• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 9 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 12 °C

'Bağımsız Kürdistan devletini kurmamız gerekiyor. Topraksa toprak, halksa halk, kültürse kültür... Geçmişimiz, tarihimiz var'

'Bağımsız Kürdistan devletini kurmamız gerekiyor. Topraksa toprak, halksa halk, kültürse kültür... Geçmişimiz, tarihimiz var'
...

Kerkük Cephesi Komutanı Dr. Kemal Kerkukî'den Kürdistan’ın bağımsızlığı, ulusal birlik konularına ilişkin önemli açıklamalar...

Öncelikle Pêşmerge kıyafetinizden başlamak istiyorum. Savaş öncesinde daha çok takım elbise ve kravatlı idiniz. Şimdi Peşmerge kıyafetleriyle görülmeye başlandınız. Neden üniforma değil? Peşmerge kıyafetlerindeki ısrarın arka planında ne var sizin şahsınız açısından?

Bu elbise Peşmerge’nin ve Kürdlerin ulusal elbisesidir. Bir ruhtur aynı zamanda. Kürdlerin tarihindeki tüm isyanlarda, savaşlarda Peşmerge’nin giydiği kıyafettir. Elbette şu an cephelerde askeri üniforma tercih eden Peşmerge de var ama ben de bir Peşmerge’yim ve bu bizim hem ulusal hem savaş kıyafetimiz. Bunu giyince bir duruşun, bir ulusal ruhun hissiyatını taşıyoruz aynı zamanda. Biz diğer ordular gibi savaşçı değil, barışçı bir millet ve orduyuz. Bu elbisede bu ve çok daha fazlası var.

Kürdistan’da IŞİD savaşı başladığında sizin gibi çok sayıda siyasetçi, bakan milletvekili cephelerde komutan olarak yer almaya başladı. Siz de eski parlamento başkanısınız ve şu an en önemli cephelerden birini koordine ediyorsunuz. Bunun toplumsal ve siyasal yansıması nedir? Sizin açınızdan anlamı nedir?

Siyasi hayatımda PDK’li bir sorumlu olarak hem PDK’de hem de Parlamento’da sorumluluklar üstlendim. Kürdistan Parlamentosu Başkanlığı, başkan yardımcılığı yine Kerkük Kent Konseyi Üyeliği gibi birçok görevde bulundum. Kürdistan’ın sağlam bir temel üzerinden inşa edilmesi için çaba sarf ediyorum. Kürdistan’a zulüm edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, tarihte bir gün bile, Güney Kürdistan Tikrit ve Çiyayê Hemrîn’den bu taraf hiç Irak’a ait olmadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kürdlere büyük haksızlıklar yapıldı, adilce yaklaşılamadı ve Güney Kürdistan, Arap Irak’a dâhil edildi. Kürdler defalarca jenoside maruz kaldı. Bu şartlar altında dünyaya gözlerimizi açıp dünyayı algıladığımızda biz kendimizi Kürdistan’ı özgürleştirecek fedai bir Peşmerge olarak gördük ve bunu yaptık. İstemimiz özgürlük, demokrasi, barışın hakim olduğu bir yaşam, dini, mezhebi ve etnik ayırımcılığın olmadığı ve bizi ezilen konumuna sokmayan bir model idi. Parlamentoda iken de, Peşmerge iken de ve başka görevler üstlenirken de aynı duygularla çalışıyordum. Bu son savaş başladığında da eski Peşmerge’lik hayatımdan, parlamento çalışmalarımdan ve diğer alanlardan edindiğim tecrübelerle cephelere bir katkı sunmak için geldim. IŞİD’den önce Irak ordusu vardı, ama IŞİD geldikten sonra Irak ordusu silahını, mühimmatını, tankını, her şeyini bir iki saat içinde IŞİD’e teslim ederek kaçtı. Sadece sivil insanlar IŞİD’le baş başa kaldı. Bunun üzerine Kürdistan Bölge Başkanı Kak Mesud Barzani kendini sorumlu hisseden herkese talimat verdi ve “Sivilleri IŞİD’ten koruyun ve onların Kürdistan topraklarına girmesine müsaade etmeyin” dedi. Bunun üzerine fedai ruhumuzla bu bölgeye geldim. Öncelikli hedefimiz IŞİD’i durdurmaktı. Bunun için toparlandık, hazırlıklar yaptık ve onları  durdurduk. Son süreçte de artık IŞİD’i Kürdistan’dan çıkartma girişimlerine başladık ve bunu başardık.

Kürdistan’daki cephelerin çoğunun başında sizin gibi siyasetçiler, yüksek siyasette sorumluluk üstlenenler, iş adamları vs. bulunuyor. Bütün olumlu yanları bir yana, bu durum Peşmerge’nin profesyonelleşmesi konusunda bir dezavantaj doğurmuyor mu?

