• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 15 °C
  • Berlin 6 °C

Irak Kürdistanı İzlenimleri: Nereden nereye! (2. Bölüm)

Fehim Işık

Yeni bir yaşama doğru 

15 yıl aradan sonra olsa bile yine aynı duygularla, bir kez daha İbrahim Halil gümrük noktasından Irak Kürdistanı’na geçtim.

Karşımda yepyeni bir İbrahim Halil vardı. Büyük bir alan, yeni inşa edilmiş modern gümrük binaları, yeni kurulan yaşamın habercileri gibiydiler. Yaz sıcağının kavuruculuğuna rağmen çalışanlar, kendilerine özel resmi üniformalarıyla işlerinin başındaydılar. Eskiden pek olmayan bir durum da, gümrükteki onca Arap’ın varlığıydı. Gümrük noktasından Irak Kürdistanı’na ya da Türkiye’ye geçiş yapanların büyük çoğunluğu Arap turistlerden oluşuyordu. Aradan geçen 15 yıl sonra ortaya çıkan zenginliği, araçların varlığından da fark etmek mümkündü. İlk yılların kırık dökük ‘brezîlî’ olarak adlandırılan ticari taksileri gitmiş, yerlerini pırıl pırıl parlayan sarı renkli, her tür marka modern taksiler almıştı. Özel araçların da ticarilerden bir farkı yoktu. Gümrük sahasındaki Irak plakalı araçların büyük çoğunluğu lüks araç satışı yapılan bir oto galeri gibiydi.

Ticari yaşamın canlanması ve petrol gelirinden alınan payla ortaya çıkan bu zenginlik, eski yoksulluğun yerini yeni bir yaşama bıraktığının göstergeleriydi.

Devlet işlerinin yürütülmesindeki düzenlilik de göze çarpan olgular arasındaydı. Gümrük çalışanlarının aktivitelerinden, bürokrasiye ağırlık verildiği gözlense bile bir düzenlilik vardı; özcesi kimin ne iş yaptığı, görevinin ne olduğu belliydi.

19123

15 yıl aradan sonra Irak Kürdistanı’na Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı (KÜRT-KAV) adına gittim. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kürt Yazarlar Birliği Duhok şubesinin organize ettiği Duhok Kürt Kültür Festivaline KÜRT-KAV’da davetliydi. Festival, ağırlıkla panel, konferans ve sergi etkinlikleri olarak organize edilmişti. Duhok Kürt Yazarlar  Birliği’nin konferans salonunda yapılıyordu. Bu nedenle Duhok’a geçmek zorundaydım. Ancak değişimleri gözlemek için bir müddet daha İbrahim Halil gümrük alanında kalmak istiyordum. Resmi giriş işlemleri bittikten sonra çantamı bir köşeye bırakıp, alanı gezdim. Eskiden kalan, değişmeyen bir tek gümrük çıkışındaki taktı. Irak Kürdistanı’na ilk geldiğimde bu takın üzerinde Saddam’ın kurşunlarla delik deşik edilmiş bir resmi vardı. O resmin yerine kısa sürede Mele Mustafa Barzani’nin bir resmi yerleştirilmişti. Bu kez daha bakımlıydı. Bunun dışında her şey değişmişti. Bir yandan güneş ışığının yansımalarıyla parlayan yeni binalar, diğer yandan inşaatı devam eden binalar, gümrük sahasına farklı bir hava vermişti. 15 yıl önce azami 20-30 kişinin çalıştığı gümrük alanında şimdi 300’e yakın görevli vardı. Bir o kadar peşmerge de koruma görevi yapıyordu. Görevli ve korumaların dışında 1000’e yakın insanda bu alandaki çalışmalardan, taksici, taşıyıcı, restoran görevlisi vs. işlerde çalışarak ekmeğini kazanıyordu. Gümrük alanı koca bir sektöre dönüşmüştü. Yıllar önce bu alanda işlemleri yapmak için kullanılan tek bir bilgisayara rastlamak mümkün değildi. Şimdi otomasyon sistemine dahil edilmiş bilgisayarlarla yapılıyordu, işlemler. Elbet hala eski alışkanlıklarını da yer yer sürdürüyorlardı. Örneğin bir noktada işlemi biten yolcular, sürücüler bir diğer noktadan geçerken kendisine verilen el yazılı “wereqe” diye tabir edilen kağıtları kullanıyorlardı. Hiçbir özelliği olmayan, basit baskılı kağıtlara yazılmış bu kağıtlar, geçiş noktalarında kontrol görevlilerine veriliyordu. Bu türden hiçbir özelliği olmayan, klasik bürokratik mantalitenin ürünü olan geçiş kağıtlarına ulu orta yerlerde bile rastlamak mümkündü.

