• BIST 9547.34
  • Altın 2484.546
  • Dolar 32.516
  • Euro 34.8487
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 6 °C

Davutoğlu’nun işi zor! Kürtçe öğrenmek her babayiğidin harcı değil…

Frederike Geerdink

Firaqşo. Emin olabilmek için mutfağa gitmem gerekti, ve evet, bulaşık makinesinin Kürtçe’si firaqşo. Mutfakta bulaşık makinemin üzerine ‘firaqşo’ diye not yapıştırmıştım çünkü. Her gün bu nota birkaç kez baksam da kelimeyi doğru hatırladığımdan yüzde 100 emin olamadım.

Evimin her yerinde notlar var. Kapıda derî, soğuk su için sar, sıcak su için germ, musluk için muslix, masa için mase, sandalye için kûrsî, duvarda dîwar ve çamaşır makinesinde cilşo (bunu hatırlamak için de banyoya gitmek zorunda kaldım) yazıyor.

Az gözyaşı dökmedim

Kürtçe öğrenmeye 2012 yılında İstanbul’dayken başladım. Öğretmenimiz Apo’nun sınıfında anadilini öğrenmek isteyen altı genç Kürt vardı, bir de ben. Eğlenceli geçerdi derslerimiz. Ama az gözyaşı dökmedim doğrusu. Sınıf arkadaşlarım doğal olarak temel Kürtçe’yi bildiklerinden benden daha hızlı ilerliyorlardı; ben ise sıfırdan başlamıştım.

Kendimi aptal gibi hissediyordum, sanki hayat boyu hiç Kürtçe öğrenemeyecekmişim gibi. Dersleri bırakabilirdim ama gerçekten istiyordum öğrenmeyi, o yüzden inat ettim.

Davutoğlu’na iyi şanslar

Amaç hasıl oldu diyemem. Çünkü İstanbul’da pratik yapabileceğim bir ortam yoktu. Gerçi Üsküdar’da pazar alışverişinde, ‘Du kîlo firingî’  (İki kilo domates) demiyordum hani…

Duydum ki Davutoğlu da Kürtçe öğrenmek istiyormuş. Kendisine iyi şanslar dilerim. İşi zor. Ne de olsa Ankara’da da pek pratik şansı bulamayacak.

Pratik bir zorluk

Güneydoğu’ya her gidişimde küçük denemeler yapmıyor değildim. Ama ortalık pek tekin olmadığından pek cesaret de edemiyordum. Bir keresinde bir Kürt köyündeyken kadının biri bana kim olduğumu ve ne iş yaptığımı sormuştu. Şöyle dedim: ‘Nave min Frederike ye, ez rojnamevan im.’ Yani ‘Benim ismim Frederike ve ben bir gazeteceyim.’ Kadın bana şaşkın bir bakış attı. ‘Rojnamevan?’ Yanındaki kadın, ‘Gazeteci, yani…’ diye açıkladı.

İşte bu yüzden Kürtçe!

Sınıfta öğrendiğiniz Kürtçe’nin size Kürdistan’da pek faydası dokunmayabiliyor. Çünkü devletin asimilasyon taktikleri neticesinde Kürtçe’ye Türkçe’den birçok sözcük karışmış.

Yeri gelmişken, devlet okullarında bir an önce Kürtçe öğretilmeye başlaması tam da bu yüzden gerekli. İnsanlar, hatta Kürtler bile çocuklarının Kürtçe’yi evde ve sokakta öğrendiğini söylüyor. Ama pek de doğru değil bu. Bir dil yok olmakta ve bir kültür de beraberinde…

Diyarbakır’da Kürtçe’m değil, Türkçe’m gelişti

Neyse sonra Amed’e taşındım. Aynı zamanda Diyarbekir, Digranakert ve Diyarbakır olarak da bilenen şehre… Önce bir süreliğine, sonra temelli… Artık Apo’dan öğrendiğim her şeyin pratiğini yapabileceğimi düşünüyordum. Ama olan tek şey Türkçe’min kaydadeğer ölçüde gelişmesiydi.

Burada İstanbul’a nazaran daha az insan İngilizce biliyor. Kürt arkadaşlarımla Türkçe konuşıyorum; hal böyle olunça hiç Kürtçe cümle kurmadığım için Kürtçe’m de ilerlemiyor. Sanki içimde bir bariyer var. Ne zaman Kürtçe konuşmaya yeltensem hemen geriliyorum ve acı çekmeye başlıyorum.

Ben de Kurdi-Der dil okuluna yazıldım sonunda. İki kez hazırlık kursu aldım. Şimdi de birinci seviyeye geçtim. Her cumartesi ve pazar akşamüstü….

