• BIST 8897.39
  • Altın 2240.294
  • Dolar 32.337
  • Euro 35.0975
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 9 °C

Başka türlü güç, bambaşka akıl

Cihan Aktaş

“Kadınız güçlüyüz” sloganı farklı yüzleri olan bir olguyu olduğu kadar bir temenniyi de dile getiriyor. “Feminizm ve doğaya hükmetmek”te Val Plumwood’un kurcaladığı, Abdülkerim Suruş’un da sıklıkla değindiği soru ise şu: Neye göre “güçlüyüz”, kadın olarak...

Geçen hafta vefat eden “Demir Hanım” Margaret Thatcher’ın yaydığı imgeler bu açıdan kayda değer. ABD ile birlikte jeopolitik haçlı seferlerinin mimarı olan “Demir Hanım”, ticarileşen ütopyasını gerçekleştirmek adına devlet gücünü acımasızca kullanmasıyla tanındı. (Campbell kitaplarının usta çevirmeni Kudret Emiroğlu’nun tercihine binaen de, “Lady” yerine “Hanım” demeyi uygun buluyorum.) Grevleri polis şiddetiyle bastırıyor, akademik araştırmaları sıkıca gözetim altında bulunduruyordu. “Alternatifi yoktur”, onun doktriniydi ve milyonların sersefil hayatlara mahkûm olmasının izahıydı da... (Harvey, 2002)

Thatcher örneği, düşünen kadınlara, başka türlü, acımak ve insaf nedir bilen bir kadınsı güç nasıl olur, sorusunu sordurtmaya devam ediyor. Sözünü ettiğim, Zero Dark Thirty kahramanı Maya’nın Rambo uyarlaması “başka türlü devlet kadını” gücü değil tabii...

Oscar Wilde
20 yıllık evliliğin kadını devlet dairesine, 20 yıllık aşkın ise harabeye çevirdiğini söylemişti, ironik bir dille. Kadına ilişkin güç imgeleri, devletle ilişkisine göre daha bir göze geliyor. Misal, “anneannem Osmanlı bir kadındı” denirken kastedilen, soyluluktan önce bir devlet dairesi müdiresi havasını yansıtan güçlü bir duruş.

Beri taraftan Türkiye’de başörtülü kadınlar, devletin ilgisini esirgediği kadın için zaaf hâlinin bir kader olmadığını, önlerine devlet gücü ve otoritesi adına çıkarılan engellere, ilkelerine yaslanmak suretiyle direnerek kanıtladılar. Bu bir bakıma devletin tebaa ve uygarlık algısını dönüşmeye zorlayan bir direniş olarak da okunabilir. Demek istediğim, devlet dokunuşuyla kadına bir tür güç bağışlayabilir. Ama aynı zamanda bu dokunuş, bulduğu karşılığa göre bir dönüşümün, köklü bir muhasebenin gereğine inandırılabilir de...

“Zayıflık”
, “iradesizlik”, “akıldışılık” hatta Alev Alatlı’nın sıklıkla kullandığı sosyal (belki de büsbütün “özsel” sayılan) çirkinlik olarak “paçozluk” türü yakıştırmalar, laisist kesimlerin başörtülü kadınları ve hayat tarzlarını kullanırken başvurduğu hâl ve sıfatlar. Kararlarını kendi başına alamayan, birileri istediği için başını örten, güzel bir manzara karşısında duygulanması bile yadırganabilecek güçsüz, soluksuz kadınlardı, başörtülüler. Beyaz tülbentli kadınlar kendi yerlerinde masum ve sevimli, devlet ve seçilmiş aydınının işaretlediği kadere itiraz eden başörtülü öğrenci ise Ninja Kaplumbağa’ydı.

Niye geçmiş zamana mal ediyorum ki o bakış açısını... Herhangi bir çevrenin işine gelmeyen bir cümle sarf ettiğinde başörtülü yazar, kendi camiasının devlet aklıyla mücehhez kalemleri tarafından da “dolduruluşa gelmekle”, “kullanılmakla” suçlanabilir bir “eksik akıllı” kişi! Laik Devlet adına sürdürülen başörtüsü yasaklarında da vardı ya benzeri bir yargı: “Kullanılıyorlar, başlarını örtsünler diye cemaatler, dış güçler dolarla maaş veriyor!”

Birçok başörtülü arkadaşımdan işte şöyle cümleler duyuyorum son zamanlarda: “Farklı bir dünya da olabilirmiş demek ki, bir devlet dairesine çekinmeden girebilir, üniversiteye giderken kapıdan çevrilme ve dersten atılma korkusu yaşamayabilir, akademik çalışmaları sürdürürken bir gelecek hayal edebilirmişiz. Biz üzerimize yönelen baskıyla kurduğumuz dünyada ne yapabilirsek onu nerdeyse bir şans sayıyorduk. Baskı düzenini büyük ölçüde içselleştirmiştik aslında.”

Merve Kavakçı
, çağrılır gibi olduğu Meclis’ten nasıl bir lanetlemeyle kovulmuştu, hatırlarsınız. Başöğretmen edalı makam sahibi kadınların işi gücü devlet adına başörtülü öğrencileri hizaya sokmaktı sanki.

Başörtülü kadınlar şimdilerde devletle farklı bir şekilde tanışıyorlar.

Kürt sorununun çözümleneceği sürece destek sunacak “âkil insanlar” arasında Müslüman ve başörtülü kadınlar da var. Bu kadınların aklıyla barış sürecine sunacağı katkı, paradigmatik fay kırıklıklarının teşhisi açısından bir hayli önemli.

Thatcher otoriter bir dille, “Alternatif yoktur” diyordu. Oysa akıl, siyasi akıl da, yüreğin sesine açık olduğu ölçüde alternatifleri keşfetmenin enstrümanı. Devletin dilini ve aklını yok saydığı insanlar, özne olarak kapı kapı dolaşarak bir barışın inşasına katkı sunuyor.

Devletle barış noktasında buluşma zemininde başörtülü kadınların yaşadıkları ayrımcılığın tecrübelerini nasıl bir imkâna dönüştüreceğini, bu aşina olmadıkları bağlamı yaşadıkları ayrımcılığın tecrübeleri zaviyesinde ne şekilde yorumlayacaklarını ise zaman gösterecek.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89