• BIST 8975
  • Altın 2282.65
  • Dolar 32.2607
  • Euro 35.0338
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 8 °C

Kamusal alandan, kamusal vicdana giden süreç…

Kamusal alandan, kamusal vicdana giden süreç…
2006’da, Türkiye’yi sarsan ve hatta etkisi ülke sınırları dışına taşıp bütün dünyada yankılanan bir olayla muhatap olduk.

2006’da, Türkiye’yi sarsan ve hatta etkisi ülke sınırları dışına taşıp bütün dünyada yankılanan bir olayla muhatap olduk.O ana kadar kimse, yıllardır uygulanan ve binlerce kişinin mağduriyetine neden olan bir yasağın mantıksal arka planında nasıl bir zihniyetin yattığının farkında değildi. Ucu Ergenekon davasına kadar uzanacak olan bir zihniyetin dışa vurumu olan bu yasağın, kanlı bir baskının gerekçesi haline getirileceği ve bu olayın, herkesi silindir gibi ezmenin bahanesi haline getirileceğinden de habersizdik. “Bin yıl” süreceği deklare edilen bir projeden haberdardık ama bunu, insanların özel yaşamına müdahale boyutuna taşıyarak her yeri “kamusal alan” haline getirmenin projesi olabileceği ihtimalini ise hiçbirimiz aklımızdan geçirmemiştik. 

Her yer kamusal alan 

Neredeyse ülkenin tamamı, korkunç bir eylem planının mağduru olmasına rağmen, bu planın nasıl işlediği ve nasıl bir sonuca tekabül ettirildiği yada ettirilmek istendiği konusunda fazlaca bir bilgi ve öngörümüz yoktu. Bu mağduriyetin biraz uzağında olanlar, planın etkilerini fazlaca hissetmeseler de, merkezinde olanlar çok derinden hissediyordu. Maruz kaldıkları mağduriyetin acısını her an ve her yerde yaşamaya devam ediyorlardı. Hatta hayatın her alanında muhataplarının peşini bırakmayan bu acı, neredeyse evleri bile bu acıyı yaşatanların mekânı haline getiriyor ve insanları en mahrem hanelerinde bile rahat bırakmıyordu. Yani, daha ülke gündemine düşmeden her yer çoktan “kamusal alan” olmuştu bile. 

Yapılanlar, yapanın yanına kar kalıyor 

Acıyı, sadece onlar derinden hissediyordu ama bunu kimselere anlatamıyorlardı bir türlü. Dökülen gözyaşları kimsenin yüreğine damlamıyor, atılan çığlık ve feryatlar kimsenin vicdanını sızlatmıyor, ülkeye ve insanlığa hizmet etme aşkıyla yanan çırpınış ve yakarışlar kimsede bir etki yapmıyordu. Yapılanlar, yapanın yanına kar kalıyor, mağdurunsa zarar hanesine yazılıyordu. Mazlumun ahı yerde kalıyor, zalimin de gökyüzünü değen başı,  yeryüzünü delen ayakları vahşet saçıyordu. 

Bütün yüreklerde yankılanan çığlık 

İşte 2006 yılının mart ayında, hep gözyaşı döken, feryat eden, çalışan çabalayan ama sürekli engellenerek emeğinin karşılığı gasp edilen binlerce kişinin çığlığını bütün yüreklerde yankılandıracak bir şey yaşandı. Yaşanan bu şey, binlerce mağdurdan birisi tarafından yıllarca sürdürülen mücadelenin geldiği en son noktadan başkası değildi. Ve bu son noktanın merkezi de Danıştay’dan başka da bir yer değildi. 

Kamu vicdanının fitilini ateşleyen karar 

Acıyı, tek başına ve sessizce yaşayanlar, bu acılarıyla baş başa kaladursun, yıllar sonra Danıştay, binlerce kişinin çığlığını kamusal alana taşıyan bir karara imza atacaktı. Bu karar, yıllardır sessizliğe gömülen kamu vicdanını harekete geçirecek ve insanlığın yüreğine hançer gibi saplanan bir eylem planının deşifre olmasına neden olacaktı. Karar alıcılar böyle bir niyet sahibi olmasa da ortaya çıkan sonuç buydu ve bu sonuç, kamu vicdanını fitilini ateşleyecekti.  