Geçen pazar dersteyken birden hüngür hüngür ağlamaya başladım ve teneffüste çekip gitmek istedim. Sorun şu ki, İstanbul’daki gibi buradaki sınıf arkadaşlarımın da hepsi temel seviye Kürtçe konuşabiliyor. Ders baştan aşağıya Kürtçe veriliyor. Dolasyısıyla tek kelime anlayamıyorum.

Belki Davutoğlu da dil öğreniminde karşılaştığı güçlükleri paylaşabilir bizile, gözlerinin zaman zaman dolup dolmadığını anlatabilir. Anlayabilirdim, neler çektiğini hissedebilirdim. Gerçekten…

Öğretmene ara sıra Türkçe tercümeye ihtiyaç duyduğumu söylediğimde bana yardım ediyor ama yine de sınıftakilerin hızına ayak uyduramıyorum.

Türkçe farklı

Hasan öğretmen bana okuma yaptırıyor. Kürtçe okumak zor değil çünkü tıpkı Türkçe gibi fonetik bir lisan.

Yine de okurken o kadar utandım ki kendi sesimi bile tanıyamıyordum. Sesim titriyordu ve sözcükler boğazımda düğümlenir gibiydi;  ağzımdan güçlükle dökülüyorlardı.

Bir paragraf okuduktan sonra öğretmenim bana, ‘Gördün mü!’ dedi, ‘Ne güzel okuyorsun!’ Afalladım: ‘Ama okuduğum ne anlama geliyor hiçbir fikrim yok’ dedim.

“Günde 10 yeni sözcük öğren” dedi Hasan. Ona bunun imkansızlığını anlattım. Kürtçe sözcükler, bildiğim başka hiçbir lisandaki sözcüklere benzemiyor…

“Türkçe’yi nasıl öğrendin?” diye sordu Hasan. Güç bela tabii ama farklıydı. Üsküdar’da sokakta her gün ‘Balık Çarşısı’ tabelasının önünden geçiyordum, ‘alabalık’, ‘çupra’, ‘levrek’ yazıyordu balıkların üzerinde. Epey yararı oluyurdu bunun. Tıpkı, pazardaki ‘domates’, ‘salatalık’, ‘elma’ etiketleri gibi. Her gün dolmuş beklerken önünde durduğun yere ‘fırıncı’ dendiğini öğreniveriyorsun.

Bir iyilik lütfen

Amed’deki tabelalar da Türkçe. Buradaki dükkan sahiplerine sesleniyorum. Lütfen bana bir iyilik yapın dükkanlarınızdaki tabelaları Kürtçe’ye çevirin. Balıkçının kapısında ‘masîgirî’, fırında ‘firinkar’, elmaların önünde ‘sêv’, tavuğun üstünde ‘mirîşk’ yazsın.

Düzenli olarak Azadiya Welat satın alıyorum ve kelimeleri kaydettiğim minik defterime eklemeler yapıyorum. Tabii Azadiya Welat’dan öğrendiğim kelimeleri ayırt etmek kolay. Girtîgeh (hapishane), xweser (özerk), herêm (bölge), çalakî (eylem), dagir (işgal edilmiş) mesela… Pek de bu aşamada öğrenmem icap eden sözcükler değil tabii.

Hasan Öğretmen ve sınıf arkadaşlarım o pazar akşamı dersi terk etmeme izin vermedi. Gözyaşları içinde onlara Kurdi-Der’in bana göre bir yer olmadığını, derslerin benim seviyeme göre çok ağır olduğunu anlatmayı başardım. Bana hak verdiler ama sınıftan gitmemem için ısrar ettiler. İstemeyerek yerime oturdum. Arkadaşlarımdan biri hemen yanıma oturdu ve ders işlenirken konuşulanları kulağıma Türkçe’ye çevirip fısıldadı. Ders kitabındaki kelimelerin Türkçe’lerini defterime yazdı.

Dersin sonunda hepsine, “Sizi bana yardım ettiğiniz için çok seviyorum” dedim. Onlar da bana “Biz de seni çok seviyoruz. Ve seni asla yüzüstü bırakmayacağız. Öğrenmene yardım edeceğiz” dediler. Tabii yine ağlamaya başladım. Şimdi sınıfta dram yarattığım için biraz utanıyorum açıkçası.

‘Dil ankziyetesi’

Google’da dil öğrenme ve duygular üzerine bir araştırma yaptım. Sanırım bende ‘dil ankziyetesi’ var. Hem de şiddetli derecede. Birçok kaynak bulabildiysem de pek yararını göremedim.

Sanırım yapabileceğim tek bir şey var. Dayanmak ve hem Kurdi-Der’deki hem de diğer arkadaşlarımın bana yardım etmesine izin vermek. Kesinlikle pes etmemek.

Yeni bir lisan öğrenmekten nefret ediyor olabilirim ama Türkçe öğrenirkenki deneyimlerimden yola çıkarak diyebilirim ki, bir lisanı bilmeyi çok seviyorum.

Serkeftin!

(diken.com.tr)

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89