• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 15 °C
  • Berlin 5 °C

İhanet

Ersin Tek

İnsanın varlığı, Tanrı’nın kendisine ihaneti miydi? Yoksa insanın kendi kendine ihaneti miydi?

Bilinmez.

Belki de yeryüzündeki tüm ihanetler acının/varlığın birer nişanesi olarak var edilmişti; imtihanın/kaosun çıplak ve balçık yüzünü görmek için…

Leonore Fleischer, ırkçılığın soğuk ve acımasız yüzünü işlediği ‘İhanet’ adlı kitabına şu sözlerle başlıyordu:

‘‘Her şey bir ölüm olayıyla başlar. Ne var ki, yaş ilerleyip ecel gelince doğanın hükmünü uyguladığı türden olağan bir ölüm değildir sözkonusu olan; doğal olmayan, insan eliyle gerçekleştirilen vahşi ve hain bir ölüm, gizlice tasarlanmış, kalleşçe bir ölümdür bu!

Acımasız, insafla ilgisi olmayan, planlı, kasıtlı bir cinayet. Yalnızca bir cinayet değil, gerisi de var. Bir kişinin ölümü sadece kanlı bir başlangıçtır. Çünkü bir kez kan dökülmeye başladı mı, çaresiz ve kaçınılmaz bir biçimde kanı çeker artık. Ve daha fazla kan akar.

Bir bağımlılık türüdür şiddet. Bastırılması imkansız bir açlık duygusudur. İnsanla beslenen ve yemesi, hiç durmadan yemesi gereken öfkeli bir canavardır şiddet…’’

İhanet sözcüğünün korkunç ve esrarengiz bir söylenişi vardır. Bu sözcüğün arkasında sonsuz bir şüphe ve öfke vardır. İhanet, insanın yaşamını birdenbire, vahşi bir şekilde değiştirebilir, dönüştürebilir ve sona erdirebilir.

İnsanlık tarihi, ihanetlerden ve acılardan örülü bir yolculuktan ibarettir; masum ve sevecen görünümlü insanların soğukkanlılıkla işlediği ihanetlerin ve cinayetlerin kurbanı oldu insanlık. İnsanlık en inandığı yerden kırıldı hep. Kırıldı ama yine de ders almadı, durmadan tekrar etti...

Hiç kimse tamamıyla kendine güvenemez, güvenmemelidir. İhanet etmek arzusu, insan ruhunun derinliklerine gömülmüş karanlık bir duygudur. Peygamberlerin sızlanmasını duyunca, hiç kimse kendisini günahsız ve güvende hissedemez, hissetmemelidir. İnsanın özünde bir hain vardır ve yeryüzündeki tüm hainliklerde yadsınamaz bir payı vardır.

İnsanın kendi özünü/imtihanını gerçek manada bilmesi ve anlaması için kendi içindeki hainle çarpışması kadar faydalı bir şey yoktur. Ancak gerçek sadakatin manasını daha iyi anlayabilmek ve vicdanın derindeki sesini duymak için insanın kendi içindeki hainle çarpışması zordur. Topluma karışma arzusu çoğunlukla insanın kendi özünü bilmesi ve anlaması önünde bir engeldir. Sarsılmaz bir sadakatin az oluşu ya da hiç olmayışı da bununla ilintilidir. Çünkü çevremizdeki diğer insanların ruhumuz üzerinde büyük tesiri vardır, içimizde kurdukları güçlü bir diktatörlük vardır. Bundan arınmak kolay değildir.

Hürriyet/İrade anlayışı, bizim dış dünyaya ve bilhassa her türlü müşterek tesirlere bağlı oluşumuzun planlı bir şekilde geçiştirilmesiyle bizi şahsî vicdanımızın isteklerine karşı sadakatsizliğe götüren tesirleri gidermekle kazanılır. Sosyal çevreden bize yüklenen, bizi çoşturan, bizi ateşlendiren, bizi sarhoş eden, bizi uyuşturan  bizi aldatan ve umumî görüşler/ihtiyaçlar denilen şeyin durmadan değişen günlük çıkarlarına mağlûp eden tesirlerine karşı uyanık olmayı gerektiriyor.

Ve, F.W. Foerster içimizdeki veya içinden geçtiğimiz ihaneti/gerçeği muhteşem bir biçimde tasvir etmişti; ‘‘İnsanın gözünün önüne deniz kıyısında koskoca duvarlar ve kalelerle çevrilmiş bir saray geliyor. Birden bire kapılar açılıyor, müthiş bir fırtına, ışıklar sönüyor, kapılar çarpıyor, sonra yine kapanıyor. Bütün odaları vahşî bir korku dolduruyor. Erkekler ‘‘İhanet!’’ diye bağırıyor, kadınlar ‘‘İhanet!’’ diye ağlaşıyorlar. Ama sabah olunca güneş yalnız tüten yıkıntılar görüyor, böcekler yine uçuşuyor, kuşlar yine ötüyor, dalgalar aynı çarpıntılarla sahile vuruyorlar. Tabiat sadakat ve ihanet diye ne bilir ki? Ama insan için sadakat bu dünyadaki en güzel şeydir. İhanet ise tüten bacaların sönmesi, gökyüzündeki bütün ışıkların kararmasıdır. İhanet gece gibi, buz gibi, ölüm gibi bir şeydir.’’

Alaylı çığlıklarla, güçlü bozgunculuklarla, acımasız bir şiddetle, vahşî ve kalleşçe ölümlerle, renkten renge giren yalanlarla hayatımıza karıştığı zaman ihanetten nefret etmeyen var mıdır? Ama yine de bilmeden, istemeden hepimizin ruhunda ne çok ihanet duygusu vardır. Ötekine kızgın ya da kırgın olmak bir işe yaramaz; bütün suç, hata, günah her ne ise bizde; tefekkür ve sabır gerek, tövbe ve istiğfar…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89