümkün mü? Nasır’a göre evet: “Bence Putin, Suriye’nin kuzeyini yeni yönetim iş başı yapmadan önce temizlemeyi çoktan kafasına koymuştu. Çünkü böylelikle Suriye krizi büyük ölçüde çözümlenmiş olacaktı.”

Leylaz ise büyük resme işaret ederek şöyle dedi: “Trump’ın iş başında olduğu ve elbette Orta Doğu’nun ABD için stratejik değerinin azaldığı bir ortamda Washington’ın gözü daha ziyade Çin’in üzerinde olacak ve Suriye gibi konularda eskisi kadar yoğun bir ABD varlığına şahit olmayacağız.”

Doğu Halep’in büyük bölümü enkaza dönmüş durumda ve Suriye’deki militan isyancılar giderek güç kaybediyor. Suriye krizinden kaynaklanan başka krizler Esad karşıtı ittifaklarda yer alan ülkeleri giderek daha çok pençesine alıyor. Nitekim Türkiye tek bir haftayı bile bombalı saldırısız geçirmiyor.

Eskiden Suriye’de kazanıp Orta Doğu’nun sultanı olacağını uman Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şimdi ülkesinin sınırlarına dayanan Suriye krizinin yarattığı vahim iç güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya. Suudi Arabistan Suriye’nin yanı sıra bir yandan Lübnan ve Irak’a müdahale ediyor bir yandan da Yemen’deki savaşı sürdürüyor ve ağır bir bütçe açığıyla karşı karşıya. Yıllarca İran’la OPEC içinde mücadele ettikten sonra şimdi petrol fiyatlarını yükseltmek için üretimini azaltmak ve İran’ın artan üretimini kabullenmek zorunda kaldı.

Ne var ki tüm bunlara karşın İran’ı Suriye krizinin tek kazananı olarak görmek indirgemeci bir yaklaşım olur. Tahran da son beş yıldır bölgesel müttefiklerini desteklerken ağır bedeller ödedi ama pek çok rakibinin aksine en azından Suriye’deki amacına ulaşmış görünüyor. (Al Monitor)


İranlı gazeteci ve Orta Doğu yorumcusu Saeid Jafari İran’da Asuman, Hordad, Mosalas ve Mihriname gibi yayınlarda çalıştı. Şu an haftalık Seda dergisinin dış haberler ve diplomasi editörlüğünü yapıyor, aynı zamanda Haber Online sitesinde çalışıyor. Iran Review isimli yayına da İngilizce makaleler kaleme alıyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89