Kuşkusuz engel değil, tam aksine Peşmerge’ye büyük faydalar sağlıyorlar. Ben burada kalıcı değilim. Savaş başladı ve ben eski bir Peşmerge olarak bu savaşa bir katkı sunabileceğim inancıyla katıldım. Benim gibi eski Peşmergelerin bu savaş vesilesiyle tekrardan geri dönüşleri özellikle Peşmerge Bakanlığı için büyük fayda sağlıyor. Tecrübelerimizle savaş görmemiş mensuplara deneyimlerimizi aktarıyoruz. Bu anlamda faydalı olduğumuzu düşünüyoruz. Zaten bu olağandışı savaş bittiğinde tabi ki bizlerde sorumluluklarımızı yeni ve tecrübe kazanmış Peşmergelere ve komutanlara devredeceğiz. Yapmamız gereken başka görevler ve hizmetler var.

Peşmerge deyince ‘dağda savaşan’ ya da dağlara sığınarak direnenler akla gelir. Bu özdeşleşilmiş bir durum, lakin şimdi Peşmerge ovada savaş yürütüyor. Üstelik dünyanın dikkatini çeken bir başarı elde ediyor. Bu değişim toplumda ve dünyayla entegrasyonda nasıl bir etki doğuruyor? Bu değişimin Peşmerge ruh hali üzerinde nasıl bir yansıması var?

Peşmerge’nin kelime anlamı ‚ölümün önünde yürüyen’ kişidir. Halkı, ulusu için ruhu ellerinin üstünde her dakika, her an kendini feda etmeye hazır olandır, fedaidir. Kürdistan topraklarını işgal eden ve Kürd halkına zulmeden devletler büyük imkânlara olanaklara sahiptiler. Dünyaya Peşmerge’nin yol kesen, yağmacı olduğunu ve kendilerinin demokratik süreçleri işletmeye çalışan, yeniliğe öncülük eden güçler olarak lanse etmeye çalışıyorlardı. Bugün ortaya çıktı ki bu böyle değil. Peşmerge temiz, inançlı, yurtsever, özgür, eşit ve demokratik bir yaşamın bekçiliği görevini yerine getiren bir güçtür. Zulme karşıdır. Bugüne kadar aslında halklara zulüm eden diktatörlere karşıdır ve bugün bu gerçeklik bütün dünyaca anlaşılmaktadır. Peşmerge’nin bugün içinde bulunduğu ruh hali temiz, pak bir ruh halidir; çünkü kendi toprağı için büyük bir mücadele yürütmektedir. Peşmerge, IŞİD’ten, Heşdi Şabi’den ve elinde silah bulunan başıboşlardan çok farklıdır. Peşmerge bundan önce dağda mücadele yürütüyordu ve bu savaşla birlikte ovada savaş tecrübesi kazanmaya başladı. Bunun yanı sıra bu savaşa girişirken IŞİD’e göre çok az olanaklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Irak devletinin Amerika’dan, Rusya’dan ve diğer ülkelerden satın aldığı silahların hepsini IŞİD’e verdiler. Bu durum Peşmerge’nin büyük bir dengesizlikle bu savaşa girişmesini zorunlu kıldı. Ama Peşmerge’nin hakikati vardı, fedai ruhu vardı. Savaş çok yoğundu ve çok şehit verdik. Peşmerge’nin morali IŞİD’in silahından daha güçlüydü. Yeni durumun yarattığı etki Kürdistan’ın bağımsızlığa gidişinin ta kendisidir.

IŞİD, Kürdistan’a saldırmadan önce Bağdat’a doğru ilerliyordu. Ne oldu da IŞİD Kürdistan’a yöneldi, arkasında hangi bölge devletleri var?

Kürdistan’da istikrar vardı ve bu durum bazılarını kıskandırıyordu. Ben de düşünüyorum. Niye Musul’da, Tikrit’te savaşılmadı. Niye Musul’daki silahlarla savaşılmadı da bu silahlar IŞİD’e teslim edildi. Bunlar Kürdistan’ın eşitlikçi, demokratik ve insan haklarına saygılı bir devlet olmasını istemeyenlerdir. 2003 senesinden önce Kürdistan özgürleştiğinde komşumuz olan Türkiye olumsuz bir rol oynadı. Bizi karaladı. Kararsız kaldı dost mu, düşman mı olacağına karar veremedi. Dediğim gibi, Saddam Hüseyin diktatörlüğü döneminde de Peşmerge ve Kürd halkı demokratik değerleri benimseyen bir yaklaşımla mücadele yürüttü. Bu miras, Mele Mistefa Barzani’den kalan bir mirastı. Ama bu değerlere savaş açıldı, Enfal gerçekleşti, Halepçe kimyasalla vuruldu, 4500 Kürd köyü yakıldı yıkıldı. Bununla birlikte kendilerini demokrat, Kürd halkını da çete olarak göstermeye çalıştılar. Çok sonra bu gerçeklik ortaya çıktı ve artık bütün dünya bunu görüp bu gerçeklik üzerinden Kürdlere yaklaşmaktadır.

