• BIST 8718.11
  • Altın 2243.646
  • Dolar 32.3307
  • Euro 35.1486
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 8 °C
  • Berlin -3 °C

Biz de varız cânım efendim!

Ece Temelkuran

Daha ilk polis saldırısında yazmıştım:

Bu bir "Yeter ulan!" halidir diye.

Aynı yazıdaydı, bu işin büyüyeceğini söylemiştim. İktidar yanlıların bana atfettiği ve beni biraz da mahcup eden süper güçlerim yok, dolayısıyla bu yazdıklarımı geleceği görebildiğim için yazmadım. Daha ziyade geçmişi gördüm. Geçmişe baktım.

Önce şunu söylemeli:

Evet bu başından beri ağaçlarla ilgili bir mesele değildi. Ama bu cümlede komplo teorisi arayan ahmakların anladığı anlamda değil. Bu bir "varlık savaşı", varlığını kanıtlama mücadelesi. Bütün imkanları yok edilmiş muhalefetin/farklı olanın kendi varlığını hem muktedire hem de ve belki daha önemlisi kendine gösterme mücadelesiydi, hala da öyle. Bu yüzden insanlar hergün yeniden sokağa çıkıyor ve bana sorarsanız Başbakan sokakta gösterilen bu iradenin varlığını kabul edene kadar da çıkmaya da devam edecekler. Devam edeceklerini iktidar yanlıların sandığı gibi olayları "organize" ettiğim için değil, insan denen varlıkla ilgili bildiklerimden dolayı söylüyorum.

Kürtlerden öğrendiklerim 

Son yirmi yıldır Kürt halkını izleyen herkes bunun böyle olacağını bilir. Varlığı kabul edilmeyen, görünmez kabul edilen her insan, her toplum, her kitle kendini göstermek, varlığını kabul ettirmek için her seferinde daha da hınçla gövdesini sokağa döker. Gövde yeterince büyürse görüneceğini, kabul edileceğini düşünür, buna inanır. Muktedirin her seferinde yok sayması gövdeyi sadece daha çok büyütür, büyütecektir. Hele ki ilk kurban verildikten sonra işler iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Her hareket ölüsünün ardından yüreyecektir. Bizleri hedef göstermek için yapmadıkları icat kalmayan eğitimli alçakların iki dakika da insanın temel dinamikleri üzerine düşünmelerini öneririm. Satırlı palalı manyakları sokağa teşvik etmekten vakitleri kalırsa biraz da çok sevdikleri şu Mısır ve Arap dünyası üzerine düşünsünler.

Bayılırlar: Mısır meselesi 

Tahrir'de kanını akıtan, gözünü orada bırakan çocuklar aynen, tıpkı Gezi'deki çocuklar gibiydi. Müslüman Kardeşler siyaset olarak bu hareketi aşağıladılar. Örneğin İskenderiye'deki gösteriler için "Serseriler sokağa çıktı" dediklerini hatırlatırım. Sonra benim de takip ettiğim seçimler sırasında hala sürmekte olan Tahrir'i görmezden geldiler ve bindirilmiş kıtalarıyla ve oldukça garip koşullarda (oyların sandıklarda iki gece bekletilmesi gibi) gerçekleşen bir seçimle başa geldikten sonra yaptıkları en önemli şey kendilerinin iktidara gelmesini mümkün kılan koşulları oluşturan Tahrir iradesini ve o gençleri yok saymak oldu. Bu tavır nedeniyle zaten Tahrir sürerken Müslüman Kardeşler'den ayrılan gençler kendi inisiyatiflerini kurmuştu, hatta o vakitler onlarla röportaj yapmıştım. Hareketin iktidar odaklı ikiyüzlülüğünü anlatmışlardı.

İktidar değil, varlık mücadelesi 

Mısır'daki darbeyi onaylayacak, sempati duyacak herkesin aklına şaşarım. İnsanlık tarihi boyunca özel bir örnek olan Portekiz hariç kimseye askerden fayda gelmemiştir, gelmeyecektir de. (Bu Portekiz örneğini verdim diye bana darbeci diyecek olanlar ancak ileri derecede cahil olanlardır, dikkate almayınız) Hatta Arap dünyasında yaşananlara "Arap Baharı" ismini veren El Baradey'in bile bu durumdan pek memnun olduğunu sanmam. Bununla birlikte Tahrir iradesinin yaşananı "Mısır'ın ikinci devrimi" olarak adlandırmasındaki inadın ardındaki dinamiği de görmek lazım. Bu, başta da anlattığım gibi bir varlık mücadelesidir. Yok sayılan -seçimle olur, darbeyle olur, gaddar bir muktedirle olur, her türlü olur yok sayılma- gövdenin sokağa dökülmesidir. Tıpkı Gezi'deki gibi. Tıpkı Türkiye'deki gibi siyasal partiler ve yargı ile yasama organları muktedirin oyuncağı olduktan sonra insanların varlığını muktedire ve birbirine ispatlayacağı tek yer sokaktır. Bu seçeneksizliği yaratan sadece ve sadece iktidar aygıtını arsızca kullananlar, toplumu kendi arzularına göre düzleyenlerdir. 

Ee, n'aapçan?

Gezi de, darbeden önceki haliyle Tahrir de muhafazakar, neo-liberal, gaddar ve tektipçi muktedirlere karşı, iktidar değil, varlık mücadelesi verenlerin "gövde" gösterisidir. Bu gösteri karşısında muktedir iki net seçeneği vardır. Ya gövdenin varlığını kabul edecek ya da gövdeyi yok edecek. Pala ve satır işlerine bakılırsa şimdilik seçimi ikincisi. Sokağa çıkmaktan başka seçenek bırakılmayan insanlar şimdi iktidarı bir seçim yapmaya zorluyor. Ya gaddarlığını bir üst seviyeye taşıyacak ya da şampiyon sakin olmayı öğrenecek. O yüzden diyorum, evet Tezer Özlü'nün dediği gibi "Burası bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi" olabilir. Ama biz de varız. Şimdi kitle muktedirine şunu soruyor: Ee, biz de varız işte. N'aapçan?!

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89