• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 27 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 11 °C

Hatip Dicle diye biri…

Etyen Mahçupyan

Kendisiyle 2004 yılında cezaevinden yeni çıkmışken bir arada olmuş, sohbet etmiştik. Tam on yıldır cezaevinde kalmıştı… Eline silah almamış biri ‘Sayın Öcalan’ dediği, Kürtçe konuştuğu, anadil hakkını savunduğu gerekçeleriyle bu yargı sistemi ve hukuk anlayışı tarafından gönül rahatlığıyla mahkûm edildi. Darbeye doğrudan veya dolaylı destek veren bazı askerlerin “2,5 yılım çalındı” diye sesini yükselttiği bir ülkede, demokrasiyi savunan, savunmak zorunda kalan birinin hayatından o dönemde on yıl çalındı.

Ama hukuksuzluk ve aslına bakarsanız ‘ideolojik ahlaksızlık’ bununla kalmadı. KCK davası ile Hatip Dicle 2009 yılında yeniden içeri alındı ve tam beş yıl daha yattı. Yine eline silah almamış, yine normal bir demokraside son derece tabii olan düşüncelerini söylemişti. Dicle ile bu kez cezaevinden çıkmadan birkaç ay öncesinde sohbet imkânımız oldu. KCK operasyonunun manipülatif doğasını sakin tavrını koruyarak anlatırken, sonunda da acılı bir gülümseme ile yetindi: “KCK’de siyasetçiler tutuklandı. İyi de nedeni neydi? Çünkü ortada bir ‘örgüt’ olsun diye insanlar eklendi. ‘Mitinge katılmış’ türünden gerekçeler öne sürdüler. Eylemcilikle suçlanan dar bir grubun etrafında koca bir örgütsel ağ yaratıldı. Ama bu eylemcilerle ilgili de delil bulamadılar ve hepsini serbest bırakmak zorunda kaldılar. Böylece geriye cezaevlerinde bir tek siyasetçiler kaldı… Zaten herhalde amaç da buydu.”

Bugün Diyarbakır Cezaevi’ndeki kabaca altı yüz mahkûm içinde elinde silahla yakalanmış olanların sayısı on civarında. İki yüze yakın gençlik eylemcisi var. Gösteri yapmış, taş ve molotofkokteyli atmışlar. Geri kalan herkes Dicle’nin tabiriyle ‘demokratik siyaset’ alanından geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tahammül sınırları hep dar oldu. Karşısında kendisine benzeyen otoriter yapıda silahlı bir itiraz hareketi görmek ise rahatlatıcıydı. Vesayet sisteminin sahipleri silahların konuştuğu bir ortamda kendi siyasi tahakkümlerinin sürdürülebileceğini anladılar. Bu nedenle silahlı kişileri öldürmenin yanında, onları itirafçı kılarak sisteme yamadılar. Dahası ‘koruculuk’ adı altında bizzat Kürtlerin içinde devlet yanlısı bir silahlı grup daha yaratarak, siyasi çatışmanın bir toplumsal yarılmaya neden olmasını istediler. Böylece ‘ilelebet’ sürecek bir savaş halinin verdiği imkânlarla ‘ilelebet’ sürecek bir hükümranlık kurmuş olacaklardı.

En büyük tehlike ülkenin demokrasiye doğru bir açılım yaşamasıydı… Ve bu tehlikenin bir ayağı da Kürt toplumunun gelecek tasavvurunda mündemiçti. Kürt hareketinin sadece silahlı kalması değil, aynı zamanda ayrılıkçı da olması gerekiyordu. Çünkü ayrılıkçı bir tehdit meseleyi ‘siyaset üstü’ kılıyor, sivil siyaseti anlamsızlaştırıyordu. Ne var ki Kürt hareketinin içinde Hatip Dicle gibi insanlar da hep oldular ve prestijleri her geçen gün daha da arttı. Meseleyi bir demokrasi mücadelesi olarak gören, toplumsal çeşitliliğe sahip çıkan, birlikte yaşamayı hedefleyen ve siyaseti ‘söz’ üzerinden yapan insanlar…

Eğer bir gün ‘Kürt meselesi’ çözülecekse bunda söz konusu kişilerin duruşları çok belirleyici olacak. Görüşmemizin başında Dicle konuya ‘girişini’ şöyle yapmıştı: “ Esas mesele demokratik siyaset kanallarının açık olması. İkinci olarak da yarından emin olmamız gerekiyor ki bu da güven ortamının sağlanmasına bağlı. Buna rağmen yine de silah kullananlar çıkarsa bunlar marjinal kalır ve herkes tarafından gayrimeşru olarak algılanır. Bütün kesimler kendi içlerinde çoğullaşacak… Herkes buna hazır olmalı.” Aynı ‘girişin’ sonunu ise şöyle bağlamıştı: “ Ortadoğu’nun sorunları aşılmadan biz de rahat edemeyiz. Ama AB ve Avrupa referansı üzerinden bir Doğu/Batı sentezi mümkün…”

Birçok kişi Erdoğan ile Öcalan’ın gelecek tasavvurları arasındaki benzerlikten söz edildiğinde yadırgamıştı. Ama devlet tarafından farklı dönemlerde yok sayılan, horlanan, itilen, dışlanan ve ezilen iki kimliğin taşıyıcı liderlerinin, gelecek tasavvuru oluştururken bu ortak tarihten çok uzaklaşmalarını beklemek ne kadar gerçekçi olabilir? Hatip Dicle ise tüm bir mücadele süreci boyunca Öcalan’ı yakından tanıyan, anlayan ve onu ‘tercüme eden’ kişilerden biri oldu. Dolayısıyla Dicle’nin cezaevinden çıkması doğrudan Çözüm Süreci için bir kazanç. Özellikle ‘topluma ve siyasete geri dönüş’ aşamasında Dicle gibi insanların, her iki tarafa da güven vermeleriyle ve demokratik tutuma tavizsiz bağlılıklarıyla önemli işlevler görebileceği açık.

Sohbetin bir yerinde şöyle demişti: “Hatip Dicle hapisteyse ortam bir savaş ortamıdır.” Umarız bu tahliye barışa yürüdüğümüzün sembolik kanıtlarından biridir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89