IŞİD Arapların desteğiyle Kürdistan’a saldırmaya başladıktan sonra Kürdlerin devletleşmesi noktasında Erbil-Bağdat ilişkileri veya Arap-Kürd ilişkilerinin yapısının netleştiğini söyleyebilir miyiz?

Her şey bir yana şöyle bir gerçek var. IŞİD, Arap’tır. Hawice’den, Kerkük’ten biliyoruz. Nerede bir Arap köyü, kasabası varsa IŞİD yandaşıdırlar. Şu an bulunduğumuz cephelerde hiçbir Kürd köyü IŞİD’in elinde değildir. Buna izin veremezdik ve hepsini özgürleştirdik. Kürd-Türkmen, Kürd-Arap gibi karma köyler de özgürleştirildi. 17 Arap köyünü de özgürleştirdik. Ama nerde Arap köyleri varsa IŞİD’de var orda. Gerçeklikler bunlardır. Bu yüzden şunu diyebilirim; Kürdler birliklerini kurmayıp bağımsızlıklarını ilan etmedikçe bu sorunlarla hep karşılaşacaklar. Bizim bağımsız Kürdistan devletini kurmamız gerekiyor. BM sözleşmesinde de bu hak teslim edilmektedir. ‘Her halk kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir’ denilmektedir. Toprak ise, Kürdlerin toprakları var, halk ise, Kürd halkı vardır, kültür ise, Kürdlerin kendine ait bir kültürleri var. Geçmişimiz, tarihimiz var. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan Irak’ın halklara özgürlük getireceği söylendi ama olmadı. Kürdlere kimyasallarla saldırdılar, Enfal uyguladılar. Bunlar gerçekleşti. En son da 2003 yılında Amerika öncülüğünde uluslararası ittifak geldi ve ‚federal bir Irak uygundur’ dediler. Federal yapıyla da bütçemizi kestiler, kızlarımızı şehirlerde sattılar, halkımızı diri diri gömdüler, Enfal’e maruz bıraktılar. Bir Kürd için bir daha Irak sınırları içinde yaşamak artık yüz kızartıcı bir durumdur. Kürdistan’ın özgürleşmesi gerekiyor. Bu bizim hakkımızdır ve uluslararası sözleşmeler de bunu söylüyor ve Kürdistan’ı işgal etmiş olan devletlerin de bu sözleşmelerin altında imzaları var. Bu Kürd halkı ve Kürdistan’da yaşayan diğer halklar için de en olumlu adımdır. Türkmenler var, Araplar var, Hıristiyanlar var ve tabi ki onların hakları korunacaktır çünkü onların da kendi kaderlerini tayin etme hakkı vardır.

Sykes-Picot sınırları tartışılıyor, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Sykes-Picot’un hiçbir şekilde kabullenilecek bir anlaşma değildir. Miadını doldurmuştur ve artık bu coğrafyanın yeni bir haritayla düzenlenmesi lazımdır.

Uluslararası şartlar uygun mu?

Uluslararası şartlar önemli değildir. Kürdlerin kendi iradelerini ve güçlerini ortaya çıkarıp kararlarını vermesi gerekiyor. Hiç kimse Kürdlerin kapısını çalıp Kürdlere ‘Ne istemiştiniz? Irak devleti sınırları içinde mi kalmak istersiniz yoksa bağımsızlaşmak mı istersiniz? ’ diye sormaz. Sünni Araplar hiçbir zaman Kürdlerin veya Şiilerin söz sahibi olmalarını istemez. Şiiler de Kürdlerin ve Sünnilerin söz sahibi olmalarını istemez. Biz niye bu ikisinden herhangi birinin hüküm sürmesini kabul edelim. Herkes kendi evinde üç iyi komşu olalım. Muhtaç oldukları zamanlarda kardeş olduğunu söyleyenler muhtaciyetleri giderildikten sonra bizi görmemezlikten gelebiliyor.

Sykes-Picot’u hükümsüz kılıp yeni bir harita çizmek için Kürdler hem askeri hem de diplomatik olarak yeterince güçlüler mi?