 19124

Gümrük’te bir müddet kalıp nostaljik bir gezi yaptıktan sonra Zaxo’ya geçtim. Zaxo’da çok beklemedim. Bir an önce Duhok’a gitmeyi düşünüyordum. Gümrükten çıkınca ilk dikkatimi çeken, artık naylon bidonlarda benzin satışı yapılmamasıydı. Yıllar önce tüm benzin istasyonları yakılmış, yerle bir edilmişti. Satıcılar yol kenarlarında naylon bidonlarda benzin ve mazot satıyorlardı. Bu kez yeni ve modern benzinliklere tanık oluyordum. Neredeyse her benzinlikte bir satış mağazası vardı. Yol üzerinde birçok büyük markete de rastladım. Zaxo ile Duhok arasındaki karayolu da değişmişti. Eskinin dar ve çukurlarla dolu yolu, her biri 3 şeritli duble yola dönüşmüştü.

Duhok’a doğru ilerlerken aklımda kalan küçük kasabanın bugün ne hale geldiğini düşünüyordum. Simêl’e vardığımda gördüğüm tablo karşısında şaşırmadım desem yeridir. Dünün küçük kasabasına artık kasaba demek mümkün değildi. Ticaretin en yoğun olduğu, özellikle taşımacılık ve petrol sektörünün yoğunlaştığı Simêl, neredeyse Duhok’tan daha büyük, koca bir şehre dönüşmüştü.

Büyüyen kasaba ve köyler bir yana, yol üzerinde ticaretin canlanışını ifade eden başka ibarelere de rastlanıyordu. Yol boyunca yüzlerce reklam tabelasına, şehir giriş ve çıkışlarında şirketlerin reklam amaçlı yaptıkları taklara rastlanıyordu. İnşaattan, gıda ve giyime, mobilyadan elektronik eşyaya, hatta otomobil reklamlarına kadar yüzlerce reklam tabelası, takı vardı. Köşe bucaklara reklamı asılanlardan biri de, Türkiye’nin tanınmış sanatçılarından İbrahim Tatlıses’ti. Tatlıses’in yaptığı apartman ve villaların çeşitli büyüklüklerde hazırlanmış reklam tabelaları, neredeyse tüm yol boyunca göze çarpıyordu.

 19128

18-19 yıl önce Irak Kürdistanı’na ilk gittiğimde, yollara, bürolara, evlere asılı Kürt bayraklarını gördüğümde, heyecanlanmış, tüylerim diken diken olmuştu. Nedense bu kez, daha fazla bayrak asılı olmasına rağmen aynı duyguları yaşamadım. Dağlar, taşlar, her yer çeşitli büyüklüklerdeki yeşil, sarı, kırmızı bayraklarla donatılmıştı. Ancak yalnız bunlar değil, çoğunluğu Türkiye’de kurulu olan tanınmış mobilya ve gıda şirketlerinin reklamlarında da en dikkat çekici şey Kürt bayrağıydı. Arap şirketlerinin reklamlarında da Kürt bayrakları vardı.

