• BIST 8718.11
  • Altın 2245.336
  • Dolar 32.3297
  • Euro 35.1889
  • İstanbul 8 °C
  • Diyarbakır 8 °C
  • Ankara 1 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin -3 °C

Bağımsız devlet, iki ayrı Peşmerge ordusu aşılarak kurulabilir!

Sinan Çiftyürek

Ortadoğu ve Kürdistan merkezli iki önemli yeni gelişme yaşanıyor. Biri; Ortadoğu’da ABD’nin son füze saldırısıyla, iki süper güç arasında rekabetin beslediği gerilimin doruğa çıkmasıdır. Küresel ve bölgesel aktörlerin hegemonya kavgası küçücük bir koridora sıkışınca bir değil birden fazla musibetin çıkacağı belliydi. Yani ABD ile Rus gerilimi bekleniyordu, ABD yeni hamleyle bunu erkene çekti. Meselenin başka boyutları da var ama özü bundan ibarettir!

İkincisi; Kerkük’e Kürdistan bayrağının asılması ve bağımsızlık referandumu kararı ile girilen yeni sürecin beraberinde sömürgeci rejimlerin siyasi tansiyonunu yükseltmesidir.

I – Bağımsız devlet adımı; bir devlet iki ayrı Peşmerge Ordusu ile olmaz!           

Kerkük’e Kürdistan bayrağının asılması ve Kürdistan’a resmi olarak katılmasını da içeren bağımsızlık referandumu kararı geç kalmış ama doğru bir adım. Bu karar ve yönelimde, Mam Celal’in partisi YNK’nin bir adım önde gözükmesi ve elbette PDK ile ortaklaşarak hareket etmeleri son derece önemli. PDK’nin bu meselelerde pozisyonu belliydi, YNK ile aynı hedefte buluşup kurdukları ortak komiteyle de diğer partilere birlikte gitmeleri olumlu ve ileri bir adımdır, desteklenmelidir.

Şimdi tam da bu süreçte Kürdistan Parlamentosunun derhal çalıştırılması tarihi önemde bir diğer adım olacaktır. YNK ve PDK, zaman geçirmeden ve tüm bileşenlerinin katılımıyla Kürdistan Parlamentosunu çalıştırmalı. Parlamentonun çalışabilmesi için de bir süredir sorun haline gelen meclis başkanlığı meselesini çözerek bu tarihi evrede tüm karar ve yönelimlerin esas mercii haline gelmelidir. Zira gerek Kerkük ve diğer “tartışmalı bölgelerin” Kürdistan’a resmen katılması gerekse bağımsızlık adımı gibi tarihi adımlar, partilerin tutum ve yönelimlerinin çok ötesinde Kürdistan genel iradesini temsil eden Parlamento tarafından yönlendirilip sonuçlandırılması gerekiyor.

Bu süreçte Parlamentonun yeniden çalıştırılması, Kürt siyasal parti ve yapıların ötesinde esas olarak Kürdistan halklarının, Kerkük ve bağımsızlık hedefinde iç perçinini güçlendirecektir. Ayrıca bağımsızlık adımında önemli bir yeri olan uluslararası meşruiyet açısından da Parlamentonun çalıştırılması hayati öneme sahiptir.

Hangi açıdan bakarsak bakalım, bu tarihi evrede, Kürtlerin esas silahları, ulusal birlikleri ile birlikte ulusal mekanizmaların demokratik işleyişle çalıştırılmasıdır. Başta Parlamento olmak üzere ulusal mekanizmalar çalıştırıldığı zaman hem halklarımızın hem de uluslar arası kurumların desteği arkalanacaktır.

Sömürgeciler, nasıl ki aralarındaki çelişki ve çatışmaları bir kenara bırakarak, Kerkük’e Kürdistan bayrağı asıldı diye ortaklaşabiliyorlarsa; dört parçada ve diasporasıyla halkımız ve ulusal dinamikleri de parti programlarına uygun mu değil mi melesini bir tarafa bırakarak, Kerkük’ün Kürdistan’a katılması ve bağımsızlık hedeflerinde ortaklaşmalı.

Ve önemlisi bağımsız devlet gibi tarihi bir adım atıyorsunuz, o halde zaman geçirmeden PDK ile YNK Peşmergesi ayrımı ulusal ordu doğrultusunda ortadan kaldırılmalıdır. Her halde bağımsız devlet adımını, bir devlette iki ayrı ordu gibi bir garabetle atmayacaksınız! Atılamaz da! Özgün olarak da Kürdistan ulusal demokratik güçleri kararlı ve ortak tutumla:

*MHP lideri Bahçeli’nin, Kerkük’e Kürdistan bayrağının asılması üzerine, “Barzani’den dost olmaz olsa da ancak üzerine basılacak post olur” söylemini, Barzani şahsında bu iki hedefi savunan Kürt halkına söylemiştir. Böyle algılayıp buna karşı ortak tutum alınmalıdır.