Kürdler süregelen tarihleri boyunca hep zulüm gördükleri için tecrübe sahibidirler. Ama biraz iradeye ihtiyaçları var. Şu an IŞİD’ten daha yıkıcı bir güç yok bölgede. Ama Peşmerge onun belini kırabiliyor. Uluslararası düzeyde bir halk eğer bağımsızlığını ilan etmek isteyince, bu kararını duyurur, referanduma gider ve bağımsızlığını ilan eder. Bu hak Amerika, İngiltere, Almanya ve dünyanın belli başlı bütün devletlerinin imzasıyla korunmaktadır. Bu süreci işletip bağımsızlık ilan eden halk eğer başka bir devletin engeliyle karşılaşınca bu zulüm olarak kabul edilir. Ama kurulan o yeni devletin kendi ayakları üzerinde durma becerisi göstermelidir. Toprak, halk, dil, tarih, kültür gibi bir çok bakımdan bağımsızlık gerekçelerinin altını doldurabilecek zenginliğe ve gelişmişliğe sahibiz. Başkan Mesud Barzani, Kürdistan Parlamentosu’ndan bağımsızlık referandumu yasa tasarısını hazırlayıp parlamentonun onayına sunmasını istemişti. Bazı partiler benimsemeyip onaylamayabilirler ama Kürd halkı bunu onaylayacaktır. Bence Kürdistan Bölgesi’nin bu konuyu referanduma götürmesi gerekir. Kürd siyasi partilerinin de Kürd halkının özleminin ortaya çıkmasına engel olmamaları gerekir. Bütün Kürd partileri hata yapabilirler ama halk yapmaz. Kürd halkı hiç hata yapmaz. Halkı kendisi gibi düşünmeye zorlamak doğru olmaz. Halk kararını versin ki bütün dünya Kürd halkının ne istediğini öğrensin. Çok farklı etnik ve dini azınlıklar var Kürdistan’da ortaya çıkacak karar hepsinin kararı olacaktır. Demokrat geçinen ve demokrasi fistanı giymiş bazıları mesele referanduma gelince halkı tehdit edenler var. Bunlar kendisi için demokrat olanlardır. Biz bunu kabul edemeyiz. Referanduma karşı çıkma Kırmızı Çizgimizdir. Müslüman geçinip Kürd halkının bağımsızlığı gündeme gelince buna karşı çıkanlar da var. İslam hakkın yanında ve zulmün karşısındadır diyorlar. Ama halkının hakları söz konusu olunca idamla tehdit ediyorlar. İslam nerde kaldı. Bu şu anlama geliyor; bunlar da İslam fistanı giymiş ama özünde İslam’a da uymayan kişilerdirler.

Kürd ve Kürdistan sorununun çözümü için evrensel değerler ve demokrasi tek başlarına yeterli midir?

Kürdler hep zulüm görmüşler ve hala görmektedirler. Ama bizim ‘Hadi Rojava’da demokrasi burada bağımsızlık olsun’ demememiz gerekiyor. Bizim demokratik çerçeve de tavır sergilemeliyiz ama bizi öldürmeye gelenlere karşı da savunmamızı güçlendirmeliyiz. Ben, Kürdistan toprakları üstünde özgürce yaşamak istiyorum. Kim benimle yaşamak isterse bunu saygıyla karşılarım. Dili, dini, düşüncesi ne ise o şekilde yaşamasını hürmetle karşılarım. Ama kimsenin alıp her gün birimizin başını kesmesine, kadınlarımızı pazarlarda satmasına müsaade etmeyeceğiz.

Dünyanın kabul ettiği Cenevre Savaş Sözleşmesi’ne rağmen Kürdistan’a ve Kürdlere yönelen devletler bunu dikkate almadılar. Şimdi aynı güçlerin hakim olduğu bir coğrafyada yine batının kriterlerini yani demokrasiyi esas almak Kürdistan’a ne katıyor?

Demokrasi fotokopisi çekilip kendisi için götürülecek bir şey değildir. Her bölge ve mıntıkanın kendine has özellikleri vardır. Demokrasi de bir günde uygulamaya sokulacak bir model değildir. Küçüklükten eğitimle içselleştirilmesi gereken bir kültürdür. Bizimle ve bize komşu tüm ülkelerin Amerika ve batılı ülkelerle muhakkak bir ilişkilenmesi vardır. Ekonomik, kültürel alışverişleri vardır. Ama biz Kürdler bu ilişkilenme ve alışverişten mahrum bırakılmak isteniyoruz. Biz ne Türk, ne Fars, ne de Arap için tehlike değiliz. Biz kendi topraklarımız üzerinde ve onlarla iyi ilişkiler temelinde serbestçe yaşamak istiyoruz. Bizim süreceğimiz hükmün onlar üzerinde tehdit teşkil etmeyeceğini vurgulamaya çalışıyorum. Bu haliyle bu bölgede savaş ve çatışmalar bitmez. İran, Türkiye ve Suudi olmak üzere üç kutup var. Her biri bölgenin onların denetiminde olmasını istemektedir. Biz hiç birinin tarafında bulunmak istemiyoruz. Biz kendi irademizle kendi toprağımız üzerinde serbestçe yaşamak istiyoruz.

Kasım Süleymani komutasındaki Heşdi Şabi milis güçleri Kerkük’e yakınlar mı?