Sadece mağdurların hissettiği acıların küresel bir acıya dönüşmesi  

Yıllar yılları, günler günleri, saatler saatleri kovaladı ve Danıştay 2. Dairesi herkesi hayretler içinde bırakan bir karara imza attı. Bu karar, sadece resmi yerlerle sınırlı olan ve bireyin hareketlerinin devlet tarafından sınırlandırılmasına imkân veren alanları genişleterek her yeri kamusal alan haline getirdi. Kaderin cilvesine bakın ki, sadece mağdurların hissettiği acılar böylece hem ulusal hem de küresel bir acıya dönüşmüş oldu.  

Gidilmeyen görev mahallinde üretilen hayali suç   

Herkese “pes” dedirtecek şekilde Danıştay tarafından alınan bu karar, kanunlara mugayir hiçbir davranışı olmamasına rağmen bir okul müdürünün görevine son verdi. Görev mahalline dahi sokulmadığı için, işlenmesi mümkün olmayan bir suç isnadıyla görevinden uzaklaştırılan bu müdür, idarecilik sınavını dereceyle kazanan Aytaç Kılınç’tan başkası değildi. Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki Bayrak Ana Okulu’na müdür olarak atanan Kılınç’ın başından geçenler akıllara durgunluk verecek nitelikteydi. 

Bir birini kovalayan mağduriyetler  

Bu yüzden kamu vicdanı harekete geçti ve ülke gündemini uzun süre meşgul etti. Buna paralel olarak medya da görevini yaptı ve uzun süre konunun gündemde kalmasını sağladı. Bilindiği gibi her şey, 2001 yılında okul müdürü olarak atandığı görev mahalline giden Kılınç’ın başörtülü kimlik belgesi göstermesi ile başladı. Ve akabinde birbirini kovalayan soruşturmalar, cezalar, mahkemeler ve mağduriyetler peşi sıra devam etti. 

Şaha kalkan kamu vicdanı ve devam eden senaryolar 

Son olarak da, kimlik belgesinde başörtülü fotoğraf bulundurduğu gerekçesiyle Kılınç, “kötü örnek” suçlamasına maruz kaldı ve görevden el çektirildi. Bu kararla birlikte insanların kullandığı eşyalar dâhil her yer kamusal alan kapsamına girmiş oldu. Kıyametin koptuğu an tam da burasıydı. Kamusal vicdan da bu noktadan sonra harekete geçti. Bu olay büyük bir infiale yol açmasına rağmen, ortalıkta görünmeyen senaristler tarafından yazılan eylem planı yürürlükteydi ve şaha kalkan kamu vicdanının başına çorap örmenin planları yapılıyordu.  

Karanlık noktaları aydınlatma adına 

Sokakları kamusal alan kapsamına alarak, türbana geçit vermeyen Danıştay üyelerine yapılan kanlı baskın, Ak Parti’nin kapatılması istemiyle açılan dava ve benzeri birçok olayın “türbanla” bütünleştirilmeye çalışılması da, söz konusu planın parçasıydı. Ergenekon davası ile deşifre olan bu eylem planı, “kamusal alan” tartışması dâhil, geçmişte yaşanan birçok olaya ışık tutacak nitelikte. Bu sürecin en önemli mağdurlarından biri olan Aytaç Kılınç ya da nam-ı diğer Aytaç öğretmenin başına gelenler de bu süreci aydınlatan emareler taşımakta. Biz de bu sürecin aydınlanmasına katkı sunma adına www.ilkehaber.com olarak Aytaç öğretmenle ilgiyle okuyacağınızı umduğunuz bir röportaj yaptık ve karanlık noktaları aydınlatmaya çalıştık. 

Huseyin Kılınç

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
  • İlksel Yüzleşmeler11 Eylül 2018 Salı 00:36
  • Hewno Bêreng/Renksiz Rüya17 Nisan 2018 Salı 14:18
  • Sünni, Şii ve Kürt okulu18 Ağustos 2017 Cuma 10:44
  • 1925 Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ve Saîdê Kurdî01 Temmuz 2017 Cumartesi 14:28
  • Kurdistan ve Arap Dünyası; Geleceğe dair (I)13 Haziran 2017 Salı 12:05
  • Sıçrama Tahtası; Kürtler ve Ermeniler25 Nisan 2017 Salı 16:59
  • Furkan Vakfı üyelerine polis ‘müdahalesi’23 Nisan 2017 Pazar 12:06
  • Türkiye ve Kurdistan: Geleceğe Dair (3); MEDYA22 Nisan 2017 Cumartesi 14:11
  • İslam medeniyetinde birlik ve çeşitlilik04 Nisan 2017 Salı 14:43
  • Türkiye ve Kurdistan: Geleceğe Dair (2)01 Nisan 2017 Cumartesi 15:31
  • ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89