*Kerkük’e Kürdistan bayrağı asılması ve bağımsızlık referandumu kararı üzerine ortaklaşan ve yüksek sesle “indirin o bayrağı” diyen sömürgeci devletlere karşı “o bayrak inmeyecek” yanıtı ortak verilmelidir. 

*TC kurulduğundan beri dış politikasında; Balkanlar, Orta Asya, Ortadoğu’nun yanı sıra özelde de Musul-Kerkük’ü iç siyaset malzemesi yapmasına ve sıkça “Musul-Kerkük kentleri Türkmen elidir” propagandasına karşı yine ortak tutumla, Musul-Kerkük’ün Kürdistan olduğu; Osmanlı Irak’ın da Musul’un Kürdistan eyaletinin başkenti olduğu öne çıkarılmalı!

*Musul-Kerkük’ün BAAS rejimince Araplaştırılmasına seyirci kalan, fakat zaten Kürdistan kenti olan Kerkük’e Kürt bayrağı asılınca, yavuz hırsız misali Kürdistan üzerindeki işgallerini unutan sömürgecilerin, “Kerkük Kürtlerce işgal edildi” propagandasına karşı ortak duruşla; “Kerkük’ün iddia edildiği gibi Peşmerge tarafından 2014 sonrası Kürtleştirilmediği, halkların ortak kentti Kerkük’ün tarihsel ve coğrafya olarak zaten Kürdistan olduğunun” altı çizilmelidir.

II- ABD’nin, Suriye’deki askeri üssü vurması Asya’da doğrudan savaş riskini tırmandırıyor

Esad rejimi hem içerde hem de uluslar arası camiada konumunu güçlendirmişken baltayı ayağına vurdu. Suriye rejimi de tıpkı Saddam iktidarı gibi kimyasal silah kullandı, kullanabilir fakat İdlib’de kimyasal kullandı-kullanmadı tartışmasının ilk gününde, ABD’nin Akdeniz’deki savaş gemilerinden Suriye askeri üssünü Şairat’ı vurması sadece Suriye rejiminin kimyasal silah kullanmasıyla izah edilemez, bunun başka nedenleri de var.

ABD’de daha başkanlık yarışı sürerken Trump, “esas mesele Esad değil IŞİD’tir, Esad ile çalışabiliriz”; başkan olunca da “Esad’ın gitmesi önceliğimiz değil” hatta Dışişleri Bakanı Tillerson’un, “Esad'ın kaderine Suriye halkının karar vereceği'' beyanlarının mürekkebi kurumadan, Trump neden birden tutum değiştirerek savaş makinesinin düğmesine bastı? Özetle;

Bir; “Trump ABD’sinin Avrasya savaşı ve Kürdistan!” başlıklı yazımda; “yirmi yıldan beri ağırlıkla Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde süren ve yenileni, galibi olmayan vekâlet savaşları yerini doğrudan savaşa bırakabilir. Bunlar elbette zor ama imkânsız değil çünkü ekonomik-ticari korumacılık adımlarını, küresel aktörlerin askeri hareketliliği izliyor.

SSCB’nin yıkılmasıyla oluşturulan ve tıpkı ‘Soğuk Savaş’ politikası gibi on yılları kapsayacak olan Avrasya Egemenlik Stratejisini Trump veya bir başka başkan haydi deyince değiştiremez. Çünkü bu stratejisi, Cumhuriyetçi ya da Demokratların değil, devletin 40 yılı kapsayan stratejisidir… Başkan stratejinin kendisini değil ancak Avrasya coğrafyası üzerinde süren savaşın ağırlık merkezini değiştirebilir. Trump, başta savaşın ağırlık merkezini Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninden Güneydoğu Pasifike kaydırma işaretlerini verdi ancak şimdilik bunu da yapmayacağı görülüyor.

Kaldı ki Trump ve ekibi; ‘“Obama’nın pasif yönetimi” nedeniyle Halep’in, Esad ve dolayısıyla Rusya kontrolüne geçmesiyle, “Suriye’de ABD rolü azaldı Ortadoğu’da inisiyatifi Rusya’ya kaptırdı” genellemesini sorgulayıp dengeyi ABD lehine kurabilmek için Musul ve Rakka’da işi sıkıya alıyorken ve İran ile füze krizini tırmandırmışken…”’  şeklinde belirtiklerimle aslında Trump’ın mevcut hamlesinin ön işaretlerini dile getirmiştim. Yani bizim için sürpriz olmadı. Burada geçerken şunu da not edelim; ABD ve Rusya açısından asıl mesele IŞİD terörüne karşı ortak mücadele değil Asya üzerinde kim hakim olacak meselesidir!