Bir bölümü Kerkük’e yakın yerlerde konumlanmaktadırlar. Ancak doğrudan Kerkük sınırlarında bir varlıkları söz konusu değil

Bu güçlerin bölgede manevra alanı bulabiliyor olması Kürdistan için nasıl bir gelecek tehlikesi teşkil ediyor?

Heşdi Şabi’nin kendi mıntıkalarında yaptıkları faaliyetlerini değerlendirecek durumda değiliz. Yani kendi mıntıkalarında özgürdürler. Ama onları Kürdistan topraklarında istemiyoruz. Bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Benim sorumlusu olduğum cephelerde bir tek Heşdi Şabi militanı yoktur ve varlıklarını kabul etmeyeceğiz. Sünniler de Saddam döneminde silahlanıp Kürd köylerini yakıp yıkıyorlardı. O yüzden bizim ne Heşdi Şabi ye ne de Sünni güçlere ihtiyacımız var. Kendi alanlarında, Tikrit’te, Necef’te, Kerbela’da istediklerini yapabilirler. Bağdat’la ortaklaşa bu alanların savunmasını yapsınlar. Biz buna bir şey demeyiz hatta kutlarız da. Ama Kürdistan’da anayasal güçler dışında hiçbir güce izin vermeyeceğiz. Heşdi Şabi’ye ihtiyacımız yok ve ihtiyaç yoksa niye gelsin ki?

Uzun ya da orta vadede Kürd-Arap veya Kürd-Şii savaşı ihtimali var mı?

Biz Kürdler, hiç kimseye karşı değiliz. Ne Sünnilerle Şiilere karşıyız ne de Şiilerle Sünnilere karşıyız. Biz kendi topraklarımızda kendi haklarımız için mücadele yürütüyoruz. Her kim ki bize karşı savaş başlatırsa biz Peşmergeler Kürdistan’ı korumakla yükümlüyüz. Çok güçlü olduğu, Enfal ve kimyasal saldırı gerçekleştirdiği köylerimizi yakıp yıktığı dönemde bile biz Saddam’a teslim olmadık. Bu gün temenni ediyoruz ki savaş olmasın ve hiç kimse bizimle savaşa girişmesin. Bizimle savaşan her kes kaybetmiştir. Saddam Kürdlerle savaşa girişmeyip Kürdlerin ulusal ve demokratik haklarını teslim etseydi sonu böyle olmayabilirdi. Ama o dönem de birçok açıklamamda yazımda bunu söyledim. Yani Saddam Hitler kadar güçlü değildi. Hitler bile tarihin çöp sepetine gitti. Musollini yine öyle. Bunlar gibi niceleri de aynı sonu paylaştı. Bu açıdan olması gereken şey halkların istemlerine saygıyla yaklaşmak, özgürlük ve demokrasi temelinde barışı inşa etmektir.

Erbil–Bağdat krizi, bağımsızlık ve bütçe meselesi yüzünden devam ediyor. Haydar Abadi Erbil’e geldi ve KBY Başkanı Mesud Barzani ile görüştü. İlişkiler bir düzeliyor bir kötü durumda. İlişkilerin düzelmesinin bağımsızlığa nasıl bir etkisi olur?

Irak KBY’ye milyarlarca dolar borçludur. Şubat 2014’ten bu yana Bağdat bütçemizi vermiyor. Peşmerge’nin bütçesini vermiyor. İlişkilerin devamında biz borcumuzu almak istiyoruz. Eğer borcumuzun yarısını bile verseler Kürdistan şuan da cennet gibi olacak. Bizim bütçemizi yatırmadılar. Peşmerge’ye sorun çıkardılar. Peşmerge’nin silah almasına izin vermediler. Peşmerge’nin silahlanmasını Kürdistan’ı korumasına izin vermediler. Bu siyasetin temelinde Kürdistan’ı çaresiz hale getirme politikası var. Kürdistan halkının Peşmerge’ye büyük desteği oldu. Büyük rol oynadılar. Teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Abadi’nin ziyareti, iyi bir gelişmedir. Diyalog çok önemlidir. İnsanların sorunları diyalog yolu ile çözmesi önemlidir. Kürdistan’ı özgürleştirmeden durmayacağız. Onlar bizim ile savaşmadıkları sürece bizde onlarla savaşmayacağız. Biz teslim olmayacağız. Kürd halkının bağımsız olması lazım. Haydar Abadi’nin ziyaretinin bölgedeki İŞİD ile olan savaşa etkisi oldu tabiki. Ama biz Kürdler olarak Kürdistan olarak bağımsızlıktan vazgeçmeyeceğiz. Eğer gene buraya gelecekse o da bağımsız Kürdistan için gelecektir. Dünyanın dört bir tarafında demokrasi ve barış taraftarı olan herkese barış elimizi uzatıyoruz. Biz kimseye karşı değiliz. Birileri Türk, Arap ya da Fars olduğu için biz ona karşı değiliz. Mühim olan insanların kanun ve yasalara olan riayetidir. Ben ya da sen, ve ya başka birisi Avrupa’ya gittiği zaman ve kanunlara riayet etmediği zaman onu gözaltına alacaklar. Burada da bunun olması lazım.