Kürtlerin reklamlarda bayrak kullanması, bu sembolleri ulusal motifler olarak değerlendirmesi doğal. Ancak aynı şeyi yıllarca renklere düşmanlık yapan kurumların reklamlarında görünce, tüylerimin niçin dikenleşmediğine de bir anlam verdim. Eskiler, “Paranın dini imanı yoktur,” demişlerdi. Bu kez gördüm ki paranın yalnız dini imanı değil, üzerindeki önder resimlerine, ulusal motiflerin varlığına rağmen, ulusal bir kimliği de yoktur. Uluslar arası şirketler için esas olan mal satmak, para kazanmaktır.Bunun için yıllarca düşmanlık ettikleri renklere de sarılırlar, her şeyi de yaparlar.

Yeri gelmişken bu görüşleri destekleyen geçmişteki bir anekdota da yer vermek istiyorum. İlk özel televizyonun kurulduğu günlerdi. Star TV’de yapılan bir tartışma programına İshak Alaton Japonya’dan telefonla katılmıştı. Tartışmacılardan bir kısmı Kürt sorununu gündeme getirdi. Alaton savaş karşıtı bir savunuya girdi. Tartışmacılardan biri onu sıkıştırınca da, “Benim esas meselelerimden biri o bölgede televizyon, buzdolabı satmaktır. Bu çatışmalar sürdüğü müddetçe ben malımı pazarlayamam. Salt bunun için de olsa savaşın bitmesinden yanayım. Benim çıkarım bunda.” demiş ve kendisini sıkıştıran konuşmacıya sormuştu: “Peki çatışmaların sürmesinden senin çıkarın ne?” Irak Kürdistanı’nda da savaş bitmiş, mal pazarlama, satma, para kazanma devri başlamıştı. Reklamlar da bunun göstergesiydi. Savaşın bitmesi, çatışmaların sona ermesi, güvenli bir bölgede yaşam elbet iyi bir şey. Ama yine de yüreğime, Türkiye’nin ırkçılığı ile bilinen şirketlerinin reklamlarına Kürt bayrağını asmasını kabullendiremiyordum. 

Duhok’u yalnız güneş parlatmıyor 

 19129

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Duhok’a vardık. Geçmişin direngen, küçük şehri, modern yapılarla bezenmiş uçsuz bucaksız bir şehre dönüşmüştü. Onlarca çok katlı bina, alışveriş merkezleri, 5 yıldızlı lüks oteller, kocaman modern parklar... Aklımda kalan tek çarşılı Duhok’un yerinde yeller esiyordu.

Damalı mersedesi ile taksicilik yapan Kerküklü Kürt, beni kalacağım otelin önüne bıraktı. İndiğimde Kerküklü olduğunu söylemişti. Kurmancisinden, Duhoklu olmadığı fark edilmiyordu. Kerküklü olduğunu söyleyince, tam inerken ayak üzeri, niçin Duhok’ta çalıştığını sordum. Başkaları Kürtlerin Kerkük’e yerleştirilerek nüfus dengesini bozduklarını iddia ediyorlardı. Taksici, Duhok’tan evli olduğunu, uzun yıllardır Duhok’a yerleştiğini söyledi. Anlaşılan, bizim taksici hanım köylüydü; Kerkük nüfusunu Kürtleştirme(!) gibi bir kaygısı da yoktu.

 19130

Otelin önünde Yazarlar Birliği’nin yöneticileri vardı. Gelen konukları karşılıyorlardı. Resepsiyonun bulunduğu alana geçtiğimde birçok tanıdık simaya rastladım. Çok sayıda yazar arkadaş, kurum temsilcisi, Diyarbakır’dan, İstanbul’dan, Avrupa’nın değişik kentlerinden, Suriye ve İran’dan yazarlar, aydınlar festivale katılmak üzere Duhok’a gelmişlerdi. Resepsiyonun önünde bekleyen Yazarlar Birliği’nin başkanı Hesen Silêvanî içten ve samimi bir hoşgeldinle aynı anda otele birlikte giriş yaptığımız konukları karşıladı, odalarına yerleşmeleri için yardımcı oldu. Kısa bir kayıt seremonisinden sonra odaya geçip eşyalarımı bıraktım ve hemen resepsiyona indim. Bir gün sonra festival programı başladığında Duhok’u gönlümce gezemeyebilirdim. Zaman oluşturup Duhok’u gezmek istiyordum. Birkaç arkadaşı daha yanıma alıp birlikte Duhok çarşısına indik.