İki; Yani Trump başkanlığındaki ABD son Suriye hamlesi ile Rusya arasında, Avrasya üzerinde süren egemenlik savaşının giderek kızışacağı, savaşın ağırlık merkezinin son 20 yıldan beri yaşandığı gibi Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde süreceğini teyit etti. ABD, Trump ile birlikte uzun süredir inisiyatifi yitirdiği Ortadoğu ve Suriye özelinde yeniden etkinlik kurma arayışında. Yani ABD bu harekât ile “Ortadoğu-Suriye’yi Rusya, İran’a bırakmam” mesajını Suriye üzerinden Rusya ve İran’a vermiş oldu.

Zaten Ruslar ve İranlılar da mesajı böyle algıladılar. Rusya bir yandan “Esad’a desteğimiz sınırsız değil” deyip sözlü açıklamada uzlaşma kapısını aralarken, bir taraftan da Suriye sahasında hava trafiğini düzenleyen anlaşmayı sonlandırmakla kalmayıp İran, Suriye ve yerel destekçileri ile birlikte ABD’nin Suriye askeri üssüne yaptığı saldırı karşısında zehir zemberek şu ortak açıklamayı yayınladı:

"Biz Suriye'nin müttefikleri, Suriye Arap Ordusu'na ve kardeş Suriye halkına çeşitli şekillerde desteğimizi sürdüreceğiz" denilen açıklamanın devamında; “ABD, Suriye’ye saldırısında kırmızı çizgileri geçti bundan sonra her türlü saldırıya karşılık vereceğiz… Suriye dünya adına altı yıldır uluslararası terörizme karşı mücadele etmektedir... Terörün ve saldırganlığın destekçisinin kendisini 'insanlığın savunucusu' olarak göstermeye hakkı yoktur"... gibi çok sert açıklamada bulundular. Yani Trump’ın gürlemesi karşısında Rusya’nın tırsacağını düşünenler yanılırlar!

Doğu ekseninde bunlar olurken, NATO ittifakı ise her zamanki gibi ABD’nin arkasında saf tutmakta gecikmedi. Kısacası Doğu ile Batı ekseni arasında, Avrasya bugünün ağırlık merkezi olarak da Suriye-Irak üzerinde egemenlik savaşı ağırlaşarak sürecek kimse gönüllü olarak pozisyonundan geri adım atmayacak. 

Üç, Trump bu harekât emriyle iç siyasetteki imajını da güçlendirmek istiyor. Başkan seçildiği kısa sürede böylesine kamuoyu nezdinde güç kaybına uğrayan başka bir ABD başkanı yok. Ayrıca yine iç siyasetle bağlantılı seçim sürecinde Rus istihbaratının gölgesinin basıncını hissetmeye devam eden Trump’ın, Ruslarla bir gerilime de özel ihtiyacı vardı.

Dört, Türkiye, ABD’nin askeri harekâtını desteklediğini en yetkili ağızlarla açıkladı hatta Erdoğan, ABD saldırıya geçmeden, “daha ne bekliyor saldırıya geçmesi gerekir” demiş, hükümet ise “harekâtı desteklendiğini” ilk saatlerde açıklamıştı. Dolaysıyla Trump’ın Suriye Şairat üssünü vurması, bir süredir ABD liderliğindeki Batının Kürt siyaseti özelde de PYD ile ilişkilerinden tehdit algılayan Türkiye’nin Rus eksenine kaymasının da önünü kesme hedefi de göz ardı edilmemeli. Fakat Türkiye’nin ABD’nin yanında yer alması bir süredir ilişkileri düzelttiği Rusya’yı rahatsız edecek. Desteklemese bu kez de hem başından beri savunduğuna uygun davranmamış hem de ABD ile ilişkilerinin daha da kötüleşmesine neden olacak. Kısacası Türkiye’nin iki arada bir derede sıkışmışlık hali sürecek!

Türkiye’nin özelde de Erdoğan’ın Trump’ın bu hamlesi üzerinden, “Güvenli bölge” ya da “uçuşa yasak bölge” hayalini görmeye gelince; Rusya ve İran’ın dahası Suriye rejim muhalifi cihatçı selefi örgütlerinin cirit attığı alanda, Türkiye’nin beklediği “Güvenli bölge” mümkün değil ayrıca hem ABD’nin “Güvenli Bölge” algısıyla Türkiye’nin ki apayrı hem de Rusya ve ABD ile uzlaşma olmadan uygulanması da zaten mümkün değil.

Beş; Suriye üzerinde ABD ile Rus geriliminin tırmandığı süreçte, genelde Kürtlerin, özelde de PYD’nin “hem ABD hem Rusya ile çalışırım” politikasının icra alanı giderek daralacaktır. Giderek daha fazla iki küresel emperyal güç arasında birinden birini tercihle yüzleşebilirler ki Salih Müslim’in ABD saldırısına ilk açıklaması yapacakları tercihin ilk sinyalini vermiş oldu.

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89