Parlamentodaki partilerin bu konuda mutabık olduklarını söyleyebilir miyiz?

Temel meselelerde mutabık olunan şeyler var. Farklı fikirler de var tabiki. Örneğin şimdi bağımsızlık için referandum yapılsa partilerden biri bunun erken olduğunu bir ay sonraya bırakılması gerektiğini söyleyebilir, esasında hepsi aynı şeyi istiyorlar. Bazı partilerde farklı görüşler olabilir. Örneğin KDP’nin de benim de fikrim şuydu: ‚İŞİD Kürdistan’a saldırdığı vakitte biz bağımsız Kürdistan’ı ilan edelim‘ dedik. ‚Zamanı değil‘ denildi. KYB’inde de aynı fikirler olmuş olabilir. Kürdistan’ın bağımsızlığı için zamanın gelmiş olduğunu ya da vaktin daha erken olduğunu söyleyenler olabilir. Goran ve İslami partiler için de bu geçerlidir. Ama biz referandumla kaç kişinin bağımsızlık ilanını desteklediğini ve kaç kişinin de istemediğini öğrenmek istiyoruz. Çoğunluk neyi istiyorsa onu dünya kamuoyuna duyuracağız.

Bağımsızlık söz konusu olduğunda Kürd partilerinin parti çıkarlarını bir kenara bıraktıklarını söyleyebilir miyiz?

İlk defa olduğunu söyleyemem Kürdler’in her zaman bağımsızlık isteği olmuştur. Ama imkanları olmamıştır. Eğer tüm Kürdler’in gönlünü açıp baksanız hepsinde de bağımsız Kürdistan isteğinin olduğunu göreceksiniz. Şimdi de aynı şey geçerlidir. Ama şimdi böyle bir zemin var. İktisadi ve siyasi bir zemin olduğunu düşünüyorum. Kürd siyasi aklına teşekkür ediyorum zor ve zahmetli zamanlarda uğraştılar ve Kürdistan’ın zenginliğini yeryüzüne çıkarıp dünya pazarına sundular. Bazı değişik şeyler tabi oluyor.  Öyle inanıyorum ki ilerde bunun öncülüğünü yapan kişilerin isimlerinin altın harflerle yazılacağını düşünüyorum.

KBY’nin durumunun netlik kazanması Kürd siyasal birliğine ve Kürdistan’ın diğer parçalarına nasıl bir etkisi olacak?

Güney Kürdistan’dan bahsediyorum. Bu gün Kuzey Kürdistan’daki siyasi parti Türkiye ile sorunu demokrasi ve barış çerçevesi kapsamında çözmeye çalışmaktadır. Onları kutluyorum. Kendi sorunlarına müdahil olmak istemiyoruz. Sorun varsa onların müdahil olup çözmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Siyasi partileri var, birçok kurum ve kuruluşları var. Gerillaları var. Yaptıkları çözüm diyaloguna karışıp onları yol göstermek istemiyoruz. Aynı şekilde bizim işimize de karışmalarını istemiyoruz. Bizimle görüşüp danışabilirler ama bizim işimize karışmalarına izin veremeyiz.

PKK Gerillaları’nın Kerkük’te Peşmerge ile yan yana savaşması, Peşmerge’nin Kobanê’de YPG ile beraber savaşması Kürdler’deki ulusal birlik düşüncesinin güçlendirdi. Askeri anlamda bu gerçekleşti. Kür siyasetinde niye bu gerçekleşmiyor?