Otelin biraz aşağısında büyük bir park inşa edilmişti; Azadi Park. Yemyeşil ağaçlarla donanmış parkın biraz altında ise inşaat malzemeleri satan bir firmanın genişçe boş bir sahası vardı. Güneşin batmasına henüz zaman vardı. Sahanın önünde bekleşen insanlar dikkatimi çekti. Yanlarından geçince sordum. İnşaatlarda gündelikçi olarak çalıştıklarını, bekledikleri yerinde işçi pazarı olduğunu söylediler. Hal hatır sorup ayrıldıktan sonra yanımdaki Duhoklu yazar arkadaşa, bekleşen işçilerin Duhoklulara benzemediklerini söyledim. Arkadaş, inşaat işlerinin birçoğunda Şêxanlı Yezidi Kürtlerin çalıştığını söyledi. Bölgenin en mağdurları Yezidilermiş, daha çok günübirlik işlerde çalışarak yaşamlarını sürdürüyorlarmış. İşçi pazarının biraz ilerisinde belediyenin çöp arabasında asılı duran, etrafta temizlik yapan işçilere rastladık. Bunlar da Kürt değillerdi. Çoğunluğu Sri Lanka’dan ya da değişik Afrika ülkelerinden gelen mülteciler. Belediyelerin sokak temizliği işlerini daha çok bunlar yapıyorlar. Nispeten inşaat işlerinde çalışan Müslüman Kürtler de varmış. Ancak çöp işinde çalışan tek bir Kürdün olmadığını söylüyordu, yanımdaki Duhoklu arkadaş. 

 19131

Güneşin yakıcı sıcaklığına rağmen yürüyerek ilerliyorduk. Giderek akşam karanlığı çökmeye başladı. Eskiden bildiğim, Duhokluların “Geli” adını verdiği baraj bölgesine çevirdik yönümüzü. Duhok’un diğer ucuna yürüyerek gitmek zor olacağından taksiyle gittik. Akşam karanlığı ile birlikte Geli’den içeri girdik. Modern çay bahçeleri dört bir yanı sarmıştı. “İğne atsan yere düşmez,” cinsinden bir kalabalık vardı. En ilginci ise neredeyse Kürtler kadar, hatta Kürtlerden fazla Arap vardı Geli’deki çay bahçelerinde. Geli, Duhok’a gelen Arapların dinlenmek için tercih ettiği yerlerin başında geliyormuş. Bir diğer dikkat çekici olan da garsonların çoğunun Yezidi olmasaydı. Sorduğumda, otel, restoran gibi yerlerin çoğunda da Yezidi Kürtler ile Mesihi gençlerin çalıştığını söylediler.

 19132

Garsonlardan biri masamıza yanaşıp isteklerimizi sordu. İstek bildirmek yerine, müşterilerin çoğunun hangi milletten olduğunu sordum. “Yazları Araplar ile Kürtlerin sayısı eşit gibi. Bazen Araplar sayıca daha fazla. Buralar kışın pek açık olmaz ama olsa da genellikle Kürtler geliyor,” dedi.. Birkaç gün sonra gittiğimiz değişik yazlık bölgelerde de çok sayıda Arap turiste rastladık. Özellikle Iraklı Arapların tercih ettiği Kürdistan, ekonominin de canlanmasına katkı sunuyor. Duhok’taki yetkililer yılda 2 milyon Arap’ın Kürdistan’a turizm amaçlı seyahat ettiklerinden söz ediyor. 6-7 milyon nüfusu olan bir bölge için, bu rakam müthiş bir olanak sağlıyor olmalı.

-Devam Edecek-

1. BÖLÜM
3. BÖLÜM

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89