Kobanê’deki zor durum hepimizi üzdü. İlk birlikte benim de gitmem kararlaştırıldı, bende ilk birlikte yer alacaktım. 2 bin Peşmerge’nin gitmesini kararlaştırmıştık. Rojava’daki arkadaşlar sayının daha az olmasını istediler. Destek birliğinin olmasını istediler. Ağır silahlı ve topçu birliğinin gelmesini istediler. Ben de buraya geldim. Kerkük’teydim. Kak Mesud telefon açtı ve gitmemi istedi. bende ‚tabiî ki gitmeye hazırım yeter ki siz emredin‘ dedim. ‘Ne zaman gidebilirsin dedi’ Ben hemen gelirim dedim o Bahdinan Bölgesi’ndeydi. Hemen toparlandım akşam yola çıkım Duhok’ta onunla görüştüm. Erbil’e gittiğimizde değişiklik yapılmıştı. Ben ve yanımdaki tüm Peşmergeler hazırdık. Burası da mühimdi tabi ki. ‘Başka arkadaşlar gitsin’ dedi. Bizim kalbimiz Kürdistan’ın her yeri ile beraberdir. Kürdistan’ın tüm parçalarındaki Kürdler’in haklarını elde etmelerini istiyorum. Çünkü tüm parçalarda Kürdler zulme uğradılar. Kürdistan meselesi kompleks bir meseledir. Kürdistan’ı dört parçaya ayırdılar. Şimdi Kuzey’de sorunun diyalog yolu ile çözümü için çalışmalar var onlar tebrik etmek ve desteklemek lazım. Doğu’da da partiler var temenni ediyoruz ki onlar da savaşmadan haklarını elde etsinler. Rojava’da da farklı bir durum Suriye eskisi gibi tek parçadan oluşamaz. Rojava’da da temenni ediyoruz ki Kürdler tüm haklarını elde ederler. Biraz gelişme kaydediyorlar. Ora da da savaş var ve onlara da yardım ediyoruz. Biz de savaşta olmamıza rağmen onlara yardım elini uzatmaktan geri çekilmedik. Kobanê’de ağır savaş olmadan Peşmerge oraya geçmeden YPG’li arkadaşlarla ilişkilerim devam ediyordu. Onlar GPS aracılığı ile İŞİD’in yerlerini bize bildiriyorlardı. Biz Amerika’ya, onlar da Akdeniz’deki üslere verip İŞİD’i vuruyorlardı. Kak Şoreş vardı birliklerinin sorumlusu. Günde en az 10 defa telefon ile konuşurduk. Rabia ve Tirbespiyê’de de Kak Fuad vardı. Her yerde onlar ile bağlantımız var. İŞİD’e karşı mücadele de onlarla işbirliğinden vazgeçmeyeceğiz. Silah ve mermi gönderdik. Yapabileceğimiz yardımları yaptık. İnanıyorum ki ilerde tüm sorunlar ha olacak ve Kürdler arasındaki sorunlarda son bulacaklardır. Birilerini yaptığı kışkırtıcı açıklamaların önüne geçilmeli ve bunlara son verilmelidir. Düşünmek lazım eğer biz Kürdler birbirimize destek vermezsek başka bir milletin vermesini nasıl bekleyebiliriz.

Türkiye özellikle IŞİD konusunda samimi mi sizce? Kürdistan-Türkiye ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye önemli bir komşudur. İran’da önemli bir devlettir ve birbirimizle uzun sınırlarımız var. Birkaç defa dile getirdik Türkiye’nin Kürd Sorunu’nu barış ve diyalog aracılığıyla çözmesini istiyoruz. Birkaç defa yardım verdiler. Tabi biz daha çok yardımın yapılacağını düşünüyorduk. İstediğimiz gibi olmasa da kötü de değildi. Türkiye gelişmek ve büyümek isteyen bir devlettir. Kürdistan’da da petrol ve doğalgaz var. Eğer Türkiye istikbali düşünüyorsa, petrol ve doğalgazı daha ucuza mal edebilir. Böyle bir durumda gelişebilirler. Türkiye istikrar sahibi de olur. Eğer Kürd Sorunu’da çözülürse Türkiye daha da büyüyecektir. Parası değer kazanacaktır. Ekonomisi büyüyecek ve savaş son bulacak. Savaş kötü bir şeydir. Kürd’ün de, Türk’ün de ölmesi kötü bir şeydir. Türkiye ve İran’ile stratejik ilişkilerimiz mevcuttur. Kürdistan’ın konumu hem Türkiye için, hem İran için hem de Arabistan için stratejik bir konumdur. Türkiye ile İran ile ilişkilerimizin iyi olduğunu düşünüyoruz. Zor bir şeydir. 80 yıl‚ Kürd yok  Kürdistan yok‘ dendi. Şimdi hem‚ Kürd var‘ diyorlar hem de ‚Kürdistan var‘ diyorlar. Sayın Abdullah Öcalan’ın posterleri yüzünden insanlar öldürülüyordu. Şimdi Diyarbakır’da Kürdistan bayrakları açılabiliniyor. Öcalan’ın posterleri asılıyor. Demokrasi sürecinin Türkiye’de çok ilerlediğini söyleyebiliriz. Tabi her şeyin son bulduğunu da söylemek mümkün değil. Kürdler gelişiyorlar her şeyden haberdarlar. Türkiye’de sorunu çözmeye çalışıyor. Türkiye’deki milliyetçi çevre çözüm sürecinden rahatsız. Savaş neticesinde binlerce insan öldü bunu kullanıyorlar. Umarım sorun hal olur.

Kerkük’ün tamamen kontrolünüzde olması neyi değiştiriyor Kürdistan lehine, petrol üretimi konusunda nasıl bir artış var, Kerkük’te savaşın seyri konusunda bilgi verir misiniz?

Kerkük önemli ve stratejik bir konumda yer almaktadır. İŞİD’de Kerkük’ü kontrol altına almak için uğraşıyor. Tüm ağırlığını buraya vermiş durumda. Kuzeyde petrol ve doğalgaz var. Birçok petrol ve doğalgaz kuyusu var. Zengin bir yer altı havzası var. Su açısından da önemli baraj var. İŞİD burayı ele geçirmeye çalışıyor. Beyanlarında Kerkük’ü ele geçirmek ve zengin olmak istediklerini söylüyorlar. Eğer petrol kuyularını ele geçirebildiklerinde bölge devletlerine ve Avrupa ile Amerika’ya bile petrol satabileceklerini ifade etmekteler. Dünyayı kontrol altına alacaklarını ifade ediyorlar. Maliki’nin kurduğu ordunun silahları da onarın ellerine geçtiler. KBY Başkanı Kak Mesud Barzani’nin emri ile Kerkük’e geldik ve burayı savunabildik. Eskiden her gün buralarda patlamalar meydana geliyordu. Bombalı araçlar ile Kerkük ve çevresine saldırılar yapılıyordu. Biz buraya gelip set oluşturduk ve bombalı araçların geçişine izin vermedik. Patlama sayısı azaldı. İki ayda bir patlama olabiliyor. Eskiden İŞİD ile aramızda 50 kilometre vardı. Bende bir çatışmada yaralandım ama hafif bir yaraydı atlatabildim. 19 Kasım 2014’te İŞİD’e büyük bir operasyon yaptık. İŞİD’in elinde bir Birawn diye bir tepe vardı. Stratejikti. O tepeyi ele geçirme kararı aldık. O gece arkadan dolanarak İŞİD’e saldırdık. İŞİD önde mevzilenmişti. Arkadan onlara pusu kuracağımızı tahmin etmemişlerdi. 25 kilometreyi ellerinden aldık. İsmail Axa köylerini özgürleştirdik. Arap köyleriydiler İŞİD’e destek veriyorlardı. 1 Ocak 2015’te de bölge özgürleştirilecekti.  Kasım ayındaki operasyona Akrep 1 adı verilmişti. İkinci operasyona da Akrep 2 adı verildi. Sayın Kak Mesud Barzani operasyonu ‘erteleyin’ dedi. Kak Mesud Barzani, ‘Önce Şengal özgürleştirilecek.’ dedi. Peşmergeler’in de mevzi değiştirmesi lazımdı Kak Mesud, ’kıştır, bekleyin.’ dedi. Emirlerine uyduk. 09.03. 2015’te operasyona başladık. Gece başlattık operasyonu ve İŞİD’i arkadan çevreledik.  Havadan yaklaşık 11 kilometre yaklaştık. Karadan da 7 kilometreydi. Tahminen 20-25 kilometrelik bir arazi.  Peşmerge dört taraftan da İŞİD’i çevreledi. Ben de katıldım. İŞİD üyeleri sabah uyandığında şok olmuşlardı. Her tarafta Peşmerge vardı. Yüzlerce kişi öldürüldü. Geri çekildiler. Peşmerge’nin onlara yetişmemesi için, köprüyü  patlattılar.  Tabi biz daha zekice davrandık orada da Peşmergeler vardı. Peşmerge onları çevreledi. O bölge şu anda temiz ve güvenli bir yer. Kerkük’ün güvende olduğunu söyleyebilirim. Yalnız şöyle bir durumda var. Mülteci Araplar çok fazla. Mülteci Arapların İŞİD’in destekçileri olabileceklerinden şüpheleniyorum. Kerkük’ü işgal edemezler ama şehir merkezinde kötü şeyler yapabilirler. Erbil’deki Ankawa saldırısı gibi saldırılar gerçekleştirebilirler. O saldırı havadan yapılmadı. Oradaki mülteci Araplar tarafından gerçekleştirildi. Mülteciler başka yerlere yerleştirilmeli topluma yakın yerde olmamaları lazım. Bizim olduğumuz yerde bir mültecinin gelmesi bile yasaklanmıştır.

PKK yöneticilerinin Kerkük’te de ’kanton kurulması’ yönlü açıklamaları konusunda neler söylemek istersiniz?

Bunlar PKK’nin söylemleri. Söylesinler biz kendi işimizi yapıyoruz. Kendi bildiğimiz şeyi uyguluyoruz. Onlar önce Kürdçe konuşmayı öğrenmelidir. Kürdistan’nın iç işleri konusunda artık hiçbir uluslararası gücün de yerel gücün de müdahale yetkisi, etkisi ve gücü kalmamıştır. Bizim doğru bildiğimiz bir şey var Kürdistan yönetimi olarak. Önümüze koyduğumuz bir hedef ve program var. Adım adım o programı uyguluyoruz ve nihai hedefimize ulaşmak önünde hiçbir engel duramayacaktır. Emin olduğumuz şey hedefimize giderken kullandığımız yöntemlerdir. Onların ne söylediğine değil, kendimizin ne yaptığına bakıyoruz. (Rawin Stêrk- BasHaber Gazetesi)

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89